| ISBN13 978-975-342-462-2 | 13x19,5 cm, 336 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Vecdi Erbay, "Dil sorunlarını ortaklaştırmak", Ülkede Özgur Gündem, 4 Temmuz 2004 Türkiye'deki hapishanelerin kaç yazar, şair yetiştirdiği sorulsa, hiç kuşku yok ki, bir çırpıda en az on isim sıralanacaktır. Türkiye cezaevleri, şair ve yazar yetiştirme konusunda, oldukça verimli. Diğer ülkelerde durum nedir bilmem, ama bir araştırma yapılsa, bana öyle geliyor ki Türkiye birinciliği hiçbir ülkeye kaptırmayacaktır. Türkiye'deki cezaevlerinden biri, Mamak Cezaevi de dili, dil sorunlarını kendine dert edinen bir yazar yetiştirdi: Necmiye Alpay. 12 Eylül faşist darbesi olmasa, Necmiye Alpay, belki de akademik kariyerinin doruklarında olacaktı bugün. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitiren Alpay, doktorasını uluslararası iktisat alanında yaptı (Paris-Nanterre Üniversitesi, 1978). AÜSBF'deki öğretim üyeliği, 12 Eylül dönemi tutuklamalarıyla sona erdi. Üç yıl Mamak Cezaevi'nde kaldı. Bu üç yıllık süreç, kim bilir neden, Alpay'ın şiir ya da roman yazmak yerine dille daha yakından ilgilenmesine neden olmuş. Cezaevinden çıktıktan sonra çevirmenlik yapan Alpay, dergicilik de yaptı. "Kuram" ve "Ludingirra" dergilerinin kurucu ve editörleri arasında yer aldı. "Sombahar" dergisinde editörlük yaptı. "Ludingirra" ve "Sombahar" eksikliği bugün de hissedilen şiir dergileriydi. Akademi İstanbul'da ve Yeditepe Üniversitesi'nde Türkçe ve Yaratıcı Yazarlık dersleri veren Necmiye Alpay, Radikal Kitap'ta "Dil Meseleleri"ni yazıyor nicedir. Alpay'ın ilk kitabı 2000 yılında yayımlanmıştı: Türkçe Sorunları Kılavuzu. "Uygulama Üzerine Yazılar" altbaşlığını taşıyan Dilimiz, Dillerimiz kitabı ise geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Önceden belirtmekte yarar var: Necmiye Alpay'ın dil sorunlarına yaklaşımını benimsiyorum. En başta, sanata/sanatçıya dili kullanırken ihtiyaç duyduğu özgürlüğü kısıtlamadığı için. Alpay'ın, uygulamada karşılaşılan sorunlar söz konusu olduğunda da benzer bir tutumu var. Bu da onun, dilin olanaklarının olabildiğince rahat değerlendirilmesi gerektiğini savunmasından ileri geliyor. Ayrıca katı dil kurallarını kapitalizmin egemenlik kurma anlayışıyla ilişkilendirmesi de bu yüzden. Kendi değimiyle, "fetvacı" değildir Alpay önerilerini tartışırken. Alpay, Dilimiz, Dillerimiz kitabında dil sorununu geniş kesimlerle ortaklaştırmak, ortak çözüm önerileri bulmak gayreti içinde olan yazar kimliğini çıkarıyor ortaya. Kitap, "Sözlükler, Başvuru Kaynakları"nı saymazsak, ki bu bölümün oldukça zengin ve meraklısı için önemli olduğunu düşünüyorum, on bölümden oluşuyor: "Genel Bakış", "İmla", "Eklerle İlgili Sorunlar", "Birbirine Karıştırılanlar", "Uzun Lafın Kısası", "Edebiyat ve Dilbilgisi", "İngilizceden Gelenler", "Anadili", "Çeşitli Konular" ve "Söylem Bilmeceleri". Tümünün üstünde durmak için yeterli yerim olmadığı ve okura kitapta hangi konulara değinildiği hakkında fikir vermesi için başlıkları yazdım. Necmiye Alpay, bu başlıklar altında topladığı yazılarla, dille ilgili güncel sorunların tümüne değiniyor. "Yanlış" ya da "doğru" demekten kaçınarak, uygulamadaki sorunlara dikkat çekip önerilerde bulunarak. Bu tutumunu da şöyle açıklıyor Alpay: "Türkçe sorunları konusunda yaygın eğilim, 'yanlış' ya da 'doğru' diye hüküm vermek ya da hüküm verecek birini aramak. Günümüz dilbilimi ise böyle hükümler verme hakkını kimseye tanımıyor: Olsa olsa, sorunlara dikkat çekip kendi önerimizi söyleyebiliriz. Bu da temelde bir tartışma çağrısı oluşturur. Kuralların, kullanım yaygınlığını esas alan bilimsel yöntemlerle saptanması, kılavuzlara, dilbilgisi kitaplarına ve sözlüklere ondan sonra girmesi gerekir." Necmiye Alpay, yazılarını güncel tartışmalardan uzak tutmuyor. Uygulamadaki sorunların yanı sıra, dillerin "işgal" altına alınmasıyla da ilgileniyor. Türkiye'de konuşulan çok dil var, ama Kürtçe en çok tartışma konusu olan dil. Alpay, diğer yazılarında olduğu gibi, bu konuyu da okurlarıyla tartışıyor. Tespitlerine ve düşüncelerine katılmamak mümkün değil. Türkçenin, İngilizce ve Kürtçe karşısındaki durumunu şöyle özetliyor: "Ne var ki hem bir egemen dilin (günümüzde İngilizcenin) işgaline uğruyor, hem de kendisi bir egemen dil konumunda. İnsanları Türkçe konuşmaya çağırırken sizin kastınız söze İngilizce karıştırılmamasından ibaret olsa bile –ki öyledir–, aynı metin, anadilini özgürce kullanamayan yurttaşların üstünde farklı bir etki yaratabilir. Bu nedenle, günümüzün o güzel yöntemini öneriyorum burada: Kendimizi başkalarının yerine koymak. Türkçe korumak için çözümlemeler yapıp çözümler önerirken, yazdıklarımızı bir kez de anadili Türkçeyi olmayanların gözüyle okumayı unutmamak. Söylemimizin dışlayıcı olmamasına dikkat etmek. Diğer anadillerine kuramsal açıdan duyduğumuz, yer yer dile de getirdiğimiz sevgi ve saygıyı içselleştirme, söylemimizin bütününde görünür kılma çağrısı bu."Dilimiz, Dillerimiz kimin içindir peki? Bir tek gazeteciler, yazarlar için değil, Türkçe yazan, konuşan herkes içindir kuşkusuz. Bir tek Türkçe konuşup yazanlar için de değil, dil sevgisine, dil bilincine sahip olan, dillerin sorunlarıyla ilgilenen, dillerin özgürlüğünden yana olan herkes içindir Dilimiz, Dillerimiz. Kitabın adı da bunu söylemiyor mu zaten? |