| ISBN13 978-975-342-605-3 | 13x19,5 cm, 144 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Osman Çakmakçı, "Psikanalizle anlamak", Radikal Kitap Eki, 8 Haziran 2007 Giderek karmaşıklaşan dünyayı anlamak da giderek zorlaşıyor. Eylemde bulunmanın ancak anladıktan sonra mümkün olduğu göz önüne alınırsa, anlamın giderek kaybolduğu, kimilerine göre de söndüğü dünya yüzeyinde şaşkın şaşkın, 'paralize' olmuş bir şekilde dolanıp durmaktan öte bir şey yapamıyoruz. Dünyanın kodları bize kapalı, bizi içine almıyor. Bir Şeyler Eksik işte bütün bu sorunları dikkate alarak dünyayı, ilişkileri ve ilişkilerin matematiğini okumanın yollarından biri olarak psikanalizi sunuyor bize. Psikanalizin kavramlarıyla dünyanın, günlük yaşamımızın, günlük yaşamımızdaki karanlık noktaların şifrelerini çözmenin yollarını deniyor. Kitabın adında da vurgulandığı gibi Somay, varlığımızın ta en başından eksik olduğu düşüncesi üzerine temellendiriyor görüşlerini. Peki eksik olan ne: Fallus! Bu da iktidar demek. Her bakımdan iktidar. Cinsel iktidar, dilsel iktidar, kültürel iktidar. İşte bu fallus eksikliği hayatımızın her aşamasını alttan alta yönlendirirken, bir yandan da bizi iktidar delisi yapıyor. Eksikliğimizi tamamlamaya çabalarken farkında olmaksızın iktidar aşığı oluyoruz hepimiz. "Eksik doğuyoruz, ama bu eksiğin adını koyamıyoruz bir türlü. Sonra, dişi isek eğer, birileri bize eksiğimizin bacaklarımızın arasında bulunması gereken minik bir et parçası olduğunu söylüyor. Söylemeseler de hissettiriyorlar, ima ediyorlar. Hayatımızın geri kalan kısmı o eksiği tamamlamaya çalışarak geçecek: Bir erkekten 'ödünç' alarak, bir (birkaç, çok) çocuk doğurarak, ya da daha simgesel düzeyde, erkek davranış kalıplarını, kıyafetini, toplumsal statüsünü sahiplenmeye çalışarak. Ama bunların hepsi geçici: Cinsel ilişki bize penisi çok kısa bir süre için ödünç veriyor; çocuk doğup gidecek, bizden kopacak (o ilk ilk kopmanın tam tersi yani); sahiplendiğimiz statü, kılık ve kalıp da geçici, bize o en temel eksiği hatırlatan birileri çıkacak hep." Eksiklik öyle temel ve yazgısal ki, onu tamamlama çabalarımız hep boşa gidiyor. Kitap, bu temel argüman üzerinde yükselerek hayatımızın ufak tefek ama bizi kesinlikle yönlendiren kara noktalarının psikanalizin kavramlarıyla aydınlatmaya çalışıyor. Ama ne yazık ki işte sırf bu nedende dolayı insanı birçok soruyla yüz yüze bırakıyor. Neden mi? Çünkü Somay, pek doğal ve haklı olarak, psikanalizi şaşmaz bir doğru olarak kabul edip o doğrunun rehberliğin de çözümlüyor günlük yaşamımızı. Böyle yapmasa görüşlerini bu denli bir bütünlük içinde, birbiriyle tutarlı, sanki matematiksel bir denklem gibi ortaya koyamaz. Tutarlılığını sağlayan şey iste psikanalizin bu dünyayı anlamlandırma yolu. Ama işte burada en radikal soruyu sormak gerekiyor. Psikanaliz evrensel bir doğru mudur? Yoksa daha çok Batı düşüncesinin, yine Batı uygarlığına, yaşam biçimine, dünyayı yaşayış ve algılayış tarzına, Batı kültürüne, Barı toplumuna ve hatta Batı ekonomi politiğine göbekten bağlı bir metot mudur? Yani soru şu: Kapitalist sistemle yönetilen Batı toplumlarında işe yarayan psikanalitik yöntem örneğin Uzakdoğu'da, Çin'de, Nepal'de ya da bir Afrika ülkesinde de aynı oranda işe yarıyor mu, geçerli mi acaba? 1980'den sonra bizim de daha yoğun olarak kapitalist ekonomik sistemin toplumsal ve kültürel ortamında yaşamaya başlamamızla bizde de giderek yaygınlaşarak kullanılmaya başlanan psikanaliz (sanki kapitalizmle koşut bir düşünce ve yöntem olduğu hissini uyandırıyor bende) mesela bir tarım toplumunda, ya da ilkel bir topumda da aynı geçerliliğe sahip midir? Bir de şu var: Aslında kullandığımız yöntem, sahip olduğumuz bakış açısı cevabını vereceği soruları öncelikle kendisi üretiyormuş gibi geliyor bana. Yani şu: Psikanalizin kavramlarıyla düşündüğümüzde kendiliğinden olarak psikanalizin cevap vereceği sorunlar üretiyoruz. Dünyayı o bakış aracılığıyla gördüğümüz de o bakışın sorularını soruyor dünya. Demem o ki, her yöntem gibi psikanaliz de birçok yöntemden bir tanesidir ve mutlaklaştırılıp evrenselleştirilemez. Bülent Somay bunu mu yapıyor peki? Hayır yapmıyor, ama biz kitabı okurken farkında olmadan böyle bir evrenselleştirmeye gidebiliriz. Okuyucuyu buna karşı uyarıyorum sadece ve bu kitap aracılığıyla birkaç düşünce ileri sürüyorum o kadar. Yoksa Bülent Somay yöntemini mutlaklaştırmıyor. Son olarak, kitabın dilinin konuşma diline yakın olduğunu, anlaşılır olduğunu ve günlük yaşamdan, en çok da sinemadan örneklerle zenginleştirildiğini belirterek bitireyim yazıyı. Kitabı eğlenceli bir müdahale olarak okuduğumu da ekleyeyim bu arada. Bakışlardan bir bakış sadece. |