ISBN13 978-975-342-031-0
13X19,5 cm, 168 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
de ki işte, 1990
yürüme, 1992
hani, 1993
yakın, 1997
ile, 1999
uzak, 1999
Çengelköy Defteri, 2001
olmayalı, 2003
Doğançay’ın Çınarları, 2004
benlik, 2005
sayıklamalar, 2005
Geç Gelen Ağıtlar, 2005
kesik esin/tiler, 2005
ol/an, 2005
Meşe Fısıltıları, 2007
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

"şuradan-buradan tümceler", s. 21-27

1.

Ne çok isterdin, değil mi — masanda, dingin, suskun, yalnız otururken, çevrende dizi dizi defterlerin, yazı dosyaların, kağıt zarfların, içiçe kalem kılıfların, gözlük kabın, yanında ayrı ayrı sıgara paketlerin, bira şişen, yarı dolu bardağın, yazdıklarını temize çektiğin daktilonun başında, kulağında derin bir müzik, bir an, yaptıklarını, yapamadıklarını, yapmakta olduklarını düşünerek dalmışken, dışarıda, karşındaki tülün örttüğü ışığın içinden, akşam yağan yaz yağmurunun berraklaştırdığı ılık havada, parlak öğle güneşi altında, Güney'den gelip birdenbire pencerenin pervazına konan, Poyraz'ın uçuşturduğu açık kahverengi, uçuk gökrengi tüyleriyle, orada, bir an aldırmazca duran, dönen, sonra, bir kez zıplayıp, başını çevirerek, yeniden kanat açıp, sanki kaygısız, tasasız, dertsiz, Kuzey'e doğru uçup giden o ufacık kuş, bir daha gelse — ama, bir seferliktir uçuşu; gelmez bir daha.

İstinye

2.

Denize akan, ama sularını bulut ve yağmur olarak gerisingeriye alamayan bir ırmak gibi——

Gaziosmanpaşa/Ankara

3.

Nasıl, dolgunlaşmış, kocaman, ama yeşil bir Domates, Ekim güneşinde kendisini kızartacak ışınları bulamayınca, dalıyla bağını kesip, kızarmanın, olgunlaşmanın yolunu, çürüme sürecinde ararsa...

Gaziosmanpaşa/Ankara

4.

Deniz kıyısındaki kaldırıma dökülmüş sıcak asfaltın siyah zifti üstüne dolu dolu yağdırdığı incecik lifli bembeyaz dölüyle ak bir örtü örtüyor kara katranın üzerine koca Deli Kavak.

İstinye

"SARI YAZ"IN ÖĞLE RAKICISI

Görünmediğini —görülemeyeceğini— bile bile el salladı kıyıdan, ufukta burnu dönen tekneye; sonra açıkladı yaptığını, güneş altındaki sofrasına geri dönünce: "Bizim arkadaşlar — Pazartesi sabahı Istanbul'da olacaklar."

Yalıkavak

6.

Kalfasını morgda teşhis etmek zorunda kalıp dört yıl sinir bozukluğundan hastane hastane gezen Terzi, konfeksiyoncu olup işlerini düzelttikten sonra, niye bir meyhaneye gelip iki tek atar? — Çünkü, yüzünü görememiştir : kafası göçertilmiş cesette teşhis edebildiği, yalnızca ayakkabıları olmuştur.

Cağaloğlu

7.

Daha bir birası yarılanmadan hemen bir sonrakini ısmarlayan, arada da yalnızca sıgara ve kuruyemişle yetinen, kısa boylu, yanağında sakalıyla birleşerek uzamış bıyıklı, parkalı, dingin Adam : küçücük gözlerin niye o kadar devingen?

Cağaloğlu

8.

Sivrisinek de olsalar : bir anda yüzlercesinin sabah pusu içinden hızla bataklık kavaklarının arasına dalan otobüsün öncamında ezilip ölmeleri, 'yazık-günah' — mı?

İzmit Körfezi

AKŞAMIN ÇIRAKLARI

Ovarak sabunladıkları yanaklarında,

ıslatarak taradıkları saçlarında, yağ yok :

silmişler izlerini kirli günün.

"Çöp Yolu"/Maslak

10.

Konutlarla ve işyerleriyle çevrilerek ekonomikliğini çoktan yitirmiş bir fabrikanın toz-toprak içindeki avlusunda hurdaya çıkarılıp terkedilmiş bir kamyonun çürümeğe yüztutmuş kaputunun hemen altından boyvererek tamponuna ve radyatör çıkıntısına dayanarak yükselen körpe Kavak fidanı — aşağıda verimsiz toprağa saldığın kökler, yukarıda direndiğin demir yığınıyla ne kadar başedebilecek?

Gayrettepe

11.

Beton içinde sedef pırıltıları — Güvercinlerin gözleri...

Osmanbey

12.

Tekesi oturduğu park bankının gölgesinde uyuklayan yaşlı kadın yün örüyor — yoksa yün onun yünü mü?

Osmanbey

13.

Hüsnü Amca'y[l]a

İki arsız Söğüt'ün arasına sıkışmış garip Kavak : sararan yaprakların onlardan önce karşılıyor kışı.

Çankaya

14.

Ey karanlık rüzgar, artık (epey bir süre) takırdatamayacaksın ufak Palmiyeleri : kuru yapraklarını kestiler.

Elmadağ

15.

Sararmış Karadutlar.

Selçuk

16.

Sokak ortasına bırakılmış Palmiyeler.

Göztepe

17.

Bil bakalım, Palmiyelerin kuruyan yaprakları dökülürken güdük saplar niye gövdeye yapışık kalırlar (insanlar onları budayana dek)?

—— Bilemedin! : — Kuşlar üstlerine yuva kursunlar diye!

Akyarlar

18.

Martı öbekleri, Karabatak dizileri, Serçe noktaları...

Haydarpaşa

19.

Demir konstrüksyon sundurmanın kırmızıya boyalı çatmalarının çevrelediği Koca Çınar'ın pleksiglas kaplamaya dayalı alt dallarının yaprakları yemyeşil.

Ortaköy

20.

Sokak kenarında Kiraz — çiçeklenmiş;

bahçe içinde Atkestanesi — kocamış...

Çiftehavuzlar

21.

En yoksul toprak bile

tohum doludur.

Arkent

MEYDAN

Bu taşlaşmış şehrin betonlaştırılmış sokaklarında bile saygılı bir doğa duygusunu koruyabilirsin : kendine duvar arkasına sıkıştırılmış bir çit seç; sonra, hergün, onun yanından yürüyüp geçerken, bak, düşün, sor : dallarını nasıl budamışlar; bak, düşün, sor : kaç tane yabani incir boyvermiş dallarının arasından; bak, düşün, sor : yaprakları dökülenler, ölmüş mü, yoksa yalnızca kışa mı hazırlanıyor; bak, düşün, sor : incirlerin sararan ufak yaprakları ne kadar zamanda dökülecek — bak, hep; düşün, hep; sor, hep : koruyabilirsin...

Beşiktaş

ÇIKARIM VE SONUÇ

Dalga köpürünce şırıldar.

Dalga'yı köpürten Rüzgardır.

Dalga'yı Rüzgar şırıldatır.

— Zaten, Rüzgar yaratmıştır Dalga'yı.

Karamürsel

24.

Dünya, uyur da.

Yoğurtçubaşı/Çiftehavuzlar

25.

İnsanların becerebildiği (o da akarsu kenarlarında) üç tür ağaç yetiştirmek — oysa o yavaş, dingin, kendinden emin Doğa, yüzlerce çiçeği nasıl da her yıl yeniden saçıyor heryana; insanların yemek için ektikleri tahılların tarlalarına da : kırmızı, mavi, mor, beyaz, pırıldıyorlar yenecek bitki-lerin tekdüze yeşil-sarılığı içinden.

Doğu Beyazıt

26.

Evcilleştirilmiş Gelincikler

— yaban Laleleri...

İstinye Yokuşu

27.

Yaz yorgunu Deniz

— birkaç bitkin Dalga...

Yalova

PALMİYE

Hayatında gördüğün en yükseğidir : gövdesinin sertleşerek düzgün bir kabuk oluşturmuş bölümü insan boyunu çoktan aşmış; budanmaktan kurtularak yıllar boyu kuruyup düşen yapraklarından artakalan sap uçlarıyla yükselip incelen bölümü ise, tepesindeki biraz küçük ve hüzünlü gözüken yeşil yapraklarıyla, arkasına kurulmuş apartmanın son katının hizasına varmıştır neredeyse — "Herhalde adını da öyle koymuşlardır" diye düşünürsün; yanına gelince de, okursun kapının üstünden : nitekim...

Çiftehavuzlar

29.

Çiçek dolu kocaman Ihlamur'un üzerine yağan yaz yağmurunun süzülüp yere düşen her bir damlası biraz kokulanmaz mı?

Gümüşsuyu

30.

Kendi halinde, 'doğal' durumunda, binbir güçlükle, güdük güdük gelişerek geçip gidecek bir bitki, 'bakım' altına alınınca nasıl da serpilip, boy verip, dolu dolu çiçeklenir.

İstinye

31.

Öğlen saatlerinde üst üste yuvarladığı gazozlu votkalar eşliğinde yürüttüğü sohbette, karşısındaki Üsküdarlıya kendisinin de doğma-büyüme Üsküdarlı olduğunu kanıtlamağa çalışan zayıf, pardesülü adam, tanış olduklarını göstermek için öpmek üzere Milli Piyango satıcısına doğru hamle ettikten sonra, birahanenin ince talaş serili karolarından kaldırılıp sandalyesine oturtulunca, "Ben aslında hayatta düşmem — mümkün değil, mümkün değil..." dedi.

Beşiktaş

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X