| ISBN13 978-975-342-680-0 | 13x19,5 cm, 136 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Uzak Yıldız Özgün adı: Estrella distante Çeviri: Zerrin Yanıkkaya Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Resmi: Alaettin Aksoy Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Temmuz 2008 |
Şili'de Pinochet darbesiyle değişen hayatları genç edebiyatçıların gözünden anlatıyor Uzak Yıldız. Darbe sırasında edebiyat atölyelerinde seslerini bulmaya çalışan genç solcu şairler olan kahramanlarımız, darbeyle birlikte korkunç acılarla yüz yüze kalıyorlar. Oysa edebiyat atölyesinden tanıdıkları tuhaf bir alaylı şair, darbenin ertesinde sanatına yeni açılımlar buluyor; şiddetle halkını katleden darbe rejiminin ruhuna tamamen uyan, tüyler ürpertici, dehşet dolu yeni bir "şiir" yaratıyor. Roberto Bolaño'nun pek çok yapıtı gibi otobiyografik özellikler taşıyan bu roman, hem darbenin meşrulaştırılması, işbirlikçilik, bir toplumun dönüşümleri üzerine hem de şiirsel biçim, sanatın etkileri, şiirle siyasetin ilişkisi, edebiyat eleştirisinin anlamı gibi konular üzerine pek çok soruyla baş başa bırakıyor okuru. | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümü, s. 13-19. Carlos Wieder’i ilk kez 1971'de ya da belki 1972'de, Salvador Allende Şili devlet başkanı olduğunda görmüştüm. O zamanlar adı Alberto Ruiz-Tagle idi, Güney'in başkenti denilen Concepción'da, Juan Stein'ın şiir atölyesine gelirdi arada bir. Onu pek tanıdığımı söyleyemem. Atölyeye geldiğinde haftada bir, en fazla iki kez görürdüm. Fazla konuşmazdı. Ben konuşurdum. Atölyeye katılanların hepsi çok konuşurdu; sadece şiirden değil, aynı zamanda siyasetten, seyahatlerden (ki ilerde başımıza neler geleceğini hiçbirimiz hayal bile edemezdik), resimden, mimariden, fotoğraftan, devrimden ve silahlı mücadeleden de söz ederdik; silahlı mücadele bizi yeni bir hayata, yeni bir çağa taşıyacaktı, zira çoğumuzun hayaliydi bu, daha doğrusu, hayallerimizin, uğruna yaşamaya değecek tek şey olan hayallerimizin kapısını açacak anahtar gibiydi. Üstelik çoğu zaman hayallerin kâbusa dönüştüğünü de biliyorduk belli belirsiz, ama umurumuzda değildi. Yaşlarımız on yediy... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Sennur Sezer, “Darbenin sarstığı sanat”, Evrensel Kültür, Ekim 2008 Türkiyeli okurlar Latin Amerika’daki toplumsal ve siyasal hayata yabancı değildir. (Ülkemizin komşusu ülkelere duyduğumuz ilgiyle karşılaştırıldığında neredeyse bu uzak kıtayla akraba sayılırız. Bunun bir nedeni sanat ise (sinema ve edebiyat) öbür nedeni de 1960`lı yıllarda Latin Amerika’da yaşanan büyük sosyal ve siyasal çalkantılardır... Türkiyeli gençlik ve aydınların çoğu için, Güney Amerika imgesi, çıkarlarını emperyalistlerle birleştirmiş diktatörlerle halkın kurtuluşu için mücadele eden gerilla hareketleriyle örtüşür. Güney Amerika edebiyatı ise (kıtadaki edebiyat akımlarının renkliliğiyle) yalnızca ortanın solundakilerin değil mistik edebiyattan hoşlananların da okuma zevkine yanıt verecek çeşitlilikteydi. Ve ünlü olduğu halde dilimize çevrilmemiş bir Latin Amerikalı şair/yazar düşünülemez: Pablo Neruda, Jorge Amado, Eduardo Galeano, Octavio Paz, Mario Vargas Llosa, Alejo Carpentier, Carlos ... Devamını görmek için bkz. | |
Aysel Sağır, “Ruhun toprakları”, Radikal Kitap Eki, 25 Temmuz 2008 Uzak Yıldız, darbeyle hayatları altüst olanların, daha doğrusu yok olanların hikâyesi olarak okumanın ötesinde değerlendirilmesi gereken bir kitap. Roberto Bolano, Uzak Yıldız’da, her ne kadar Pinochet darbesi gibi somut bir durumdan yola çıksa da, baskılanmış yaşamların dışavurumu olarak bir araya gelen genç edebiyatçıların, darbeyle birlikte tümüyle bozulan yaşamlarından, edebiyat ve sanatın etkilendiği temel noktalara uzanmış. Roberto Bolano’yu okumak, Şili’nin siyasal-sosyal tarihini de okumak demek. Zira Bolano, eserlerinde kendi yaşadıklarını da baz alırken, hayatın tüm alanlarını ve yaşamları belirleyen ağır ülke koşullarından beslenmiş. 11 Eylül 1973’de Salvador Allende’nin askeri darbeyle devrilmesinin ardından iktidara gelen Pinochet’nin insanları biçtiği ölüm mekanizması bir çok Şilili sanatçıda olduğu gibi Bolano’nın eserlerine de yansımış. Aslında, Roberto Bolano’nun şa... Devamını görmek için bkz. | |
Bülent Usta, “Ama gözlerim acıyor”, Birgün, 27 Ağustos 2008 Bir süredir gözlerim görmüyormuş gibi hissediyorum. Gibi hissetmek de ne şimdi? Ya görüyorsundur ya görmüyorsundur. Öyleyse bulanık görüyorum diyelim olayları, fikirleri, insanları... Uğultuların eşlik ettiği gölgeler gibi insanlar. Sanki özellikle insanların gölgeleştirildiği, seslerinin uğultulaştırıldığı bir zaman diliminden geçiyormuşuz da tüm bu saçmalıklar o yüzden oluyormuş gibi. Aklıma Proust’un şu sözü geliyor: “Benim kitabımı dışarıya yöneltilen bir gözlük olarak ele alın, size uymuyorsa, başka gözlükler takın, ister istemez bir mücadele aygıtı olan aygıtınızı kendiniz bulacaksınız.” Böyle demiş Proust. Ama Proust’un neden böyle dediğini düşünürken, bu alıntıyı nerede okumuş olabileceğimi araştırmaya başladım. Ve sonra aklıma Deleuze geldi. Deleuze, Foucault’yla yaptığı bir söyleşide teoriye bakışını özetlerken, yani teoriyi bir alet kutusuna benzetmesinin nedenlerini açıklarken Proust’a, bir romancıy... Devamını görmek için bkz. | |
Pakize Barışta, “Uzak Yıldız”, K dergisi, 24 Ekim 2008 Edebiyatın açık duruşu, onun kadim olgunluğundandır. Bu açıklık, zaman zaman edebiyata zarar veriyor görünse de, aynı zamanda bir korunmadır aslında; değerli olanın korunup, değerliymiş gibi sızanın da değersizliğinin kendi içinde en şaşmaz ve hassas edebî filtrelerden geçirilerek en kısa zamanda ayrıştırılmasıdır bu. Edebiyatın açıklığından yararlanarak içine dalıp da onun engin ufuklarına doğru süzülen değerliymiş gibiler için değişen tek şey, edebiyatın aslında herkese sunduğu edebî semadır; bu uçma sırasında sema hep değişir ama, değerliymiş gibinin ruhu hiç değişmez. Ve bir an gelir ki, edebiyatın erdemliliği bu ruhu çırılçıplak yakalar. İnsanlığın yakın tarihi içinde yer almış olan değişik faşist ve nazi edebiyatlarının başına geldiği gibi. Özellikle devrimleri önleyen karşı-devrim hareketlerinin darbe öncesi hazırlık dönemlerinde, edebiyatın bu açık duruşundan çok iyi yararlanılır. Çünkü gerçek bi... Devamını görmek için bkz. | |
Ayşe Çavdar, “Kalemin işbirliği”, Aktüel, Aralık 2008 Pablo Neruda, “Hangi taşı kaldırsanız altından beş şair çıkar,” diye tarif ediyor Şili’yi. Roberto Bolaño da 1973’te, henüz Allende gitmez ve Pinochet kanlı diktatörlüğünü ilan etmezden evvel biraraya gelip şiir konuşan bir grup gencin hikâyesini anlatıyor Uzak Yıldız adını verdiği romanında. Uzak Yıldız’ın merkezi karakteri, isimsiz anlatıcının ardında ne türden bir gizem taşıdığını bir noktadan sonra tahminlerle besleyerek anlattığı Alberto Ruiz-Tagle. Alaylı olsa da öyle görünmeyen, erkeklerle arkadaşlık etmeyen, etraftaki en güzel kızların erdemlerinden bahsettiği, öte yandan kötü şiirler yazıp onları nadiren okuyan Ruiz-Tagle, asıl ününü Pinochetli yıllarda pilotluk yaparken göklere yazdığı milliyetçi sloganlarıyla kazanacaktır. Uzak Yıldız’a geçmeden önce Bolaño’dan bir miktar söz etmek gerekiyor, çünkü bu uzun öykü Bolaño’nun kendi hikâyesine ilişkin izlenimlerle örülmüş gi... Devamını görmek için bkz. | |
|