s. 9-17
1.
Herkes tekeşliliğe inanmaz, ama herkes inanıyormuş gibi yaşar. Herkes bağlılık ya da sadakat tehlikeye girdiğinde yalan söylediğinin ya da gerçeği söylemek istediğinin farkındadır. Herkes kendini ihanet ediyormuş ya da ihanete uğruyormuş gibi hisseder. Herkes kıskanır ya da kendini suçlu hisseder ve sonunda tercihinin acısını çeker. Cinsel kıskançlığı hiç yaşamıyormuş gibi görünen mutlu azınlık ise ya bundan ötürü hayrete düşer ya da böbürlenir. Hiç kimse dışarıda bırakılmışlık duygusunun dışında bırakılmamıştır. Herkes kendinden esirgenen şey konusunda saplantılıdır. Başka bir deyişle, tekeşliliğe inanmak, tanrıya inanmaktan pek farklı değildir.
2.
Bir oyunun kurallarını bir kere öğrenince, artık kendi performansımızı düşünmeye başlayabiliriz; oyunun kendisiyle ilgili bir kaygı duymamıza gerek kalmaz. Bazı şeyleri veri olarak alırız, ki geri kalanları da başka bir şey olarak alabilelim.
Tekeşliliği veri aldığımız, onu kural kabul ettiğimiz için böylesine bir sorundur sadakatsizlik. Belki de sadakatsizliği veri almalıyız, onu taciz olmadan, rahatlıkla varsaymalıyız. O zaman tekeşlilik hakkında düşünebiliriz artık.
3.
Tıpkı tekeşliler gibi kendilerini daha iyi bir hayata gönülden adamış olan çokeşliler de birer idealisttir. İkisini de umut altüst eder, teminattan dehşete kapılırlar, kendi zevklerine hayrandırlar. Onları birbirinin karşısına dikmekte acele etmeyelim. En iyi hallerinde, ikisi de sinizmin düşmanıdır. İnsanın hevesini kıran siniklerdir, çünkü daima hayal kırıklıklarına öncelik tanırlar.
4.
Sadakatsizlik, cinsellik dramıyla ilgili olduğu kadar hakikati söyleme dramıyla da ilgilidir. Hakikati düşünmemizin, dürüstlükle iyiliğin çeliştiğini fark etmemizin tek nedeni cinselliktir.
Başarılı yalan, sinir bozucu bir özgürlük yaratır. Bize, ne yaptığımızı kimsenin bilmemesinin mümkün olduğunu gösterir. Başarısız yalan –yakalanma isteği– kelimelerle neler yapabileceğimizden korktuğumuzu açığa çıkarır. Başka bir deyişle, yalan, bir takım olasılıkları el altında tutma yolundan ziyade, bu olasılıkların ne olduğunu keşfetmenin yoludur. Sadakatsizlikten korkmak, dilden korkmaktır.
5.
Çift olmak bir gösteri sanatıdır. Ama insanlar birlikte ne yapacaklarını nasıl öğrenirler? Nasıl, bir kez daha, umumun içinde sürekli bir arada, birbirlerinin utancının bekçisi olarak rollerini oynarlar? Adımları nereden öğrenirler?
Güzel görünen çiftlerin güven, hatta ilham verici olabilecekleri yer burasıdır işte. Kendilerinin başına da sık sık geldiği gibi, biz de onların güzellikleri tarafından pusuya düşürülürüz, kısacık bir süre için de olsa, onlarla suç ortaklığı yapar, onlar gibi utanmaz oluruz. Saklayacak hiçbir şeyimiz olmaz. Güzel görünüş, depresyona karşı en iyi kültürel ilacımızdır. Gösterinin devam etmesini sağlar.
6.
Hayatımızın en başında, varkalma uğraşı bizi tekeşliliğe benzer bir şeyin içine sokar. Büyümemiz ise sadakatsizliğe benzer bir şeyin içine (anne ve babamıza meydan okuruz, onlara ihanet ederiz, onları hayal kırıklığına uğratırız). Bu yüzden, tekeşlilik üzerine düşündüğümüzde hâlâ çocukmuşuz, hiç yetişkin olmamışız gibi düşünürüz. Yetişkinlerin tekeşlilik hakkında ne düşündüklerini bilmeyiz.
7.
Kendimizin belirli versiyonlarını başka insanların zihinlerinde tutmak için çok uğraşırız; tabii ki daha az çekici olan bazı versiyonlarımızın başkalarının zihnine girmemesi için de. Ama gene de karşılaştığımız herkes, biz beğenelim beğenmeyelim, bizi icat eder. Gerçekten de, bizi başka insanların varolduğuna, bizden ne kadar farklı olduğuna en fazla ikna eden şey, onlara söylediklerimizden çıkarsadıklarıdır. Hikâyelerimiz ağızdan ağıza dolaştıkça tanınmaz olur.
Yanlış tanıtılmak, kabul edemediğimiz bir versiyonumuzun –bir icadın– bize sunulmasından başka bir şey değildir. Ancak, başkalarının bizi kendilerince icat etmesi, bu kadar çok farklı görünümümüzün olması, gözümüzü korkutur. Deli gibi bu sayıyı azaltmaya, aslında kim olduğumuzun hikâyesini dolaşımda tutmaya çalışırız. Bu bizi, belki de her şeyden daha fazla, özel bir tek eşin kollarına atar. Tekeşlilik kendimizin versiyonlarının sayısını minimumda tumanın yollarından biridir. Ve tabii kendimizi bazı versiyonların diğerlerinden daha hakiki olduğuna, bazılarının gerçekten özel olduğuna inandırmanın yolu.
8.
Yaşayabileceğimiz tek gelenek, şimdiki andır. Gene de hayatlarımızın çoğunu hevesle, değişeceğimizi umarak, bir şeylerin beklentisiyle geçiririz – bir yandan da bunun olmasını engellemek için elimizden geleni yaparız. Kendimizi gerçekten gevşemiş, doğru dürüst rahat hissettiğimiz tek zamanın geçiş dönemleri olması bundandır işte; zamanın işin içine katılmasına o zaman izin veririz.
Sadakatsizlik, değişime verdiğimiz bir başka addır; bir inanç değişikliğine, bilebileceğimiz tek değişime. Kendimize olan sadakatsizliğimizle besleniriz.
9.
Sadakatsizlik etmenin en güç olduğu kişiler, insanın anne-babasıdır. Tekeşliliği, yani başka bir çift bulma yeteneğimizi, böylesine olağanüstü bir başarı kılan da budur. Olağanüstü bir başarı, ya da aynısından biraz daha...