ISBN13 978-605-316-404-3
13x19,5 cm, 120 s.
Liste fiyatı: 172.00 TL
İndirimli fiyatı: 137.60 TL
İndirim oranı: %20
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
Alenka Zupancic diğer kitapları
Neden Psikanaliz?, 2011
Komedi: Sonsuzun Fiziği, 2011
Cinsellik Nedir?, 2018
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Diğer kampanyalar için
 
Biliyorum, ama yine de...
Özgün adı: Disavowal
Çeviri: Barış Engin Aksoy
Yayıma Hazırlayan: Semih Sökmen, Bülent Somay
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Kasım 2024

Öyle görünüyor ki günümüzdeki büyük ve küçük suçların, kayıtsızlıkların, görmezden gelmelerin, yok saymaların şifresi Octave Mannoni’nin özlü formülünde yatıyor: “Biliyorum, ama yine de...”

Bu cümleyi kalkış noktası yapan Zupancic kitabı için şunu söylüyor: Bilmezden gelme kavramı, bugünkü genel toplumsal zihniyetimizi (örneğin gerçekliğin sarsıcı boyutlarıyla yüzleşmekten kaçınmayı tarif etmek için tercih edilen “inkâr” teriminden) daha isabetli bir şekilde tarif etmektedir. İnkâr da yok değil elbette; komplo teorilerini incelerken inkârın özelliklerini de ele alıyoruz. Sapkın bilmezden gelme ise çok daha ölçülüdür, çok daha makuldür. Sorunun pekâlâ farkında olduğunu iddia eder; ekonomik ve siyasi iktidar merkezlerinden başlamak üzere “liberal anaakım” ile kaynaşmış haldedir. Nitekim siyasi düzlemde (çoğunlukla “popülizm” ile ilişkilendirilen) inkâr ile (aynı-tas-aynı-hamam anaakımla ilişkilendirilen) bilmezden gelme’nin başlıca iki rakip siyasi seçenek oluşturduğu, kendi patolojileriyle ikisinin de birbirini beslediği, herhangi bir toplumsal gerçeklikten ziyade birbirlerine karşılık verir halde oldukları ürkütücü bir dansa kapılmış gibiyiz.

Ve bitirirken: Uyanmamız gerekiyor – travmayı unutup “rasyonel yollar”dan savunmamızı güçlendirmemiz değil, normal, günlük gerçekliğin çatlaklarında travmanın ve doğurduğu sonuçların izini sürmemiz gerekiyor.

İÇİNDEKİLER
Teşekkür

Giriş

1. Açılış: Yanıyorum Baba, Görmüyor musun?

2. Kavramsal İncelikler
İnanç Bilgiden Başlar •  Bilim mi, Otorite mi?
Psikanaliz ve Bilim •  Cogito: Varlığa Kaçış?
Fetiş olarak Bilgi •  Kazanova: Hadım Edilme
ve Kullanım Değeri


3. Peki ya Komplo Teorileri?
(Bizi) Kandırdığı Varsayılan Özne
Yorum Hezeyanı •  İnancın Bilgiye Dönüşmesi


4. Sonuç

 
OKUMA PARÇASI

Giriş, s. 11-14

Adamın biri karısına demiş ki, “İkimizden biri ölecek olursa ben Paris’e taşınırım.”

Freud ilk olarak 1915’te yayımlanan “Savaş ve Ölüm Üzerine Çağdaş Düşünceler” adlı metninde bu fıkradan bahseder. Bunu insanın kendi ölümüne (bilhassa bilinçdışı zihninde) inanmadığı ve kendi ölümünü hayal etmesinin imkânsız olduğu argümanını örneklendirmek için kullanır; zira kendi ölümümüzü hayal ederken dahi seyirci olarak halen oradayızdır, ölü değilizdir aslında. Ölümün var olduğunu biliriz elbette; başkalarının ölümünde ölümü “yaşarız” da, yakınlarımızın ölümünün getirdiği acı ve geri dönülmezlikle birlikte. Ama bu bilgi ve ölümden doğal, reddedilemez, kaçınılmaz bir şey olarak bahsedebiliyor olmamız “gerçeklik içinde durum böyle değilmiş gibi davrandığımız” gerçeğini değiştirmez. [1] Bu formülasyon Freud’un daha sonra fetişizm üzerine yazısında geliştirdiği sahiplenmeme, sahip çıkmama, inkâr, bilmezden gelme gibi anlamlar taşıyan "Verleugnung" mefhumu için şablon görevi görür. [2] Octave Mannoni’nin özlü formülüyle: “Biliyorum, ama yine de...” [3] Bu formülden anlaşılacağı gibi bilmezden gelme, reddetmekten farklıdır: Bilmezden gelme olguları reddetmez, canı gönülden kabul eder ve hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmaya devam eder. İşte bu kitabın iddiası, belli bir inancı aksini bildiğini beyan ederek ayakta tutan (sapkın) bilmezden gelme’nin toplumsal ve siyasal hayatın hâkim özellik...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Merve Küçüksarp, "Bilmezden gelme meselesine dair", Artı Gerçek, 10 Ocak 2025

Daha önce Neden Psikanaliz (2011), Komedi: Sonsuzun Fiziği (2011), Cinsellik Nedir? (2018) gibi kitapları Türkçeye çevrilen Zupancic, bu eserinde, günümüzde kimi sarsıcı, sıra dışı olayları bilmezden gelme itkimizle nasıl sıradanlaştırdığımızı, zamanla her türlü olguyu nasıl kanıksadığımızı anlatıyor. Zupancic aynı zamanda komplo teorilerindeki fahiş artışın bilmezden gelme ve kanıksama kültürüne yaptığı etkilere de değiniyor.

Bugün her birimizin kişisel katkısıyla bir bilmezden gelme davranış kültürü, toplumsal, sosyal ve siyasal hayatımıza sirayet eder. Kitap bu duruma neyin sebep olduğunu sorusunun izinden gider. Öncelikle Zupancic, bilmezden gelme durumunun reddetmeden farklı olduğunun altını çizer. Keza bilmezden gelme, olguları reddetmek yerine onları kabul ederek, farklı bir yordam takip eder. Bu yordam ise kişinin hayatını değiştirmeden, herhangi bir eyleme yeltenmeden, bilmemenin huzuru ile yoluna devam etmesidir.

Diğer yandan bilmezden gelme hali inkara da benzemez. Gerçeğin sarsıcı boyutlarından kaçma durumu için inkardan daha tesirli bir ruh haletidir. Bilmezden gelmede bir uyanış vardır mutlaka. Bilgiyle birlikte gelen bir farkındalık vardır. Ancak sonrasında kanıksama fazına demir atar zihnimiz. Bilhassa siyasi krizlerde, pek çok mevzuyu çabucak bilmezden gelmeye teşneyizdir. Hatta öğrendiğimiz an, bundan sonr...

Devamını görmek için bkz.

Hakan Erdal, "'Bilmezden gelme' davranışlarımız üzerine", Birgün gazetesi, 10 Ocak 2025

Kimileri tarafından “bilgi çağı” olarak adlandırılan içinde yaşadığımız dönem, bizi paradoksal olarak yeni bir kavramla karşı karşıya bıraktı: Komplo teorileri. Bilgiye erişimin bu kadar kolaylaştığı bir çağda, yanlış bilgi ve spekülasyonlar da hızla yayılıyor. Dolaşımda olan bilginin fazlalığı kadar, bu bilginin doğruluğunun sorgulanmaması da komplo teorilerinin artmasına neden oluyor. 28 Ekim 2017’de internette Trump ile Amerikan derin devleti arasında gizli bir iktidar savaşı olduğuna ilişkin bir komplo teorisi ortaya atıldı. Komplo teorisini sahiplenen Qanon isimli topluluk, daha sonra adını Trump’a destek amacıyla Beyaz Saray’ı işgal ederek duyurdu.

Sonrasında pandemi döneminde aşı karşıtları ile karşılaştık. Benzer şekilde, sosyal medyada dünyanın düz olduğuna inananların sayısının da azımsanmayacak düzeyde olduğunu gösteren paylaşımlara sıkça rastlıyoruz. Bu durum, modern iletişim araçlarının bilgi kadar yanlış inanışları da hızla yayabildiğini gözler önüne seriyor. İnsanların bu tür inanışlara neden yöneldiğini anlamak konusunda en kapsamlı açıklamaları kuşkusuz psikoloji ve felsefe sunabilir. Ljubljana Psikanaliz Ekolü’nün kurucularından Alenka Zupancic’in, Barış Engin Aksoy’un çevirisiyle Metis Yayınları’ndan çıkan Biliyorum ama yine de… adlı kitabı, bu soruya yanıt ararken çağımızın epistemolojik krizini anlamlandırmayı hedefliyor.

...

Devamını görmek için bkz.

Elif Okan Gezmiş, "Biliyorum, ama yine de...", K24, 23 Ocak 2025

Yıllar önce katıldığım bir psikiyatri seminerinde, hastaneye yatırılan bir muhasebecinin değerlendirme görüşmesinde “incelemelerde bulunmak için kutuplarda birkaç ay geçirdiğinden” uzun uzun, heyecanla bahsetmesinin akabinde hastaya psikotik bozukluk tanısı verildiğini, ancak sonrasında hastanın sahiden de bir başına kutuplara gittiğinin ve orada araştırma faaliyetlerine katıldığının anlaşıldığını anlatmışlardı. Gelin görün ki, bu yeni bilgi tanıyı değiştirmemişti. Diğer bir deyişle, meşhur deyişi tersinden söylersek, sahiden de takip ediliyor olmanız paranoyak olmadığınız anlamına gelmiyordu.

Kuşkusuz, psikiyatrik tanılar tek bir hikâyeye dayanarak verilmiyor; bu hastada da kanaatin değişmemesinin başka makul gerekçeleri vardı. Öte yandan bu küçük vaka öyküsünün mevcut eksiltili halinin kanaatlerimizi nasıl geliştirdiğimizi büyük ölçüde özetleyen bir yanı var: Çoğu zaman tek tük veriye dayanarak büyük sonuçlara varıyor, bir defa vardık mı da fikrimizi kolay kolay değiştirmiyoruz. Öykündüğü doğa bilimlerinin aksine, konusuna dair evrensel tespitler ortaya koymada umduğu çıtayı (belki henüz?) yakalayamamış olan psikoloji biliminin insana dair görece güçlü bulgularından biri, beyinlerimizin büyük oranda enerji tasarrufu modunda çalışan, kestirme yolları seven bir işleyişi olduğuna işaret ediyor. Gün içinde irili ufaklı pek çok karar vermemiz gerektiği düşünüldüğünde anlaşılır bir ada...

Devamını görmek için bkz.

Ali Bulunmaz, "Hakikat yerine bilmezden gelmeyi tercih etmek", Gazete Duvar, 6 Şubat 2025

Biyolojik olan ile zihinsel ve kültürel olanın kesiştiği noktada konumlandırdığı psikanalizin, başka pek çok disiplinle ilişki kurduğunu (kurması gerektiğini), bu disiplinin bireyi topluma koşulsuz uyumlu hâle getirmek gibi bir amacı bulunmayacağını ve asla bir burjuva rüyasının peşine takılamayacağını söyleyen Alenka Zupancic, felsefeyi ve psikanalizi birbirine yaklaştırdığı görüş ve metinleriyle tanınıyor. Cinsellik Nedir? başlıklı incelemesinde şöyle diyor: “Psikanaliz (Freudcu-Lacancı çizgisinde), diğer şeylerin yanı sıra felsefe içinde önemli, doğrudan yankılar uyandıran çok kuvvetli bir kavramsal icat da olmuştur. Felsefe ile psikanaliz arasındaki karşılaşma, çağdaş felsefe içinde en bereketli inşaat sahalarından biri olup çıkmıştır. (...) Gelgelelim, psikanaliz ile felsefe arasındaki karşılaşmanın her ikisi için de gayet ilham verici ve bereketli bir inşaat sahası olduğu ortaya çıkmasına karşın, bu sahadan uzak durmak son zamanlarda her iki alan için de gitgide parola (veya moda) hâlini almıştır. Felsefeciler, saf felsefeyi ve bilhassa ontolojiyi yeniden keşfetmiştir; yeni ontolojiler üretmekle meşgulken olsa olsa belli bir tedavi pratiğine karşılık gelen yerel bir kuram pek ilgilerini çekmez. Öte yandan psikanalistler de kendi kavramlarının ‘deneysel’ (klinik) nüvesini yeniden keşfetmekle meşguldür, ki hepsi bunu kimi zaman kutsal kâseleri gib...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X