Sunuş, s. 7-11
İlk kitabım Ayet ve Slogan, Türkiye'de İslami Oluşumlar 1990 yılında yayımlandı ve bugüne kadar toplam on kitabım çıktı.
Bu süre zarfında, çalıştığım gazeteler için hazırladığım yazı dizilerini kitaplaştırmadım. Böyle bir tutumdan bilerek kaçındım. Bununla birlikte, kimi kitaplarımın bazı bölümleri hiç kuşkusuz daha önce gazete veya dergilerde yayımlanmıştı; bazı kitaplarımı da piyasaya verildikten sonra yazı dizisine dönüştürdüğüm oldu.
Dikkatli okurlarım, diziden kitap çıkarmama kararlılığımı, geçen yıl, Vatan'daki 19 günlük Nereye Gitti Bu Ülkücüler? dizisini, aynı adla, yine Metis Siyahbeyaz'dan yayımlayarak terk ettiğimi biliyorlar. İyi mi yaptım, kötü mü yaptım, bilmiyorum; ama yayımlandığı zaman epey ilgi gören bu dizideki röportajların, daha önemlisi okuyucu mektuplarının kaybolup gitmesine gönlüm razı olmamıştı. 2004 yılı başında, kadim dostum Vecdi Türk'ün sayesinde sanal âleme kattığımız web sitem (www.rusencakir.com) o sırada mevcut olsaydı, diziyi kimbilir belki de kitaplaştırmaz, böylece onca yıllık ilkeme halel getirmezdim!
Ama Türkiye'nin Kürt Sorunu için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Çünkü Vatan'da arkadaşlarla karar verdiğimiz andan itibaren bu diziden bir kitap yapacağımı biliyordum; daha doğrusu bu konuda baştan kararımı vermiştim. Ancak daha önceki kitap çalışmalarımdan farklı olarak bu sefer kervanı yolda düzmeyi, kitabı büyük ölçüde dizi boyunca şekillendirmeyi tasarladım.
Diziyi takip etmiş olanlar, az sayıda da olsa, bazı röportajları kitaba almadığımı, ayrıca 28 Mart 2004'te Diyarbakır Belediye Başkanı seçilen Osman Baydemir röportajını eklediğimi fark edeceklerdir. Ayrıca gazetede yayımlanan mektupların önemli bir bölümünü de kullanmayıp bunların yerine başkalarını yayımladım. Örneğin cezaevinden çok sayıda "kaliteli" mektup ancak yazı dizisi bittikten sonra elime ulaşabildi. Bunların büyük kısmını geniş olarak kitapta bulabilirsiniz.
Şansım mı şanssızlığım mı bilemiyorum, dizi yayımlandıktan hemen sonra PKK (Kongra-Gel) içinde neredeyse ayrışmaya varacak tartışmalar yaşandı ve bunların en temel metinlerine internet aracılığıyla ulaşabildik. Her birinin birer tarihsel belge olduğunu düşündüğüm Duran Kalkan ve Murat Karayılan'la Mezopotamya Haber Ajansı'nın yaptığı röportajları; Osman Öcalan'ın ağabeyi Abdullah Öcalan'a yolladığı mektubu ve kendisiyle birlikte hareket eden arkadaşlarıyla kaleme aldıkları bildiriyi kitabın son bölümünde bulabilirsiniz.
Aynı bölümde, PKK liderinin, Kongra-Gel içindeki tartışmaları ve yaklaşan yerel seçimleri değerlendirdiği iki avukat görüşünün notları da yer alıyor. Yine Öcalan'ın son bir yıl içinde avukatları aracılığıyla dışarıya ilettiği üç ayrı deklarasyondan önemli bölümlerin de PKK ve liderinin son durumunu anlamamıza yardımcı olacaklarını düşünüyorum. Devletin, en azından bir kanadının Kürt sorununa ve PKK hareketine nasıl baktığı konusunda aydınlatıcı olabilecek, Emniyet'in istihbarat birimleri tarafından hazırlanmış bir analiz de bu bölümün hacmini artıran belgeler arasında yer alıyor.
Türkiye'de Kürt kökenli vatandaşların birtakım sorunları ve beklentileri olduğu ortada. Kimileri olayın ekonomik boyutunun daha belirleyici olduğunu ileri sürerek "Güneydoğu sorunu"ndan bahsederken başkaları siyasi ve kültürel talepleri öne çıkararak "Kürt sorunu" demeyi tercih ediyor. Tabii ki yaşananlara sadece terörle mücadele perspektifinde bakanlar da var. Ortaokul yıllarından itibaren mitinglerde ve toplantılarda "Hernepeş" marşını söylemiş biri olarak bunun adının "Kürt sorunu" olduğunu düşünüyorum ve gazeteciliğe başladığım andan itibaren de bu noktada geri adım atmadım.
Yine de Vatan'da bu yazı dizisini yapmayı kararlaştırdığımız andan itibaren isim bulmada epey zorlandığımızı itiraf etmeliyim. İşin ilginci, sorunun çözümünde, yıllarını PKK ile mücadeleye hasretmiş iki güvenlik görevlisinin katkısı büyük oldu. Dizinin hazırlık aşamasında görüştüğüm bu kişiler, söz konusu olanın "tabii ki Kürt sorunu" olduğunu, başka türlü bu kadar insanı bu kadar uzun bir süre seferber etmenin mümkün olmadığını söylediler.
Yine isim bulmada, Kuzey Irak'taki gelişmeler ve bunların Türkiye'de yol açtığı tartışmalar işimizi iyice kolaylaştırdı. Çünkü ortada çok çelişkili bir durum vardı. En fazla Kürt nüfusuna sahip ülke olan Türkiye kendi topraklarındaki sorunu geçiştirip komşusundaki Kürtlerin geleceğine doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil olmak istiyordu. İşte tam da bu yüzden "Türkiye'nin Kürt Sorunu"nu gündeme getirip aynayı kendimize tutmak istedik.
Bu kitapta birçok sorunun cevabını bizzat muhataplarına veya konunun uzmanlarına sorarak aradığımız görülecektir. Soruların bir bölümü AB uyum paketleriyle birlikte yaşanan gelişmelerle ilgili. Bu nedenle hemen herkese "paketler Kürt sorununun çözümü için yeterli mi?" ve "uygulamada neden tıkanıklar yaşanıyor, bunlar nasıl aşılabilir?" diye sorduk.
Her ne kadar Türkiye'nin Kürt sorununu tartışsak da Kuzey Irak'taki gelişmelere özel bir önem atfettik; Kuzey Irak'ın Kürtler için yeni cazibe merkezi olup olmadığının, buradaki gelişmelerin Türkiye'yi nasıl etkileyeceğinin cevaplarını aradık.
Buna bağlı olarak, Kuzey Irak'taki binlerce PKK'lının (yeni adıyla Kongra-Gel üyesinin) geleceğini de tartıştık. Dolayısıyla "PKK ABD ile anlaştı mı?", "Çatışmalar sahiden bitti mi?", "PKK neden sürekli isim değiştiriyor?", "Eve dönüş yasası neden yürümedi?" sorularını muhataplarımıza sorduk.
PKK'yı tartışırken Abdullah Öcalan olgusuna el atmak da kaçınılmazdı. Öcalan'ın devlet tarafından ne derece kontrol edildiği, hâlâ örgütü yönetip yönetmediği, dışardakilere hangi talimatları gönderdiği ve bunların hayata geçip geçmediğini de masaya yatırdık.
DEHAP'ın yerel seçimlere nasıl hazırlandığını, Vatan okurları dizi boyunca parti yöneticileri ve aday adaylarının ağzından dinlemişti. Kitapta, sonraki gelişmeleri, aday belirlemedeki tartışmaları ve seçim sonuçlarını da ayrıntılı bir şekilde değerlendirdik.
Bu çalışmaya 2003 Ekim ayının sonlarında başladım. Fakat Kasım ayında İstanbul'da yaşanan terörist saldırılar takvimimizi altüst etti. Bir müddet ara verdikten sonra çalışmalara kaldığım yerden devam ettim.
Sonuçta 50'yi aşkın kişiyle görüştüm. Bunların büyük çoğunluğunu Kürt kökenli aydınlar, politikacılar, belediye başkanları oluşturuyor. Ayrıca bu sorunun değişik boyutları üzerinde çalışan uzmanların ve farklı siyasi partilerin görüşlerine de başvurdum. Bu arada okuyuculardan yüzlerce faks, elektronik posta ve mektup geldi. Bunların da sayesinde Kürt sorununun daha geniş bir kitle tarafından tartışılması amacımıza ulaşmış olduk.
Kitapta çok kişinin emeği ve katkısı var. Dostlarım Ümit Fırat ve Şeyhmus Diken, bütün çalışma boyunca bana yol gösterdiler, görüşmem için isim önerdiler, akıl verdiler. Naci Sapan, yuvarlak masa toplantımız için Güneydoğu Ekspres gazetesinin bütün imkânlarını bize tahsis etti. Bu gazeteden meslektaşım Erdal Fırat toplantının kasetlerini büyük bir hızla deşifre etti. Vatan'dan Aşkın Arslan da diğer görüşmelerin deşifreleri için büyük emek sarf etti.
Birçok görüşmede ve seyahatte foto muhabiri arkadaşım İlker Akgüngör bana eşlik etti. Geri kalan fotoğrafları Vatan Ankara bürodan arkadaşlarımız ve arşiv bölümü sorumlusu Ali İskefli sayesinde temin ettik.
Feridun Çelik röportajını Vatan İstanbul bürodan Mehmet Çolak, Ahmet Türk röportajını Vatan Ankara bürodan Dilek Gedik ve Osman Baydemir röportajını Şeyhmus Diken gerçekleştirdi.
Kapak fotoğrafınıysa, 14 yıl önce Ayet ve Slogan'da olduğu gibi yine aziz dostum Manuel Çıtak'ın arşivinden bulduk.
Başta Türkiye'nin Kürt sorununu benimle tartışma inceliğini gösterenler olmak üzere, isimleri bu kitapta geçen ya da geçmeyen, ama bu çalışmaya doğrudan ya da dolaylı, bilerek ya da bilmeyerek katkıda bulunan herkese çok teşekkür ediyorum.