Serdar Güven, “Önceden açıklanan her şeyin dışında”, Kitap Zamanı, 7 Şubat 2011
Üününü hiç şüphesiz edebiyat eleştirisine borçludur Orhan Koçak. İlk kitabı İmgenin Halleri’nde Mithat Şen’in resimleri üzerine söz alırken de, ikinci kitabı Modern ve Ötesi’nde elli yılın sanatına bir “hareket” olarak bakarken de verili sınırların çok ötesinde bir bakışla sanat yapıtına yaklaşmaya çağırdı okurlarını. Ama galiba Orhan Koçak okurları için asıl güçlük tam olarak bu değildi. Pek çoğu artık piyasada bulunmayan dergilerde kalmış (örneğin “Kaptırılmış İdeal: ‘Mai ve Siyah’ Üzerine Psikanalitik Bir Deneme”, örneğin “Uzun Denklem: Oktay Rifat’ın Şiirinde Folklor ve Modernizm” gibi) önemli yazılarına ulaşmak bile başlı başına bir güçlük bana kalırsa. Henüz kitaplaşmadığı halde hâlâ şanslı bir azınlık arasında elden ele dolaşan bu ve diğer yazılarının kitaplaşacağı umulurken yeni bir kitapla çıkageldi Orhan Koçak: Bahisleri Yükseltmek.
İkinci Yeni üzerine
Kitap, “Turgut Uyar Şiirinde Kendini Yaratma Deneyimi” alt başlığını taşıyor. Ama Turgut Uyar’dan önce İkinci Yeni hareketinin kendini yaratma serüveni üzerine düşünerek başlıyor kitaba yazar. Tam da Turgut Uyar’ın dizesinin anlattığı şekilde, “önceden açıklanan her şeyin dışında” kalarak İkinci Yeni’nin mahiyetiyle ilgili çok önemli belirlemelerde bulunuyor kitabın girişinde. Öncelikle İkinci Yeni adlandırmasındaki tuhaflığı tartışmaya açıyor. Garip’in doğduğu yıllarda “Birinci Yeni” diye bir adlandırmanın olmadığını, sonra gelenin (İkinci Yeni’nin) önce geleni de (Garip) belirlediğini, sonra gelen bir olgunun daha eski bir olgunun sonucu değil sebebi olarak öne çıktığını vurguluyor. Dahası İkinci Yeni’nin başka şairlere (örneğin Oktay Rifat, Necatigil ve Anday’a) bir “mancınık” hareketi yaptırdığını belirtiyor. Kısa olmasına rağmen İkinci Yeni şiiriyle ilgili bugüne kadar yapılan tespitlerin yeniden düşünülmesini sağlayacak bu bölümden sonra, adım adım asıl niyeti olan Turgut Uyar şiirine doğru ilerliyor eleştirmen.
Orhan Koçak, okurlar kadar dönemin eleştirmenleri ve şairleri tarafından da şaşkınlıkla karşılanan bir duruma dikkati çekiyor öncelikle. İlk iki kitabından (Arz-ı Hal ve Türkiyem) sonra, o dönemde “Türk şiirinin tek seçicisi” Nurullah Ataç tarafından kendisine açılan hazır yeri reddeden Turgut Uyar’ın şiiri neden Dünyanın En Güzel Arabistanı’yla yepyeni bir bağlama oturmuştur? Üstelik ödül almışken? Tam da başkaları tarafından onaylanmışken neden şiirini yeni bir yöne doğru sürmüştür? Turgut Uyar’ın ilk yapıtlarında öne çıkan ironinin mahiyetini (kendisiyle eğlenir görünürken aslında en çok da öncelleriyle eğlenme ve öncekini silme tekniği olarak ironiyi) gözler önüne serdikten sonra, Uyar’ın ilk kitapları ile Arabistan arasındaki sıçramaya odaklanıyor Orhan Koçak. Uyar’ın ilk hamlesini ironik bir şekilde gerçekleştirmiş olduğunu ve böylece şair seçilmiş olsa bile bir ironist olarak yoluna devam edemeyeceğini, ama bu durumla kendine boş alan açtığını, daha sonra sık sık “sıfırlanmaya” ihtiyaç duyacağını belirtiyor.
Kendini yeniden icat etmek
Peki, Uyar neden bu sıfırlanmaya, tam da icat etmişken yeniden icat etmeye, bir kere doğmuşken yeni bir doğuma ihtiyaç duymaktadır sürekli olarak? Turgut Uyar şiirinde yaşanan ve daha sonra da sıklıkla yaşanacak olan bu iniş çıkışlar, kopuş ve yeniden doğum deneyimleri hangi nedenlere dayanır? (Aynı işlemi en çok satan kitabı Divan’dan sonra bile sürdürecektir şair.) Orhan Koçak, Turgut Uyar’ın şiirlerini ayrıntılı olarak incelediği sonraki bölümlerde, kazancın kayıptan yapılmış olduğu bilgisinden hareketle, Uyar’ın kendi açmazını, ustalığını gördüğü anda bu anı bir sıçramayla aşmak istediğini, bahsi sürekli yüksek tutarak ilerlemek istediğini belirtiyor.
Yeniden doğum deneyimi bir tek Turgut Uyar’da değil, Cansever, Cemal Süreya ve Ece Ayhan’da da karşımıza çıkar gerçi. Ama Turgut Uyar şiiri, bu yeniden doğum sıkıntısını en çok taşıyan şiirdir bir bakıma. Koçak’a göre Turgut Uyar şiiri, “çoğalmanın sahiciliğini sınamak için her seferinde onu [şiirini] yeni bir geçide sürmek, sahiden sağlam olup olmadıklarını anlamak için çoğalışın araç ve ürünlerini hor kullanmak, hatta kırıp dökmek zorunda hisseder kendini. […] Sınamak için kırıp dökmekten çok, kırıp dökmek için sınıyor gibidir.” Koçak’a göre, Turgut Uyar şiiri, kendisini yönlendiren zemberekleri ancak onlarla uzun süre oynadıktan (kırıp döktükten) sonra adlandırma cesaretini bulabilmiş gibidir: “Şiir, bir ‘tamlığa’ varmak amacıyla eksiltmeye gitmekten çok, yeni bir tasfiyeye malzeme toplamak için giriyor gibidir her genişleme evresine. Bahsi yükseltirken, her onulmaz kumarbaz gibi gözünü kaybın büyüklüğüne dikmiştir; o kayıpta kazanmış olacaktır, ya da doğrulanmış.”
Orhan Koçak’ın kitap boyunca izlediği yöntem, yazarın hemen hemen tüm yazılarına sirayet eden genel yönelimin ipuçlarını taşıyor. Metnin kendi kendisini icra etmesine imkân sağlayarak, metne çeşitli sorular sorarak, ona bir hareket kazandırarak Turgut Uyar şiirinin yapısını göz önüne sermeyi hedefliyor. Tek tek şiirlerin analizlerinden çok, bu şiirlerin yol alışını, çizdikleri seyri tasvir ediyor. Bunu yaparken de, Harold Bloom’un Etkilenme Endişesi adlı kitabında altı kategoriye ayırdığı ama aslında üç ana başlıkta toplanabilecek yöntemi izleyerek (ama Bloom’un teorisinin zaaflarını da tartışmaya açıp incelediği metnin mümkün olduğu kadar çok yanını göstererek) Turgut Uyar şiirinde kendini yaratma deneyimini etkileyici bir şekilde tartışmaya açıyor.
Oyuna devam edebilmek için
Orhan Koçak, günümüz “genç” şairlerinin bir noktasına ilişmek üzere kendilerine bir gelenek bulduklarını, geleneğin bazı razı oluş noktalarından yapıldığını belirterek, Turgut Uyar şiirinde kazanılan “miktar”ın (ustalığın) elde tutulmak için değil, oyuna devam edebilmek için kazanıldığını, bu türden razı oluşun onun şiiri için geçerli olmadığını vurguladıktan sonra, Uyar şiirinde sıklıkla karşımıza çıkan “çekişmeye” çeviriyor dikkatleri. Bu noktada, çekişmeyi en dar çerçevesiyle bir ‘Oidipal mücadeleye’ [öncel şiir ile yazılmakta olan şiire] indirgeme eğiliminde olan “şiirin iç kavgasının en parlak teorisyeni” dediği Harold Bloom’un tezini bir kez daha tartışmaya açıyor. Turgut Uyar şiirinde asıl tehdidin dışarıdan değil, başkasına ait bir öncelden değil, sürekli olarak kendi şiirinin öncelinden geldiğini, esasında Uyar’ın şiirindeki daralma ve genişleme evrelerinin bu çarpışmadan doğduğunu belirtiyor. Bloom’un Oidipal çatışma şemasını çapraşıklaştıran bu tez bile başlı başına özgün bir belirleme ve üzerinde düşünülmeye değer.
Sadece yirmi küsur yıl gibi bir süre içinde şiirini birkaç kez yenileyen ve bu çabasına bugüne kadar çok da anlam yüklenmeyen Turgut Uyar’ın şiirin sorunlarına doğrudan ya da dolaylı olarak işaret ettiği için değil, şimdiden Türkçe eleştirinin önemli metinlerinden biri olduğu için de okunmalı Bahisleri Yükseltmek.