Yücel Kayıran, ''Marx’ın On Sekiz Brumaire’i'ni okumak'', Radikal Kitap, 3 Mayıs 2013
Tekerrür kavramı sadece, ilerleme fikri bakımından değil, tarihin komünist topluma doğru ilerlediğini dile getiren tarihsel materyalizmin belli/eski bir yorumu bakımından da, sorunlu bir kavramdır. Marx’ın tarih anlayışı, gelişim aşamalarına dayanır. Her ne kadar Marx, Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i’nde “Hegel, bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: birinci kez trajedi olarak, ikinci kez komedi olarak” (Sevim Belli çevirisi) demiş olsa da. Bu paragrafta ileri sürülen, şimdiye kadar, tekerrür kavramı açısından değil, “komedi” kavramı ile Marx’ın, Hegel’i ayakları üzerine oturttuğu fikrinin praksisi bağlamında düşünülmüştü. Tekerrür kavramı, keşfedilmiş değildi. Kojin Karatani’ye göre, Marx, burada, açık ve seçik olarak tekerrür fikrini dile getirmektedir.
Karatani, Türkçeye yeni çevrilen Tarih ve Tekerrür adlı kitabında, Marx’taki tekerrür düşüncesinin analizini yapmakta, yani Marx’ın Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i’ni okumakta. Bununla birlikte ne akademik ne de bir kitap çalışması Tarih ve Tekerrür. Kitabı oluşturan makalelerin çoğu 1989 yılında dergilerde yayımlanmış. Kendi ifadesiyle söylersek, “Japonya’nın içinde bulunduğu siyasi ve kültürel durumun kendisine verdiği aciliyet hissiyle kaleme alınmış.” Sorumuz şu: Karatani, tekerrür düşüncesi ile On Sekiz Brumaire’i arasındaki bağı, neden ve niçin analiz etmekte, böyle bir analize neden gerek duymaktadır? Bu aciliyet duygusunun teorik anlamı nedir? Belki de daha önemlisi, Japonya’da, 1989’da yaşanılan siyasal ve kültürel bir durumun bizimle alakası ne; yani Tarih ve Tekerrür’ü, teorik merak dışında, neden okuyalım? Son sorudan başlayalım: Karatani’nin, bu konudaki analojisi şöyle: farklı ama benzer ülkelerde yaşanılan sorunlar aynı türden ise, o sorunlarla ilgili ileri sürülen felsefi argümanlar, o sorunları yaşayan diğer ülkeler için de açıklayıcı olacaktır.
Darbe yapmak
''On Sekiz Brumaire'', Marx tarafından kavramlaştırılmış bir ifade. Brumaire, Fransız devrimi takviminde, sonbaharın ikinci ayının adı. On Sekiz Brumaire, Brumaire’in 18. günü demek. Kavramın özel anlamı, Napolyon Bonapart’ın, Brumaire 18. günü gerçekleştirdiği hükümet darbesini dile getirir; dolayısıyla ''On Sekiz Brumaire'', darbe yapmak anlamına işaret etmektedir. Bu bağlamında dışında, Marx’ın kavramlaştırmasının özel anlamına gelince... Napolyon’dan sonra, Napolyon’un yeğeni Louis Bonapart’ın, 1852 yılında meclisi kapatarak/darbe yaparak imparatorluğunu ilan etmesi durumuna, Marx, “Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i,” der. Buradaki özel anlam, Louis Bonaparte’ın, On Sekiz Brumaire’nin, trajedi değil, fars oluşuyla bağlam kazanır.
On Sekiz Brumaire’in, açılış pasajına tekrar dönelim: “Hegel, büyük dünya-tarihsel vakıaların ve şahsiyetlerin sanki iki defa çıktığından bahsetmişti bir yerlerde. Şunu eklemeyi unutmuştur: Bir seferinde trajedi olarak, öteki seferindeyse fars. Danton’un yerine Caussidière, Robespierre’in yerine Louis Blanc, (...) amcası yerine yeğeni.” (Tanıl Bora çevirisi)
Bu paragraf, Karatani’ye gelen süreçte, yaygın olarak bir genel doğru, bir felsefi tez olarak okunmuştu. Karatani’nin, On Sekiz Brumaire’i okumasının ayırt edici müdahalesi tam da bu noktada, yani On Sekiz Brumaire’ın ilk paragrafından başlamaktadır. Karatani’ye göre, bu paragrafta yapılan betimleme, felsefi değil edebidir. Ona göre, On Sekiz Brumaire’ı, bir farsı tasvir etmesi bakımından, birinci sınıf bir edebiyat metnidir. On Sekiz Brumaire, fiili tarihe ilişkin değil fakat devlete ilişkin bir analiz sunar. Oysa “trajedi”-“komedi” kavram çiftine dayalı bağlam, bu paragrafın, hem felsefi hem de fiili tarihe ilişkin bir argümanmış gibi okunmasını sağlamıştı. Ama Karatani’nin, teorik keşfi, sadece Marx’ın, On Sekiz Brumaire’in hemen girizgâhında bir tekerrüre işaret etmiş olmasının keşfi değildir. Karatani, “tekerrür zorlantısı” kavramını kullanıyor.
Karatani’ye, tarihteki tekerrürün iki anlamı vardır. “Bunlardan ilki, yeni bir şey yaptıkları sırada insanların geçmişteki olayları ya da insanları hatırlamasıdır.” Daha öncesinde başarılı olmuş bir kişinin örnek alınması, kendi başarımız için o kişinin, hangi durumda nasıl davrandığını model edinmek gibi. Marx’ın sözünü ettiği tekerrür bu türdendir, diyor Karatani. “İkinci tekerrür biçimiyse, reddedilip unutulsa bile geçmişin tekrarlanmasıdır. Freud bu tekerrür zorlantısına ‘bastırılanın geri dönüşü’ adını vermişti.” Karatani’ye göre, bu ikinci tekerrür biçimi, “modern dünyayı yapılandıran sermaye ve devletin asli niteliğini” oluşturmaktadır. Yani ona göre, “tarihteki tekerrür aynı olayların tekrarlanmasını ifade etmez, tekerrür ancak biçim (yapı) çerçevesinde mümkündür, olay (içerik) çerçevesinde değil.” Karatani’ye göre, tarih, 120 yıllık evreler bağlamında yapısal olarak tekrar etmektedir.
İşte Marx, Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i’nde, Karatani’ye göre, Bonaparte’ın iktidarındaki siyasal yapıyı incelemekle, aslında “temsili demokrasi sisteminde barınan kaçınılmaz tehlikeyi” irdelemektedir. Bu tehlike, bastırılmış olanın geri dönme olasılığını dile getirir. Temsili demokrasi sisteminde bastırılmış olan ise, mutlak monarşidir. Karatani, modern burjuva devletinin neliğini düşünürken, mutlakiyetçi devleti hesaba katmak gerektiğine dikkat çekmektedir. Çünkü mutlakiyetçi devletin yıkılması sonucu ortaya çıkan modern burjuva devleti, kendini selefiyle ilgisi yokmuş gibi sunmasına rağmen, kriz anlarında ilişkisini gizlemez ve kralı iş başına çağırır. Karatani’ye göre, On Sekiz Brumaire’i’nde, Marx, tam da bu durumu göstermektedir. İlk defa uygulanan genel oyla iktidara gelen Louis Bonaparte, 1852’deki kriz anında, meclise darbe yaparak imparatorluğunu ilan eder. Yani bir sınıfı temsil ederken, herkesi temsil eder hale gelmiştir. Bonaparte, nasıl başarmıştır? Herkes nasıl temsil edilebilir? Recep Tayyip Erdoğan nasıl başarmaktadır? Nasıl? Kitabı okumak gerekir... Ama Karatani’nin, tekerrür eden yapı derken kastettiği budur.
Burada, özellikle dört makaleyi esas aldım. Ama şu makalelere de dikkat çekmek isterim: “Modern Japonya’nın Söylemsel Uzamı”, “Kenzaburo Oe’nin Alegorisi”, “Haruki Murakami’nin Manzarası”, “Modern Romanın Sonu”, “Budizm ve Faşizm.”
Bugün, reel sosyalizmin çöküşüyle Soğuk Savaş’ın güdümünden çıkmış dünyada yapılan yeni Marx okumalarıyla, yeni bir Marx’la karşılaşıyor, yeni bir Marx keşfediyoruz; Karatani’nin terimleriyle söylersek, eski solun, keşfedemediği bir Marx. Bu da, solun, teorik olarak yenilendiği anlamına gelir. Kojin Karatani, sadece bir edebiyat eleştirmeni olarak değil, özellikle bu bağlamda, çok önemli bir teorisyen.