 | ISBN13 978-975-342-866-8 | 13x19,5 cm, 288 s. |
Liste fiyatı: 306.00 TL İndirimli fiyatı: 244.80 TL İndirim oranı: %20 {"value":306.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"991","item_name":"Kopuk Zincir","discount":61.20,"price":306.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Kopuk Zincir Modern Şiir Üzerine Denemeler Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Resmi: Shinichi Maruyama Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Nisan 2012 | 2. Basım: Mart 2024 |
Orhan Koçak'ın 2011'de yayımladığımız, Turgut Uyar şiirini konu alan Bahisleri Yükseltmek kitabı ilgili okurlarımız için tam bir armağandı: Sırada Kopuk Zincir var. Kitap Koçak'ın 1993-2011 yılları arasında şiir üzerine yazdığı 19 makaleyi bir araya getiriyor. Nâzım Hikmet, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, İlhan Berk, Ece Ayhan, Süreyya Berfe, Mehmet Taner, İzzet Yasar, Abdülkadir Budak, Enis Batur, Haydar Ergülen, Mahmut Temizyürek, Komet, Necmi Zekâ ve Bedirhan Toprak'ın şiirleri/kitapları vesilesiyle kaleme alınmış ve çeşitli dergilerde uzun bir zaman aralığında yayımlanmış bu yazılar, Orhan Koçak'ın eleştiri tarzının ayırt edici çizgilerini ve Türkçe modern şiirin estetik ve teorik çerçevesini göstermesi açısından son derece kıymetli bir kaynak.  | İÇİNDEKİLER |
Yahya Kemal'le Mayakovski Arasından Nâzım Hikmet
Anday'da Duygu ve Resim
Issız Koylar: Anday'da Bir Motifin Oluşumu
Şiirin Sesi ve Eleştiri
Uzun Denklem: Oktay Rifat'ın Şiirinde Folklor ve Modernizm
Dağlarca ve "Etkiler" Sorunu
Necatigil'de Arzu ve Teknik
Kalmak İmkânsız:
İlhan Berk'in Poetikası Üzerine Bir Deneme
"Sayıklar Bir Dilde Bilmediğim": Ece Ayhan'ın Şiirinde Dil ve Bağlam
Süreyya Berfe'nin Yeni Dönemi
Ateş Burcunda: Mehmet Taner'in "Şathiyeleri"
"Worstward Ho": İzzet Yasar'ın Şiiri Üzerine Kısa Not
"Yenilecek kadar güçlüyüm artık...": Abdülkadir Budak'ın Ustalarıyla Hesaplaşması
"Seyrek Fırsat": Enis Batur'un Kendi Talihiyle Karşılaşması
Haydar Ergülen'in İronik Kederi
Mahmut Temizyürek'in İki Dönemi
"İşyerinde Gizlice Okunabilir": Şair Komet
Necmi Zekâ: Hafiflemiş Sonranın Şiiri
Bedirhan Toprak'ın Şiirinde Akma Dürtüsü  | OKUMA PARÇASI |
Issız Koylar: Anday'da Bir Motifin Oluşumu, s. 39-42. Akan Zaman, Duran Zaman'da Halikarnas Balıkçısı'nı andığı bir yerde şöyle diyor Melih Cevdet: "Gerçekte Cevat Şakir bir doğa sevdalısı idi. Denizi, ıssız koyları, balıkçıları, ağaçları, çiçekleri, tohumları seviyordu. Sürgün olduğu yerde, onu kötü insanların dedikodusundan bu doğa sevgisi kurtarmıştır sanıyorum." Kendi başına okunduğunda epeyce sıradan bir pasaj bu; kitapta sık sık beliren o sessiz, minimal tuhaflığın izini taşımıyor. Sunduğu Cevat Şakir figürünün fazla kalıplaşmış olduğu bile söylenebilir: sadece doğanın kendisine değil, onu işlerken uygarlığın kirinden pasından uzak kalan insanlara da çocuksu bir coşkuyla bağlanmış bir kent kaçkını. Ama Anday'ın Teknenin Ölümü'ndeki bazı şiirleriyle birlikte okunduğunda, bu Cevat Şakir betimindeki bir öğe kendi alışılmış bağlamından sıyrılarak öne çıkacaktır: ıssız koylar. Issız doğa, ıssız deniz görünümleri Balıkçı'da da vardır elbet; örneğin Deniz Gurbetçileri'nin açılış pasajları Melih Cevdet'in duyu dünyasının da bazı ipuçlarını verir gibidir: Şafağın müjdecisi sabah rüzgârı serin serin yelpazeleniyordu. Geceyi de karanlığı da uzağa üfürüyordu. Ama yıldızlar üfürüldükçe tutuşuyorlar mıydı ne, bayağı çatırdıyorlardı. Gün doğumuna daha epey vardı. Sabah yıldızı doğuda, şafağın koynunda çınlayan bir gülüştü [...] Deniz cam gibi durgundu, ama ara sıra gelen ufacık kırışıklar, sabah yıldızını ağaran evlerin ayakuçlarına g... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Necmiye Alpay, “Kopuk zincir, bağlanan zincir”, Milliyet Kitap Eki, 14 Haziran 2012 Orhan Koçak, şiir alanının bir numaralı eleştirmeni ve okumaya doyamadığımız bir denemecidir. Uzun süre onun kitap yayımlamamasından, dergilerde çıkmış yazılarına ulaşamamaktan yakındık. Ve nihayet bir yıl kadar arayla iki kitabının çıkması biz okurlarını çok mutlu etti. İlki Bahisleri Yükseltmek, ikincisi Kopuk Zincir. Kopuk zincir deyimi, yazarımızın meramı başka olsa da, bizim için daha çok Koçak ve şiir okumalarımızdaki kopukluklardan önemli bir bölümünün giderilmesi anlamına geliyor. Böylece bir araya gelen 19 yazı, modern şiire bakış temelinde Yahya Kemal'den Bedirhan Toprak'a bir dizi şairle ilgili. Kitabı okurken Koçak'tan öğrenmenin bende yalnızca bilinç üzerinden değil, bilinçdışı süreçlerden de yürümüş olduğunu görüyorum. Bunun en önde duran belirtisi, 'şiire maruz kalmak' terimi oldu. Birkaç yıl önce, şiir çözümlemeyle ilgili bir soruşturmaya verdiğim yanıtta 'kendini şiire maruz bırakmak' biçiminde kullandığım ve hayli önemsediğim bir terimdir bu. Bilmeden hatırlamak Şimdi ise Kopuk Zincir’i okurken bu terimi benden epey önce Koçak'ın "Şiirin Sesi ve Eleştiri" başlıklı yazısında kullanmış olduğunu görüyorum. İlk yayımlandığında okumuşum bu yazıyı, ve terim gerçekte benim için çok eski olan bir yöntemi kusursuz bir biçimde adlandırarak bilincimin bir yerlerine yuvalanmış. İşin hoş yanı, kitapt... Devamını görmek için bkz. |  |
Yücel Kayıran, “Modern şiirimizin çerçevesi”, Radikal Kitap Eki, 27 Nisan 2012 Orhan Koçak, oldum olası “intihal” lafından, dolayısıyla onun yerli yersiz kullanımından pek hoşlanmaz. Şairler için neredeyse asli bir mesele olan “intihal” tartışması, onun için, “incelediği” yapıtlardan zevk almayı beceremeyen yorumcunun yozlaşma biçimidir. Ancak Koçak’ın yaklaşımı, ahlaki bir tavır olarak algılanmamalı, söz konusu olan mesleki bir tavır. Daha da önemli olan ise, bunun teorik bir tavır olarak ortaya çıkmasında. Başka bir deyişle “etkilenme”, hırsızlık adlandırmasıyla çirkinleştirilip geçiştirilemez, orada vazgeçilmez olan teorik bir malzeme söz konusudur. Ama hemen kabul etmeyelim; ‘intihal’ gibi bir durum, nasıl olur da, “incelediği” yapıtlardan zevk almayı beceremeyen yorumcunun yozlaşma biçimi olarak değerlendirilebilir ki. Ama daha çok hangi özne için? Ve bu problemin, Koçak’ın yeni kitabıyla alakası ne? Soruların yanıtına döneceğim. Kopuk Zincir, Orhan Koçak’ın 1992 ile 2011 yılları arasında, Sombahar, Ludingirra, Defter, Kitap-lık, Varlık, Virgül, Sabah Kitap dergilerinde yayınlanmış olan bazı denemelerinin toplamından oluşan bir kitap. Kitaptaki sıralanışa göre söylersek, Nâzım Hikmet, Melih Cevdet, Ahmet Oktay, Oktay Rifat, Dağlarca, Behçet Necatigil, İlhan Berk, Ece Ayhan, Mehmet Taner, Abdülkadir Budak, Enis Batur gibi toplamında on sekiz şair hakkında yazılmış irdeleme denemeleri bunlar. Romanla ilgili yazılarının yanında, şiirle, şa... Devamını görmek için bkz. |  |
Ali Emiroğlu, “Öncesiz ve sonrasız”, Kitap Zamanı, Mayıs 2012 Orhan Koçak’ın kendi eleştiri deneyimi ile ilgili ender olarak söz aldığı, daha açık söylemek gerekirse niyetini belli ettiği tek söyleşi Necmiye Alpay’la yaptığı söyleşidir belki de. Bu söyleşinin bir yerinde, “Eleştiri nedir?” sorusuna, “birbirleriyle çelişmek zorunda olmayan ama farklı düzeylerde birkaç farklı cevap” verir Koçak: “Zevk alarak okuma, yapıta bir problem olarak bakma ya da belki yapıtın problemini görmeye çalışma. Bir de rekleksif bir okuma tarzı. Son olarak da aynı zamanda [eleştirmenin yapıttan aldığı] zevkin sebepleri, koşulları üzerinde düşünmek.” Ama Orhan Koçak’ın bir metne yaklaşma yöntemi konusunda ayırt edici bir husus daha var. Onun çoğu zaman, hatta bütünüyle “yapıtın kendi kendisini icra etmesini sağlamak” düsturuyla yola çıktığını fark etmiştir okurları. Nitekim yine aynı söyleşinin bir yerinde, “Her yapıt aslında görünürde durağan, ama hareket etmeyi, hareket ettirilmeyi, neredeyse sahneye konulmayı bekleyen, tutulmuş bir enerjidir.” der. “Yapıtın mümkün olduğu kadar çok yanını görünür hale getirmek, anlam dünyasına dâhil etmek, sorular-cevaplardan oluşan, süregiden sorulardan ve süregiden cevaplardan oluşan bir anlam dünyasına dâhil etmek yapıtı, mümkün olduğu kadar çok yönünü, ayrıntısını [görünür kılmak].” Bu çabasının en belirgin halini Turgut Uyar’la ilgili yazdığı Bahisleri Yükseltmek kitabında gözler önüne serer Koçak. Metne çeşitli sorul... Devamını görmek için bkz. |  |
Semih Gümüş, “Şiir ve eleştiri”, Radikal Kitap Eki, 8 Haziran 2012 Biz aslında Yahya Kemal ile Nâzım Hikmet’i karşılaştırmamakla yaptık yanlışı. Karşılaştırdığımızı da sandık. Yahya Kemal Türk şiirini iki kültür arasında kalmaktan kurtarırken, durduğu yerde de yarın hangi yoldan gidileceğini apaçık görüyordu Nâzım Hikmet’in büyük ustayla ilişkisi boşuna değildi. Sonunda Nâzım da Türk şiirini yalnızca o yeni yol içinde yaşamaya başladı ve modernliğin ne olduğunu gördükten sonra, açıkçası, yapılmayanı yaparak Türk şiirini uçurmayı denedi. Ayakları hep yere sağlam basan şairlerin ister istemez muhafazakârlaşacağını da biliyordu. Orhan Koçak’ın Kopuk Zincir’inin ilk yazısının başında benzer düşünceler atarken kullandığı söz: “Karşılaştırılacak iki şair elbette Yahya Kemal ile Nâzım Hikmet’tir.” Yahya Kemal’in belleğini dolduran geçmişi silmesi nasıl olanaksızsa ve bu yüzden yüzü ileri dönük olmasına karşın bir ayağı nasıl hep geçmişteyse, “Nâzım Hikmet’in bellek zayıflığı, ona eski kültür karşısında bir özerklik sağlıyor, sadece yeniyi görmesini...” diyor Orhan Koçak. Önemli bir saptama. Yalnızca bizden önceki kuşaklar için değil, bizden sonrakiler için de geçerli olması gerektiğini hatırlayanlar az olsa da. Yazmak için ille de geçmiş kuşakların hikmetleriyle donanmak gerekmediğini, özellikle düzyazının son genç kuşağının geçmişten bağımsız oluşumunu da anlatıyor. İçine doğduğunuz edebiyat dünyasının parçasıysanız, ayrıca ona bağlanmak için... Devamını görmek için bkz. |  |
Veysi Erdoğan, ''Yokluğun lehimi: Orhan Koçak’ın eleştiri yöntemi üzerine bir dipnot'' Sabitfikir, 20 Haziran 2012 Herakleitos, Hegel ve Marx üçgeninde geziniyor Orhan Koçak. Diyalektiğin içiyle bire bir temas kuruyor. Herakleitos’un diyalektiğiyle tartışmacı ve dönüşüme açık, Hegel’in diyalektiğiyle “oluş”a hareket alanı açan, Marx’ın diyalektiğiyle de maddenin görüntüsüne odaklanan bir bakış açısıyla yapıyor bunu. Eleştirinin devinimini, bu üç filozofun ortasından geçiriyor. Cümlelerindeki akışkanlığa sözcüklerin çatışmasını ekliyor. “Zafer” ile “yenilgi” sözcüklerini yan yana getirmek gibi. Karşıtlıkların yüceliğine soyunmuş bir algıyla hareket ediyor çoğunlukla. Oradan hükmetmeye çalışıyor metne. Bu yaparken de metni dağıtıyor. ‘Toparlarken dağıtma’ şeklinde bir tanımlama getirebiliriz eleştiri yöntemi için. Çünkü diyalektiğin aktığı mekân, karşıtlıkların varlık durumları üzerine konumlanıyor. Diyalektik devinimini, üzerinde düşünülen her neyse onun kendisi ve kendisi olmamasıyla sağlar. Bir aynı ve değildir. Değişim ve başkalaşım, diyalektiğin ereğidir. Herakleitos, buna “akmak” diyor. Sanırım Orhan Koçak’ın da yaptığı bu. Zihinsel atılımlarını, varlık bilgisiyle yan yana yürüterek bir oluşa geçiriyor. Tezini tersiyle çarpıştırarak. Akıtarak. Sarmal. Döne duran. Böylelikle eleştiriye durmayan ya da yerinde sayıklamayan bir alan açıyor. Kopuk Zincir’den örneklerimi vereceğim: “Necatigil’de Arzu ve Teknik” yazısında Necatigi... Devamını görmek için bkz. |  |
|