| ISBN13 978-975-342-908-5 | 13x19,5 cm, 240 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Gülsin Harman, ''Şehri geri istemek'', Milliyet Kitap Eki, Nisan 2013 Geçtiğimiz haftasonu İstanbul’un merkezi Taksim’de iki eylem vardı. Cumartesi günü Gezi Parkı’nın Topçu Kışlası’na dönüştürülmesine karşı çıkan yüzlerce kişi Gezi Parkı Festivali kapsamında, şehrin merkezinde nadir kalan yeşillik alanlardan parkın çimleri üzerinde konser dinleyip piknik yaptı. Pazar günü ise tarihi Emek sinemasının yıkılmasını istemeyen binlerce kişi, bu sefer tazyikli su ve biber gazına bulanmadan “Emek Bizim!” dedi. Bu iki eyleme katılan ya da katılamayıp destekleyenler İstanbul’un bir parçası olarak benimsedikleri Gezi Parkı ve Emek’in yok edilmesine direniyor. Mücadeleleri ümitsiz mi? Ya da yıllar önce Cihangir, bugün de Karaköy hızla mutenalaştılırken ses çıkarmadıkları için suçlular mı? Kentin belli alanlarına sahip çıkmak elitizm mi; başka bir deyişle ‘Sulukule’nin yıkıldığı gün Emek de kaybedildi’ mi? Protestonun yeni mekanı Temmuz ayında İngiltere’nin sol görüşlü gazetesi The Guardian’ın “Marksizm neden tekrar yükselişte?” başlıklı yazısı büyük ilgi çekmişti. 2008’de patlak veren finansal krizin faturasını yüklenmek zorunda kalan halklar, ABD’de “İşgal Et” ve İspanya’da “Los Indignados” hareketleriyle şehrin ortak kullanım alanlarını protestonun mekanına dönüştürmüştü. Bütün dünyayı sararak küreselleşen krize tepkinin en etkili biçimde ABD ve İspanya’da meydana gelmesinin geçerli sebepleri vardı. Kriz öncesinde piyasanın itici gücü haline gelen ev kredileri, yarattıkları ev sahibi olma hayaliyle Amerikan ve İspanyol alt sınıflarını en büyük kullanıcı haline getirdi. Şimdi ise onlara yakın zamanda refah sözü veren sistem barınma haklarını ellerinden aldığı gibi gelir adaletsizliği de bütün şiddetiyle toplumu sarsıyor. Olan biteni açıklamak, anlayabilmek için başvurulan isimlerden biri Marksizm’in sunduğu analize mekan fikrini katan; “Sosyal Adalet ve Şehir”, “Neo-liberalizmin Kısa Tarihi” ve “Sermayenin Mekanları” eserleriyle tanıdığımız sosyal bilimci David Harvey’ydi. Alternatif olanı önerebilmeliyiz Metis yayınları tarafından Ayşe Deniz Temiz’in İngilizceden Türkçeye titiz çevirisiyle yayımladığı “Asi Şehirler: Şehir Hakkından Kentsel Devrime Doğru” Harvey’nin ‘şehir hakkı’ kavramından yola çıkarak kapitalist sistemin kentsel kökenlerine bakışını ve şehrin alanlarını kullanarak mücadele yöntemi önerilerini ortaya koyuyor. Fransız Marksist düşünür Henri Lefebvre’nin düşüncelerini temel alan Harvey, ‘bizi çevreleyen sokaklardan yükselen hissayata’ kulak kesilmemizi öğütlüyor. “Şehir hakkını talep etmek, kentleşme süreçleri üzerinde, şehirlerimizin nasıl şekillendirildiği ve yeniden şekillendirildiği üzerinde bir tür belirleyici güç talep etmek ve bunu kökten ve radikal bir biçimde yapmaktır,” diyerek teorinin yanı sıra somut eylemlere de göz atıyor. Kitabın ilk bölümünde şehir hakkı ilkesi etrafında küresel krizin emlak piyasasındaki kökleri ve kentsel dönüşümün çıkmazları ele alınıyor. İkinci kısım “Asi Şehirler” ise Londra sokaklarını 2011 yazında kasıp kavuran isyanı ve kent menşeili mücadele hareketlerini inceliyor. David Harvey’le Sel ve Metis yayıncılıkla, Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nin ortak davetlisi olarak geldiği İstanbul'da haziran ayında görüşme şansı yakalamıştım. Kendisine şehrin merkezindeki mahallelerindeki soylulaştırmanın nedenlerini sorduğumda “Şehrin çevresinde yaşayan varlıklı sınıfların merkeze geri dönme isteği. Güvenli olmadıklarını söylerek terk ettikleri şehri bir şekilde 'geri alma' dürtüsü” cevabını vermişti. Harvey, şehir sakinlerinin yaşadığı yitirme hissini, ‘birdenbire peydah olan olan büyük bina kompleksleri karşısında duyulan şaşkınlığı’ ele alırken kitabı elinde tutan Türkiyeli okurun düşüncelere dalmaması imkansız. Söyleşimizde İstanbul’a biçilen yeni rolü, Kanal İstanbul ve üçüncü köprü gibi ekolojik dengeye geri döndürülemeyecek zararlar verebilecek devasa projelerini sorduğumda Harvey dünyadan örneklere cevap vermişti. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, Çin’in ekonomik büyümenin yapılaşmayla güç gösterisine girişmesine benzeten, “Emlak balonu oluşmuş, üçüncü köprü ve Kanal İstanbul gibi çevreyi değiştirecek muazzam inşaat projeleri için teklifler var. Fakat 4-5 yıl içerisinde bu balonun patlaması çok yüksek bir olasılık. İstanbul'u küresel bir şehir yapma isteğini görüyorum. Küresel bir şehirde yaşamayanlar çok şanslı! Rahatça şehir merkezine girip çıkabiliyorlar. Dubai, Mumbai, ve Şangay yeni küresel şehirler. Dünyanın daha fazlasına ihtiyacı olduğunu kim söylüyor?” demişti. Emek, Gezi Parkı, Haydarpaşa, Sulukule ve Fatih Ormanları’nın kurtarılması için mücadele verenler bir cephede de protestonun biçimini ve eylemin elde edebileceği sonuçları karamsarlıkla sorgulayanlarla fikir tartışması içine giriyor. “Bir şehri nasıl yönetebiliriz?” sorusunu önemseyen Harvey ‘asi şehirler’ için ortak harekete geçmeyi ve ‘tek bir mahallenin isteklerini ön plana çıkarmamayı’ tavsiye ediyor. Görüşmemizde, “Tek bir mahallenin istekleri yerine konfederal prensiple önerilen alternatifler öne sürülebilir. Kentsel dönüşüme karşı mücadele verenler "Olanı koruyalım" diyor, bence alternatifi de nasıl üreteceğimizi söylemeliyiz” önerisinde bulunan Harvey’nin eseri, şehrin farklı köşelerindeki eylemleri birleştirme ve çözüm üretme yolunda yararlı bir tartışma başlatabilir. “Asi Şehirler”in Emek’in film seyredilen süslü bir sinema salonu, İnci’nin profiterol satan bir pastane, Haydarpaşa’nın pop müzik kliplerine mekan olmanın ötesinde sermayenin ruhunu ele geçirmeye çalıştığı bir şehri sevenlerin mücadele alanlarının olarak yeniden tanımlanmasına ışık tutması dileğiyle... |