Feridun Andaç, “Bir dilin kardeşi olmak”, Cumhuriyet Kültür, 6 Haziran 2002
Molla Camî, Sâdi'nin 'mutlu nefes'ine yüzünü dönerek yazdığı 'Baharistan'ı, "hazırlara bir destan ve gaiplere bir armağan" olarak nitelendirir. Okurunu, içinden geçirdiği baharistanda, "yanlış düşüncelerin dikenlerinden ve kötü isteklerin süprüntülerinden" arındırmayı amaçlar. Aşkın sızıp geldiği yere döndürür sık sık. Bir de aşkınlık durumlarına.
Bir şiir başka neyi anlatır, bir şair başka neyi yazabilir ki !
O mutlu çağların imgesi hangi birimizin ilkgençliğini can hevengine çevirmemiş, sitem oklarını bağrımıza yöneltmemiş!?
Bazen Molla Camî'ye dönmem, onda sözün sırrını, dilin çengini bulmam, düşüncenin imbiğinden geçmem bundandır belki de!
O sözünü ettiğim iğde ağaçlarının kokusunun baş döndürdüğü çocukluk yurdumdan bir iz, bir ses getiren sözlerine dönüyorum şimdi. Mardin-Midyat arası, Tur Abdin coğrafyasında ıssızlığın, hüznün ve acının kalbine doğru yol alırken; Sâdi'nin dizelerini fısıldıyorum içimden:
Ne selvi, ne güneş, ne de aysın sen...
Dile gelmez, bambaşka dünyasın sen...
Seni arar herkes, düşmüş bir yola...
Yolu geçit vermeyen bir dağsın sen!
Bir ayin düşüncesi sarıyor beni bu Mezopotamya coğrafyasıda. Bir adım ötedeki Babil'in sesine kulak veriyorum. Endamı güzel bir genç kız gibi salınarak akıp duran Dicle'nin alıp götürdüğü maviliğe takılıyor gözlerim.
Bir ayin düşüncesiyle uyanıyorum güne şiirle Tur Abdi'nin sarımtırak topraklarında. Şiirsiz bir yaşam yersiz yurtsuzluk, dilsizlik gibi geliyor bana! Bunu düşünüyorum en çok Süryani taş ustalarının bir şiir gibi işledikleri evlerin alınlıklarına bakarken. O adımlarla Camî'nin şiir bahçelerine düşüyor yolum. "Şairlik bostanı"nda ettiği sözlere bir bir bakmamak ne mümkün!
Sonra, anasından kör olarak doğan Maveraünnehirli şair Rudegî'nin öyküsünü anlatır. "...sekiz yaşında Kurân'ı ezberledi. Okuma öğrendi, şiir söylemeye başladı. Sesinin güzelliği dolayısıyla çalgıcılığa heves etti. Ut öğrendi, bu sazda üstat oldu. Samanoğullarından Nasr bin Ahmet onu terbiye etti. Derler ki; Rudegi'nin iki yüz kölesi vardı; dört yüz deve yükünü taşırdı. Ondan sonra gelen şairlerin hiçbiri bu kadar servet ve kudrete sahip olmamıştır. Rivayet edenlerin sözüne bakılırsa şiirleri yüz cilt tutmuştur. Şerhi Yeminî adlı eserin anlattığına göre, Rudegi'nin şiirleri bir milyon üç yüz beyite varmıştır."
Dilsizliğin diline, hayatı anlamanın sırrına kapılar açar. Bir dilin kardeşliğinden söz eder Camî.
Deyrulzafaran ile Deyrelumur arası yol aldıkça Anadolu'nun solan renklerini düşünüyorum. Arada bir dönüp dönüp göz attığım, Seyit Alp'in Dino ile Ceren'i Cizre-Botan beylerinin şenlikli günlerine uzandırıyor beni.
Hasankeyf'te binlerce yıllık tarihin diline dönüyorum yüzümü. "Mem û Zîn"i, "Leyla ile Mecnun"u, "Kerem ile Aslı"yı, "Romeo ile Juliyet"i anımsıyorum. Bir dilin kardeşliğine bizi götüren sözlerin bugünkü anlamına baktıran bir şairle, Bejan Matur'la yol alıyorum bu coğrafyada günlerdir.
Kerem'in çölünden geçmişçesine sözler ediyor: (Onun Çölünde)
Tüllere sarınmış çölde ölümümü bekliyorum. Sakinim.
Yok bir gece bu
Sabah uyanacak aşkı konuşacağız.
Ne çok sürdü diyecek bana.
Ne uzun sürdü hayat
Acının ağıda, dilsizliğin dile dönüştüğü yerde duruyor şair: (Çürüme, Tanrıdan Gizlenen).
Keskin bir kılıçla toprağa çizilmiş
Dar ve kavuşmasız sokaklar.
Kan izi, kaçıyor hayat
Küf, eski yurdun belleğinden akarak
Giriyor duvarlara
Matur'un şiirinde Doğu'nun hüznü, acının bendinden geçmenin sızısı var. Bir dil yangını üzerine kuruyor sözünü. Kardeşi oluyor saklısında taşıdığı sözcüklerin. O yoğun imgelemindeki damıtılmışlık bundan biraz da. Şiirin hayatın içinden ağıp gelen bir deyileniş olduğunun bilinciyle yazıyor. Onun dil yurdunda gezinirken bunu daha iyi anlıyorsunuz.
Ayın Büyüttüğü Oğullar, Onun Çölünde şiirinin geldiği kavşağı anlatıyor bize. Dilin çengine, sözün yurduna dönerek yazıyor. Bir arayışın, bir sürüklenişin; sesini bulmanın, yaşanan yangınların dilini kurmanın yolcusu bir şairdir o.
Günümüz şiirine getirdiği sesi önemsiyorum. Yapaylıktan, sığlıktan, söz yığınından arınmış bir şiirin muştusunu veriyor şair. Tenin altındaki rengi gösterirken o derin sızının labirentlerine döndürüyor, hayatın içinden gelenin nasıl şiirsel söz olabileceğini de ustalıkla işliyor. Bejan Matur, "yeni şiir"imizin engin sesi olmak yolunda.
Mezopotamya coğrafyasındaki bin bir rengin, sesin, mekanın gezgini olduğum günlerde beni karşılayan Ayın Büyüttüğü Oğullar'ın ve Onun Çölündee'ki şiirlerin bana anlattığıdır bu. Bir dilin kardeşi olmanın büyüsünü getiren şairi selamlamak düşüyor bize de.