Yücel Kayıran, "Barış, en önemli siyasi projedir", Radikal Kitap, 16 Ekim 2015
Sanırım bugünlerde göz ardı edilmemesi ve okunması gereken en önemli kitap, Necmiye Alpay ile Hakan Tahmaz’ın yayına hazırladıkları, “Çözüm Süreci’nde Ne Oldu?” altbaşlıklı Barış Açısını Savunmak olsa gerek. Her ne kadar bugün Çözüm/Barış Süreci belirsiz bir döneme girmiş ve gidişatın yönü alabildiğine belirsiz olsa da, Barış Süreci’ne karşı olanların iktidarına ve entrikasına karşı çözüm/barış sürecine ilişkin bilgi ve bilincin korunması gerekir. Necmiye Alpay, kitaba yazdığı “sunuş” yazısında, Çözüm/Barış Süreci’nin “Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’na saldırıda PKK kurucularından feminist aktivist Sakine Cansız ve arkadaşlarının öldürüldüğü” günlerde, görüşmelerin buna rağmen başladığına dikkat çekerken, “Hrant Dink suikasti toplumda geniş bir kesimin Ermeni meselesini hissetmesine nasıl yol açtıysa, Sakine Cansız ve arkadaşlarına yönelik suikast de Kürt sorununda sürecin anlamını elle tutulur bir hale getirdi”ğini söylüyor. Ben, bu ayrıma, kitapta yer alan bir cümleyi daha eklemek istiyorum; her ne kadar bugün kesintiye uğrasa da, Çözüm/Barış Süreci’yle birlikte bir başka diyalektik durum da başlamış durumda: “ilk defa çoğu Türk için, Kürtlerin tarihi hakkında ne kadar bilgisiz ve duyarsız olduklarıyla yüzleşme imkânı doğmuştur.”
Kuşkusuz şu iki adlandırma birbirinden farklı: Büyük harfler yazılan “Çözüm/Barış Süreci” ifadesiyle, küçük harfle yazılan “çözüm/barış süreci” ifadeleri. Alpay, bu iki farklı ifade arasındaki ayrımı şöyle dile getiriyor. Büyük harfle yazılan “Çözüm/Barış Süreci” ifadesi, “terimin bizim tarihimiz bağlamında öncelikle 21 Mart 2013’te başlayan özgül bir sürecin adı, yani özel bir ad olmasıdır. Terimin küçük harflerle yazılmış hali ise, toplum olarak kısa evrimde başımıza her ne gelirse gelsin, hangi yeni çatışma hatta savaş uğraklarından geçersek geçelim, uğruna mücadeleden ve yeniden yürürlüğe koyma çabamızdan vazgeçmeyeceğimiz bir aşamanın, bir barış anlayışının adıdır.”
Burada üzerinde durulması gereken bir diğer ifade ise “barış açısı” deyimi. Terimle ilgili şu ayrımı yapıyor Alpay: “‘barış açısı’, Kıbrıslı şair Neşe Yaşın’ın kavramı. Türkiye Barış Meclisi’nin bakış açısını anlatmak için en uygun deyimlerden biri. Barış açısı, kendi bakış açımızı diyaloğa ve çözüme uyarlamamız, analizlerimizde ve söylemlerimizde diğer tarafın gerçekliğini hesaba katmamız anlamına geliyor.”
"Çözüme Doğru" raporu
Barış Açısını Savunmak, üç kısımdan oluşuyor; Türkiye Barış Meclisi’nin hazırladığı “Çözüme Doğru” başlıklı raporu analiz eden yazılardan oluşan ilk kısım. Bu kısımdaki yazıları, Ayşe Betül Çelik, Evren Balta, Levent Korkut, Murat Çelikkan, Nil Mutluer kaleme almış. Kitabın ikinci kısmındaki yazılar, Türkiye Barış Meclisi’nin, İstanbul Ticaret Üniversitesi Uluslararası ilişkiler ve Siyaset Bölümü’nün katkılarıyla gerçekleştirdiği “Çözüme Doğru Konferansı’nda, Atilla Yayla, Selma Irmak, Mehmet Emin Ekmen, Ferhat Kentel, Harun Ercan, Arzu Yılmaz, Ebru Günay, Yasemin İnceoğlu, Hakan Yılmaz, Ahmet faruk Ünsal, Emel Ataktürk Sevimli, Cuma Çiçek, Şemsa Özar, Maya Arakon, Galip Dalay Turgut Tarhanlı gibi akademisyenler tarafından sunulan bildiri metinlerinden oluşuyor. Kitabın belge niteliğindeki kısmı ise, “Ekler” bölümü. Buradaki “Çözüm Süreci Kronolojisi”, çok önemli bir belge niteliğinde.
Bugün gelinen nokta bakımından, “Çözüme Doğru” raporunda dile getirilen bir ayrım üzerinde özellikle durmak gerekir. Bu ayrımlardan biri, tarafların “barış”tan ne anladıklarına ilişkin. “Hükümet yetkilileri” barıştan “öncelikli olarak PKK’nin silah bırakmasına odaklanmakta; Kürt tarafı ise, Kürt meselesi ile topyekûn yüzleşilmesi, barışın toplumsallaşması, çatışma ortamını yaratan ve besleyen düzenin bunu bir daha yaratmayacak şekilde dönüştürülmesi ve ‘Demokratik Türkiye’ talebinde bulun[maktadır].”
Bir diğer önemli ayrım ise, Türkler ile Kürtler, birbirleriyle ilgili olumsuz algı ve tanımlamalarına ilişkindir. Yapılan bir araştırmanın verilerine göre, “Türklerin yüzde 40’ının aklına ‘Kürt’ denince ‘cahil, eğitimsiz ve geri’ gibi sıfatlar gelmekte, Kürtler de Türk denince daha çok milliyetçiliğe referans veren olumsuz sıfatlar kullanmakta”dır.
Bu minval üzere, Çözüm Süreçi’nde yaşanılan temel korku, Türkler ile Kürtlerin beklentilerinin farklılığından ve karşılıklı güvensizliklerinden kaynaklandığına dikkat çekilmektedir. “Örneğin Türk kesiminin büyük korkusu olan ‘ülkenin bölünmesi’ Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürtlerin çoğunun belirttiği bir istek değildir.” Yine “Kürtler için çok önemli olan anadillerinin eğitiminde ve hizmet sektöründe kullanılması talebi, Türklerin birçoğu tarafından, Kürtler Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabul edilmesini talep ediyor biçiminde” algılanmakta ve bu durum da “ülkenin bölünmesi” korkusuyla izah edilmektedir. Bu nedenle Barış Süreci’nde, her iki kesimim siyasi liderlerinin konuşmaya başlamasının önemi vurgulanmakla birlikte, barışın sadece liderle seviyesinde kalmasının, kalıcı barışın garantisi olmadığına özellikle dikkat çekilmektedir. “kalıcı barış, kurumların demokratikleşmesi ve müzakerelerin sürmesi kadar, algıların değişmesini, birey-devlet ve değişik toplum kesimleri arasında güven duygusunun yeniden tesis edilmesini ve adalet duygusunun hissedildiği bir toplumsal değişimi gerektirir.” Özellikle 7 Haziran sonrasında Barış Süreci’nin askıya alınması ve 10 Ekim’deki Ankara Garı’ndaki katliam sonrası itibariyle gelinen nokta, bu ayrımın ne denli vazgeçilemez bir elzem olduğu hakkında bir fikir verir.
Ahlaki bir arınma
Barış Açısını Savunmak kitabında yer alan şu iki cümle çok önemli: “Barış, Türkiye’nin en önemli siyası projesidir. Sadece siyasi bir arınma değil aynı zamanda geçmişin negatif yükünden kurtulma ve bunun eşliğinde yeni bir gelecek bilinci ve ahlaki bir arınma da getirecektir." İkinci cümle ise şu: “21. yüzyılda Kürtlerin kendi yolunu belirlemesinin önüne geçilemez.”
Bu arada yeri gelmişken, Necmiye Alpay’ın http://barisesittir.blogspot.com.tr/ linkinde yer alan Barış Eşittir adlı blog yazı toplamına da değinmek gerekir. Necmiye Alpay’ın bu blogdaki yazılar toplamı aslında bir kitap bütünlüğü oluşturmakta. Nitekim 29 Aralık 2014 tarihinde oluşturulan bu bloğa şu notu düşmüş Alpay: “Bu blogdaki yazılarımı belki ‘Barış Eşittir’ adlı bir kitap olur diye toparlamıştım. Kitap olamayınca buraya yükledim. Yükü uygun bölümler halinde yandaki “Sayfalar”a paylaştırdım.” Barış Eşittir, şu ‘sayfalar’dan oluşuyor: “Önsöz”, “İnsan Hakları Savunucularını Kim Savunacak?”, “Taşın Altı Boş”, “İkidillilik”, “ ‘Devlet Politikası’”, “Söylenemeyenlerin Gerginliği”, “Barışın Yükü”, “Dildeki Irkçılık ve Ayrımcılık”, “Dil Barışı, Barışın Dili”, “Pax Erdoganica mı?” Alpay’ın Barış Eşittir toplamındaki yazıları üzerinde, bu yazılarda geliştirilen düşünce ve ayrımlar üzerinde ayrıca durmak gerekir.