Semih Gümüş, “Başlangıçlar ve eleştiri”, Radikal Kitap Eki, 15 Ocak 2010
Edward W. Said tekinsiz eleştiri terimini, Başlangıçlar - Niyet ve Yöntem kitabında, akla gelebilecek bütün anlamlarını açığa çıkaracak biçimde kullanıyor. Bizim içinse, yeni bir terim tekinsiz eleştiri; hem edebiyat kültürümüz, hem de bugüne dek başka türlüsü yokmuş gibi korunan eleştiri anlayışının bugün karşılaştığı bir kavram. Yüzleşme, edebiyat kültürümüzün kaçındığı refleksler arasında olsa da, bu kavramla yüzleşmek gerekiyor.
Bizde aranan eleştiri iyi huylu olanıdır, yoksa habis sayılır, ama onun aslında başka bir sıfatla da kendini tanımlayabileceği düşünülmez. İyi huylu eleştiri, gerçekçi, mantıklı, anlaşılır, olumlu, güncel, aranan ve sık bulunan. Onunla caddenin karşısına geçebilirsiniz, ama edebiyatın arka sokaklarına girmek için tekinsiz bir kimlik aranır. Biçimin kıyılarında, yazınsal gerçekliğin dünyasında, düşlerin ve düşlemlerin büyüsünde, sık sık sıra dışında yaşayıp kesintisiz bir yenilenme sürecinin nedenlerini çözümleyebilirsiniz tekinsiz eleştiriyle.
Sorun, nereden başlanacağına ilişkin en doğru kararı vermekte. Edward Said başlangıcı, “seküler, insan ürünü ve sürekli incelemeye tabi bir şey” olarak saptıyor. Bunu edebiyat metinlerine çevirelim: Klasik düzyazı bugünkü edebiyatın kökeni olarak alınırsa, onun “ilahi, mitik ve ayrıcalıklı” olduğu, tipik çevresinde dönen bir tipik olduğu ve öyle yaşadığı bilinir. Öte yandan, tinsel değil de dünyevi olan modern metinler, her yeni okumada kazandıkları yeni anlamlarla sürekli yaratıcı çözümlemelere uğradıkları için, eleştirinin niteliğini yükseltirler.
Başlangıçlar, neden sonra Edward Said’in de belirttiği gibi, eleştirel okumanın gereksinimleri bakımından, modernizmden postmodernizme geçiş döneminin olanaklarından çokça beslenir. Modernizmin gücünü hâlâ koruduğunu Edward Said de düşünüyor. Bireylik savaşları tükenmediği gibi, bu karmaşık savaşın postmodernizmle anlaşılmasının güçlüğü de var. Hem bir yazınsal metne başlama, hem de yazınsal eleştirinin o metni çözümlemeye başlama konusunda modernist metinler yalnızca daha olanaklı değildir, aynı zamanda umulmadık anlamlar taşıyabilme gizilgücünü de masaya sürerler. Orada metin de tekinsizdir, eleştiri de.
Başlangıçların rolü
Başlangıçlar, yazınsal metinler için öteki öğeler arasında nadir taşlar gibi durur, ayrıca “biçimsel olarak yararlıdır”. Yazınsal metinler başlangıçlarına göre gelişimlerini tamamlayıp son tümcelerine varır. Dil, üslup, ses özellikleri bakımından nasılsa başlangıçlar, metnin gelişimi ve sonu da aynı biçimdedir. Yakıtı başlangıç ateşler, sonra düzenli biçimde ilerlemeye başlar metin. Genç ya da usta pek çok yazar, başlangıçlar için çektikleri sıkıntıların bazen bedelini öder, bazen ödülünü alır.
Bir dünyayı, sınırlarını metin içinde genişleterek açmaya çalışan romanın gelişme bölümleriyle sonu başlangıcına bağlı kalmayabilir, en azından dolaylı bağlarla yetinebilir. Ayrıksı örnekler dışında, bir öyküde böyle olmaz pek, kısa öykünün başlangıcı, bütün özellikleriyle öykünün bütününün biçimini anlatır. Biçime ilişkin bağlantıları doğru okumayı bilen her eleştiri görür bunu.
Öte yandan, bir de yazınsal metnin anlamı var. “Verili bir eserin başlangıcı onun gerçek başlangıcı mıdır yoksa eseri daha gerçek anlamda başlatan başka, gizli bir nokta var mıdır?” diye soruyor Edward Said. Eleştiri, öne sürdüğü sorunun yanıtını elbette bilmektedir. Roman ya da öykü yazınsal bir metnin başlangıcı, çoğu kez o metnin hikâyesinin gerçek başlangıcı değildir; hemen her zaman bir öncesi vardır hikâyenin ve o önce de anlatıya gerçek bağlarla eklenebilir. Peki niçin yazılmayan o başlangıç metnin içine alınmamıştır da, yazılmış o başlangıç seçilmiştir? Bu sorunun yanıtı sanırım yaklaşık yüz elli yıllık bir geçmişe bakarak verilebilir; hem tarihsel, kültürel, hem yazınsal düzeyde.
Bir tek şunu belirtmek yeterli: Modern zamanlar içinde gerçekliğin bütünüyle kavranmasının olanaksızlığı yüzünden, yazılacak hiçbir başlangıç artık öncesiz değildir. Edebiyat yapıtları, her zaman seçtikleri gerçekliği anlatır ve bilinir ki, o gerçekliğin yazılan yapıtı doğrudan ilgilendirmeyen bir öncesi olduğu gibi, bir de sonrası vardır. Kaldı ki, günümüzün okuru yazınsal metnin hikâyesini kendisi de kurgulamayı sürdürürken, metnin taşıdığı anlamlarla yetinmeyip kendi verdiği anlamlarla metni zihinsel bir serüven içinde çoğaltmaya çalışacaktır. “Dolayısıyla başlangıç, niyetli anlam üretiminin ilk adımıdır.”
Eleştiriye başlangıcını vermek
Eleştiri de herhangi bir okurun değil de onu asıl uğraşı edinmiş yazarın zihinsel sürecinde oluşuyorsa, orada yazınsal metne verilecek anlamların kendiliğinden çoğalacağı bellidir. Eleştiri, ele aldığı metni başlangıçta öznesi olarak kabul eder, bu düzeyden çıkar, sonra eleştiri sürecinde etkinliğini artırarak kendisi özneye dönüşürken metni adım adım nesnesine dönüştürür. Metni böylece deforme ederken, asıl amacı kendisini oluşturmaktır.
Edward Said, “Bugün edebiyat eleştirisi yazmaya başlarken kişinin kendisini bir geleneğe dahil görmesi eskisi kadar caiz değildir,” diyor. “Fakat bu, her eleştirmenin bugün kanonu yıkan ve yerine kendi kanonunu koymaya çalışan bir devrimci olduğu anlamına gelmez. Malzeme bulmak için sürekli bir yerden bir yere giden, ama esasen iki cami arasında beynamaz bir gezgin imgesi daha münasiptir.”
Eleştiri yazarı iki nedenle dolaşır: Biri, çözümlediği metnin bütün canalıcı noktalarını bulup en doğru başlangıç noktasını keşfetmek için; ikincisi, kendini sürekli yeniden sınamasını sağlayacak yeni eleştiri anlayışları ve yöntemler bulmak, okuduğu özgün eleştiri yapıtlarında ufkunu genişletecek ipuçlarını keşfetmek için.
Eleştirinin özgünlüğünü sağlayan etmenlerden biri, nesnesi olan yazıdan bağımsızlaşabilmesi, kendi sözcüklerini, anlamlarını, dilini yarattıktan sonra ötekine gereksinme duymamasıdır. Bu anlayışın edebiyatımız için yeni olduğunu söylemek bile ağır bir yük aslında, ama bizdeki eleştiri anlayışının daha yakın gelecekte bile bunun uzağında bulunduğu da gerçek. “Endişe ne kadar çoksa, yazı da o kadar alıntı olarak görünür ve kendini yeniden yazı olarak görür,” diyor Edward Said, sürekli alıntılayarak oluşturulan eleştirinin, alıntılarla bağımlı kaldığı yazının nesnesi olmaktan kurtulamadığını, o yazının doğal bir uzantısı olduğunu bu söze bağlayabiliriz. Bu tür eleştirinin kendine özgü bir başlangıç noktası seçmesi de kendiliğinden anlamsızlaşır.
Şuraya da varabiliriz: Kendine özgü bir başlangıç seçimi anlamsızlaşan eleştiri, öteki yazınsal metinlerle yan yana koyabileceği bir yazınsal düzey yaratma şansını kullanamamış olur ve bu şansı yitiren eleştirinin varlık nedeni anlamsızlaşır. Kendi doğası, anlamı, yazınsal yapısı, dili olmayan eleştiri, vicdan krallığını karşısındaki metne terk etmek zorunda kalır.
Benzerini Başlangıçlar’da Edward Said de belirtiyor: Söz hakkını karşısındaki yazınsal metne kaptıran eleştiri, o metni kendi söylemi içinde yeniden anlamlandırıp sürdürmek yerine, metnin söylem alanı içine girer. Nitelikli, yazınsal bir buluşmanın gerçekleşemediği bu nokta, eleştiri için bitişin başlangıcıdır...
Başlangıçlar’ın tartışmaya değer daha pek çok sorusu ve sorunu var.