| ISBN13 978-605-316-088-5 | 13x19,5 cm, 144 s. |
Liste fiyatı: 140.00 TL İndirimli fiyatı: 112.00 TL İndirim oranı: %20 {"value":140.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"11270","item_name":"Kendine Ait Bir Roma","discount":28.00,"price":140.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| Kendine Ait Bir Roma Diyar-ı Rum’da Kültürel Coğrafya ve Kimlik Üzerine Yayıma Hazırlayan: Semih Sökmen, Özde Duygu Gürkan Kapak Tasarımı: Emine Bora, Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mayıs 2017 | 4. Basım: Eylül 2021 |
Millet ve vatan kavrayışlarının tarihi ile ilgili tartışmaları derinleştirebilmek için, gerek bu unsurların, gerekse bunları paylaştığımızı tahayyül ettiğimiz başka insanlardan oluşan topluluklara duyulan aidiyet hissinin tarihine eğilmek gerekir. İşte burada zihnimizin hayret kapısını ardına kadar açık tutmakta yarar var. Vatan, il, yurt, ulus, kavim, millet, soy gibi kavramların mazisi hepimiz için sürprizlerle dolu. Geçmişin en az bizim kadar incelikli insanlarının bu kavramların içini nasıl farklı şekillerde doldurduklarına yakından bakmak zorundayız. Osmanlı devletinin şemsiyesi altına girmiş insanları ve onlara ait toprakları anlayabilmek için karşımıza çıkan en önemli anahtar kelimeler arasında diyar-ı Rum ve Rumîlik var. Bu sözcüklerle birlikte birçok soru sökün ediyor: Diyar-ı Rum neresidir? Bir tür vatan mıdır? Anadolu mudur Roma mıdır? Kimlere Rumî denmiştir? Roma kimliğinin ve kültür mirasının tapusu Bizans’tan Batı’ya mı geçmiştir? İnsanlığın geçmişi bize farklı yerelliklerin mümkün olduğunu, “bir yer’in insanı olmanın” çok farklı şekillerde yaşanabileceğini gösteren nice hikâye sunuyor. Diyar-ı Rum’a dair bu küçük kitap bu hikâyelerden birine odaklanıyor. | İÇİNDEKİLER |
Teşekkürler Giriş Kendine Ait Bir Roma | OKUMA PARÇASI |
Giriş, s. 15-17 Tarihyazıcılığı özgürleştirmiyorsa zulme hizmet ediyordur. İyi de, bu bir beyan; altını doldurmak, hakkını vermek, neyin ne olduğunu bilmek kolay mı? Tarih cilveli, hürriyet efsunkâr, zulüm kurnazdır. İnsanlığın geçmişi, içinden zulüm çıkan nice hürriyet mücadelesiyle dolu değil midir? Birilerinin hürriyeti başka birilerini dışlamanın yolu olarak tecelli edince şaşırıyor muyuz? Ama kokusunu alınca da, hürriyetin neye benzediğini hemen anlamıyor muyuz? Uzun bir on dokuzuncu yüzyıl boyunca dünyanın birçok yerinde verilen hürriyet mücadelelerinin merkezinde vatan kavramı yer almıştır. Osmanlı-Türk kültür hayatında “hürriyet” denince ilk akla gelen, Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten dizelerinin yer aldığı şiirin adı “Vatan Kasidesi”dir. “Vatan şairi” olarak ünlenecek Namık Kemal’in 1873’te İbret gazetesinde yayımladığı “Vatan” yazısı yine bu sözcük ile “hürriyet”i ... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Fırat Güllü, "'Diyar-ı Rum'dan 'vatan'a", Agos Kitap/Kirk, 10 Haziran 2017 1990’lı yılların ikinci yarısında Boğaziçi Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans derslerine devam ederken Stefanos Yerasimos’un yaptığı bir konuşmaya katıldığımızı hatırlıyorum. Hoca o kendine has mütevazı üslubuyla son derece karmaşık bir konu üzerine konuşmaktaydı. Uzun yıllara yayılan derin bir birikimin içerisinden son derece spekülatif kabul edilebilecek bir tartışma yürütmekteydi. Osmanlı coğrafyasını teşkile eden toprakların yüzlerce yıldır Doğu ve Batı arasında tampon bir bölge oluşturduğundan ve bir yandan her iki dünyaya aitken diğer yandan da her ikisinin de dışında kaldığından bahsetmişti. Analizini sadece Osmanlı ile sınırlı tutmuyor Persleri, Büyük İskender ve Roma’yı da hesaba katarak konuşuyordu. O tartışma sırasında Boğaziçi Üniversitesi mensubu çeşitli hocalarımızın tartışmanın kendisini zihin açıcı bulmakla beraber fazlasıyla muğlak ve soyut bir tanıml... Devamını görmek için bkz. | |
Kâmil Yeşil, "Ezber Bozan Bir Tarihçi: Cemal Kafadar", dunyabizim.com, 31 Temmuz 2017 Birçok kimse bilgi kaynağını saklar. Konuşurken kitap, yazar, ilim adamı zikretmez. Ama siz konuşmacının ihtisas sahasını biliyorsanız, yazdıklarını yakından takip ediyorsanız o bilginin kaynağının bizatihi kendisi olmadığını, bir yerlerden mutlaka okuduğunu ve fakat kaynağını sakladığını anlarsınız. Benim bu konuda tutumum “Hüzünler paylaşıldıkça azalır, sevinçler paylaşıldıkça çoğalır.” sözünü uyarlamaktır. “Bilgi; bilgi kaynağı paylaşıldıkça çoğalır.” Bu bağlamda Cemal Kafadar’ın iki kitabından bahsetmek istiyorum: Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken ve Kendine Ait Bir Roma. Kim var imiş biz burada yoğ iken Cemal Kafadar, Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken adlı kitabını Karacaoğlan’ın bir dörtlüğü üzerine bina ediyor: Karac'oğlan der ki bakın olana Ömrümün yarısı gitti talana Sual eylen bizden... Devamını görmek için bkz. | |
Ömer Erdem, "Kendine ait bir Roma", Hürriyet Kitap Sanat, 1 Haziran 2017 Yaşadığımız coğrafyanın vatan olarak bir poetikası var mı? Eğer varsa o poetika zaman içinde nasıl oluşur, kim ve kimler tarafından tanımlanır? Cemal Kafadar’ın Kendine Ait Bir Roma kitabının kendiliğinden Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda'sına göz kırpması sadece bir gönderme oyunu değil, poetik tarih arayışının köküne dair bir işaret diye okunmalı. Ki Cemal Kafadar bir yandan “Ortaçağ Anadolu”sundan başlayarak, ‘Rum coğrafyası, Rumilik ve buna bağlı Türk, Anadolu ve Osmanlı kimliğinin menşeini, gelişim ve değişimlerini irdelerken tarihçiyi ve kültürel kodları da sorgular. Anadolu, Vatan, Rum, Rumi gibi tanım-kavramlar hep birer kriz dönemlerinin sonucudurlar. Bu bağlamda ‘Anadolu ile (hep) özel bir ilişkisi olan Rum coğrafyası’ ve “en geç 15. yüzyılın başlarında Türkler için daha geniş bir anlam kazanan diyar-ı Rum’un” ne olduğunu araştırmak bu krizleri de deş... Devamını görmek için bkz. | |
|