ISBN13 978-975-342-551-3
13x19,5 cm, 216 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Transkritik, 2008
Derinliğin Keşfi, 2011
Tarih ve Tekerrür, 2013
Dünya Tarihinin Yapısı, 2017
İzonomi ve Felsefenin Kökenleri, 2018
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Nedim Günebakan, “Felsefe mimariye dahil”, Radikal Kitap Eki, 28 Nisan 2006

Metafor Olarak Mimari, ismiyle bilim-mühendislik alanını çağrıştırsa da aslında öyle bir kitap değil. Yazarı Kojin Karatani bir edebiyat eleştirmeni. Dolayısıyla kitap da edebiyat-felsefe kategorisinde bir çalışma. 'Yapma', 'Oluş' ve 'Öğretme ve Satma' başlıklarıyla üç bölümden oluşuyor. Ve her bölüm de kendi içinde altbaşlıklara ayrılmış.

Birinci bölümün ilk başlığı 'Mimari İrade'. Yazar bu bölüme "Platon'dan bu yana" filozofların kendi oluşturmaya çalıştıkları "sistemlerini bir temele oturtmak ve kararlı hale getirmek" için mimari "mecaz" ve terimleri ne kadar sıklıkla kullandıklarını belirterek başlıyor. Decscartes'ın "sağlam bir düşünce binası" olarak ifade ettiği felsefesini oluşturmak için "şehir planlamacısı" metaforunu kullanması, varoluşçu düşünür Kierkegard'ın "kendi inşa ettiği görkemli binanın gölgesinde kalan bir kulübede yaşayan" filozof dediği Hegel ile alay ederken kullandığı metafor, Hegel'in "bilginin sistemli ve mimari bir şey olması gerektiği"düşüncesi sadece birkaç örnek. Bundandır ki, "metafiziğin altını oymaya çalışan harekete yapıbozum" denilmiş.

Mimar olarak Tanrı

Yazar, Platon'un mimarlık kavramının etimolojik kökeninden yola çıkarak oluşturduğu teorisi ile 'yapma'nın himayesi altında 'oluşa' karşı koyabilecek bir 'mecaz' keşfettiğini belirtiyor. Ne varki bu 'etimolojik izahın' Platon'un bu tercihini açıklamadığını çünkü gerçekte Platon'un hem mimarlığı hem de 'gerçek yaşamdaki mimarları' küçümsediğini belirtiyor. Bu 'yapma' ve 'oluş' bir başka düşünür F. M. Cornford'un ifadesiyle, "Yunan düşünürler iki genel tip halinde gruplanabilirler. Bir yanda dünyayı yaşayan, büyüyen bir biçim ya da organizma olarak ele alan evrimciler vardır, diğer yanda, dünyayı tasarlanmış bir sanat eseri olarak ele alan yaratmacılar. Bu iki tip iki dünya görüşünü temsil eder: Biri dünyayı bir oluş olarak görürken, diğeri dünyayı bir yapım ürünü olarak görür." Bu sınıflandırmadan da anlaşılacağı üzere Platon ikinci gruptandır ve bu grup "Yunan düşünürlerinin içinde azınlıktır". Bu 'azınlık' olma durumunda hâkim düşünce ve felsefeye karşı kendi anlayışını savunabilmek, "kendi varoluşunu güvence altına almak" ve sağlam bir hareket noktası oluşturmak için Platon 'Mimar olarak Tanrı' kavramını ortaya atmıştır ve takipçileri de bunu devam ettirmişlerdir. Alfred North Whitehead'in bu kavramdan hareketle, "Bilimleri ayakta tutan şeyin matematik ya da kesin, katı temeller değil, dünyanın Büyük Mimar Tanrı tarafından yaratıldığı için düzenli olduğuna, dolayısıyla da eninde sonunda anlaşılabilir olduğuna dair inanç" olduğu görüşünü ortaya atmıştır. Hatta daha da ileri giderek "ortaçağda modern bilim, Hıristiyanlık ve Platoculuktan gelişen bu inancın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır" demiş olsa da, Karatani'ye göre bu iddia (Batı düşüncesinin akılcı Yunan ile akıldışı İbrani öğelerinin sentezi olduğu görüşü) "felsefede mimari iradenin saplantı derecesinde yinelenmesini" açıklamaktan uzaktır.

Yazar bu noktada mimari iradeye, Freud ve Nietzsche'nin yaptığı tarihsel geriye bakışlar yerine "kaynağını biçimciliğin bu yüzyılın büyük düşünürlerinin gözündeki önemi üzerinde yeniden düşünmekten alan bir çizgi" diye belirttiği bir noktadan yaklaşıyor ve ekliyor: "Nietzsche'in Sokrates öncesi filozofları geri getirme" çabasında "içselleştirdiği romantik eğilimleri" bulunmaktadır ve postyapısalcılar "Nietzsche'ye dönüşte bunu gözden kaçırmışlardır." Aklı yapıbozuma uğratacak yegane araç da bu romantik eğilimler değil bizzat aklın kendisidir. Dolayısıyla "mimari iradeye yönelmiş bütün eleştiriler, ne denli saplantılı biçimde yinelenirse yinelensin, biçimsel bir usul ya da yöntem olmadığında, değişmez bir biçimde romantizme düşecektir" diyen yazar yöntemini bu şekilde ortaya koyuyor.

Platon ve Nietzsche

Platon 'norm' olarak matematiği benimsemiştir ama Babil İmparatorluğu'nda geliştirilen matematiğe karşı mesafeli bir tutum takınarak 'pratik ve ampirik' bulmuş ve güvenmediğini ifade etmiştir. Platon her ne kadar böyle bir tutum sergilemiş olsa da burada esas önemli olan Platon'un "zerrece arkitektonik olmayan matematiksel pratikleri malzeme olarak kullanıp büyük bir yapı kurmuş olmasıdır." Öyleki Platon'un kuruduğu sisteme daha yakından bakınca matematikte en sık karşılaşılan yerin bu "Platoncu mimari irade" olduğunu ve eğer bir Platon eleştirisi yapılacaksa onunda matematikten geçtiği vurgulanıyor.

Yapısalcıların "hiçliğin bile bir işlev gördüğü" teorisi ile Öklit geometrisindeki "noktanın uzamsal genişlikten yoksun, ne algıda ne de imgelemde ulaşılamazlığına rağmen işlev/fonksiyon olarak" yer alması arasında bir bağlantı kuran Karatani şu can alıcı soruyu soruyor: Bu durumda "bir yapısalcı, göstereni ya da yapıyı nereye yerleştirecektir?" Dolayısıyla biçimcilerin kendi durdukları zemini sorgulamadıkları ve "zımnen Platoncu sorunsala geri dönerken, Platon'u umursamazca ihmal ettiklerini, dahası Platon'un kanıtını verili kabul ettiklerini" belirtiyor. "Platon'da eşsiz olan" şeyin, "Nietzsche'in de öne sürdüğü gibi, fenomenler dünyasının arkasında özsel bir dünyanın var olduğunu iddia etmesi değildir bu görüş Mısır'dan gelmiştir; Platon'un kesinliğin temelini diyalogda aramasıdır ki bu da ancak Atina'da mümkündür." Bu da Karatani'ye göre "aksiyomlar bir dizi apaçık hakikat ya da ampirik olgu değil, diyaloğun varolabilmesi için gerekli olan kurallar dizisidir."

"Belki de" diyor Karatani, "Platonun Diyalogları'nı Sokrates'in öldürülmesiyle başlatması simgesel birşeydir." Sokrates'in varlığı Platon'un daha sonraki eserlerinde de hep kendini hissettirir. Ve sürekli olarak "bize onun öldürülmüş olduğu hatırlatılır." Platon hemen tüm eserlerinde, "saplantılı bir biçimde, Sokrates'in yasanın ölümsüzlüğünü kanıtlamak için intihar etmeye cesarat ettiğini anlatıp durur." Karatani, bu ısrarlı vurgunun "bir tarafta ideali gerçekleştimenin olanaksızlığının sunumu olarak, öbür tarafta mimari iradenin ideal olarak kendini ortaya sermesinin bir dua misali tekrarı olarak işlev" gördüğünü belirtiyor. O kadar ki bu yapı, "olanaksızı gerçekleştirmede ısrar eden bir yapıdır." Eğer söz konusu olan yapı bu ise, "idealin olanaksız olduğunu iddia edince hiçbir şekilde gerçek bir Platon eleştirisi yapmış sayılmazsınız!"

Buraya kadar kitabın özünden sapmamak için çoğunlukla alıntılarla anlatmaya çalıştım ve bu yazı Metafor Olarak Mimari'nin çok küçük bir kesitini oluşturuyor. Kitabın tamamını anlatmak hem bu yazının konusu değil hem de bu nefis kitaba haksızlık olur. Her ne kadar teori ağırlıklı bir kitap olsa da Metafor Olarak Mimari, Barış Yıldırım'ın temiz ve titiz çevirisiyle son derece kolay anlaşılır bir yapıya sahip. Merak ettiyseniz –ki edin– bu kitap kaynak-başucu kitaplarınız arasında yer almayı fazlasıyla hak ediyor.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X