ISBN13 978-975-342-821-7
13x19,5 cm, 592 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Kırılgan Temas, 2002
İdeolojinin Yüce Nesnesi, 2002
Yamuk Bakmak, 2004
Komünizm Fikri, 2012
Komünizm: Yeni Bir Başlangıç, 2015
Kendini Tutamayan Boşluk, 2019
Zaten Yoktular, 2021
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Semra Pelek, "Yeni zamanlar hoşgörünün ırkçılığı", Agos Kitap/Kirk, Ekim 2011

Sondan başlayalım; Slavoj Zizek’in Ahir Zamanlarda Yaşarken kitabı,‘İlginç Zamanlara Hoşgeldiniz!’ başlıklı sonsöz ile noktalanıyor. Çinliler, birinden gerçekten nefret ettiklerinde ona şöyle bir beddua okurlarmış: “İlginç zamanlarda yaşayasın!” Zizek, tarihte bu ‘ilginç’ zamanların milyonlarca insanın mağdur olduğu savaş, kargaşa ve iktidar mücadelesi dönemleri olduğunu ama artık yeni bir ilginç zamana yaklaştığımızı söylüyor. Bugün ekonomik krizin kalıcılaşarak hayat tarzına dönüştüğü döneme girmiş bulunuyoruz: Artık her şeyin ‘normal’e döneceği vaadiyle kendimizi avutmamız (avutulmamız da) mümkün değil.

Kitabın ‘Gökkubedeki Manevi Şeyler’ başlıklı girişine gelirsek, Zizek, bugün hepimizin kolektif olarak fetişist bir inkâr döneminde yaşadığımız teşhisini koyuyor, buna çözüm olarak peşinen farkındalığımızın en temel koordinatlarını değiştirmeyi öneriyor. Psikolog Elizabeth Küber-Ross’un ‘kederin beş aşamasını’ anlattığı şemasına atıf yaptığı beş ana bölümden oluşan kitapta Zizek, koordinatlarımızla oynama işine girişiyor. Kübler-Ross’un şamasına göre, örneğin ölümcül bir hastalığa yakalanacağımızı öğrendiğimizde önce inkâr (durumu kabul etmeyi reddederiz); öfke (inkâr edemediğimizde patlarız); pazarlık (olacakları erteleyebileceğimizi ya da durumun etkisini azaltabileceğimizi umarız); depresyon (“nihayetinde öleceğim neden uğraşıp durayım”) ve kabul (“ölüme direnemem bari kendimi hazırlayayım”) evrelerini yaşarız.

Zizek bu ana bölümlerde sırasıyla ideolojik hasıraltı edişleri; küresel şiddete karşı girişilen şiddetli protestoları; siyasal iktisadı; yaklaşan felaketin daha az aşina olduğumuz veçhelerinin etkilerini; özgürleştirici öznenin özelliklerini çözümlüyor.

Judith Butler’in onun için sarf ettiği “Slavoj için Lacan ve Hegel tartışmak nefes almak gibidir” sözünü boşa çıkarmıyor Zizek: Lacan’ı arkasına alarak Mao Zedong’un sözlerini yorumluyor, Jim Carrey’in oynadığı The Mask/Maske, Süperman ve Batman karakterinin yüzündeki maskeleri indiriyor, WekiLeaks’i örgütleyen Julian Assange’nin Christopher Nolan’ın Kara Şövalye’sindeki Joker’in gerçek hayattaki muadili olduğunu söylüyor, Kant’ın Daimi Barış adlı denemesinden Tony Blair’in Habermas’ı bir yemekte gizlice ağırlamasının anlamına odaklanıyor.

Kast ettiğimi söylemiyorum

Zizek, Mao’dan alıntılayarak ”Bir şey diyorlar ama başka bir şey kast ediyorlar” diye betimlediği Sol’a ve radikal entelektüellere eleştirisini yöneltmeden de durmuyor.

Bir şey söyleyip başka bir şey kast etme meselesine odaklanırsak, ‘hoşgörü’ ve ‘çokkültürcülük’e değinmeden geçemeyiz. Zizek “Şahsen doğrudan hoşgörüye değil, ırkçılığın günümüzde otomatikman hoşgörüsüzlük sorunu olarak algılanmasına karşıyım” diyerek başlatıyor tartışmayı ve soruyor: Bugün neden pek çok sorun eşitsizlik, sömürü ya da adaletsizlik sorunu olarak değil de hoşgörüsüzlük sorunları olarak görülüyor? Bu sorunlara karşı neden özgürleşme, siyasi mücadele ve hatta silahlı mücadele öne çıkarılmıyor da hoşgörü öne çıkarılıyor?

Zizek ‘hoşgörü’nün temelinde iddia edildiği gibi tekkültürlülüğün yani “Bizim gibi olun” buyruğunun yatmadığını tam aksine söz konusu olanın bir tür kültürel apartheid olduğunu iddia ediyor. Ona göre “Bizim gibi olun” talebi, bir üst ben talebidir ve açıkça ”Öteki gerçekten bizim gibi olmaya muktedir değildir” buyurmaktadır. Sonuç olarak üst ben, “Başkaları bize yaklaşmamalı, hayat tarzımızı korumalıyız” düsturuyla kültürel apartheid yaratır.

Burada Zizek açıkça, Teun van Dijk’ten ödünç alırsak ‘elit söylem ve ırkçılığın reddi’ne ilişkin çözümleme yapıyor. Zizek’in ırkçılığın kaba haritasını ‘İnkâr’ başlıklı bölümde çıkarması da tesadüf olmasa gerek. Günümüzde üç tür ırkçılık olduğundan bahsediyor Zizek ve sıralıyor. Birincisi sahici olan, yani Batılı, uygar, demokratik değerler adına yapılan ırkçılık; Öteki’ni hiç utanıp, sıkılmadan reddediyor. İkincisi ‘düşünsel’, siyaseten doğrucu ırkçılık; burada tarafsız, iyiliksever gözlemci konumunda rahatça oturup, dünyada ya da yanı başımızda olan ‘feci’ şeyleri (Türkiye’den örnek verirsek Kürtlerin eşitlik mücadelesini) haklı bir sıkıntı içinde izlerken, ırkçılığı Öteki’ne (bizim örneğimizde Kürtlere) atfedebiliriz. Son olarak Öteki’nin egzotik sahiciliğine methiyeler düzen, tersyüz edilmiş ırkçılığı sayıyor Zizek. Yine Türkiye’den örnek verirsek, ”Ermeni komşularımız çok iyi insanlardır” söylevine girebiliriz.

Zizek’e göre –sönsözünde tasvir ettiği– yeni ilginç zamanların, süregelen rahat öznel konumları (o burada özellikle radikal entelektüelleri anar) sarsacağı açıktır. Şu durumda yapılması gereken kolektif fetişist inkâr döneminden çıkmak için farkındalığımızın en temel koordinatlarını değiştirmek, belki de Mao’nun “Solcular bir şey diyorlar ama başka bir şey kast ediyorlar” sözünü tersine çevirerek ‘söylediğimiz şeyi kastetmek’ olmalıdır.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X