Murat Meriç, “Şarkılar neyi söyler?”Agos Kitap / Kirk, Ekim-Kasım 2010
Kısa süre önce yayımlanan iki ‘eski’ kitap, hem içerikleri hem de tarzları itibariyle ilgiyi hak ediyor. Şarkılardan yola çıkarak hayatı anlamaya çalışan, bunu yaparken de yaşadıklarından faydalanan iki yazar var karşımızda. Biri bizden, diğeri uzaklardan...
Yazarlardan ilki, Nick Hornby. İngiliz. Arsenal fanatiği, ve memlekette romanlarından ziyade, ilk kitabı Futbol Ateşi ile tanınıyor (çev. Bağış Erten, Sel Yay., 2006). “Sonraları kadınlara nasıl âşık olduysam, futbola da öyle âşık oldum: Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze bile düşünmeden” cümlesi, hakkında bize bir fikir veriyor. Sadece futbolu değil, müziği de seviyor. Bir yandan The New York Times’ta müzik eleştirileri yazarken, diğer yandan Marah adlı grupla turneye çıkıyor. Turne dediğimiz, alışık olmadığımız türden bir performans: Marah şarkı söylüyor, aralarda Hornby müzik üzerine denemelerini okuyor. Hayranı olduğu Springsteen bile bu performansa hayran – o kadar ses getiren bir durum bu! Hornby hakkında daha çok şey yazılabilir ama, ana mevzumuz, yedi yıl önce piyasaya çıkan ancak Türkçeye yeni çevrilen kitabı 31 Şarkı; oradan ilerleyelim...
31 şarkı üzerinden bir yazarın öyküsü
Kitapta, Hornby, hayatına eşlik eden şarkıları anarken, pop kültürden Amerika’ya, pek çok konuda fikir yürütüyor. Bunu yaparken kullandığı dil okuyucuyu tavlamakla kalmıyor, bir anda kitabın içine çekiyor. Satır aralarında yazarın hayatının köşe taşlarını öğrenirken karşınıza tanıdık şarkılar çıktığında kendinizi Hornby’nin yerine koymanız ve o şarkıyla alakalı görüntülerin, kokuların, anıların aklınıza üşüşmesi kaçınılmaz oluyor. Aslında bu bombardıman, bahis açtığı şarkılar genelde çok sevdikleri olduğundan, yazar için de bir dezavantaj. Şöyle açıklıyor: “[B]ir şarkıyı çok severseniz, hayatınızın farklı aşamalarında size eşlik etmesini isteyecek kadar çok yani, o zaman belirli anılar zamanla silinip gidiyor.” Fakat, amacı anılarını anlatmak ya da şarkılar üzerinde ahkâm kesmek olmadığından, bu dezavantaj, kitapta avantaja dönüşüyor: “Ben daha çok bu şarkılarda benim onları sevmeme neden olan şeyleri yazmak istedim, bu şarkılara ne kattığımı değil.”
Hornby’nin kaba bir hesapla “en çok dinlediğim şarkı” dediği, Bruce Springsteen’in ‘Thunder Road’u. Giriş faslını saymazsanız, yolculuk da oradan başlıyor zaten. İlerleyen sayfalarda, ‘Thunder Road’un ‘en sevdiği şarkı’ olmadığını anlıyoruz. En azından, cenazesinde çalınmasını istediği şarkı bu değil! Van Morrison’ın ‘Caravan’ı, “insanın izlediği en güzel filmin sonunda yazılar akarken çalınabilecek bir şarkı” tarifiyle, cenaze listesinde tartışmasız ilk sıraya yerleşiyor.
Pop, Hornby’nin uzak durmaya çalıştığı halde kaçamadığı bir mevzu. Bir Nelly Furtado şarkısına (‘I’m Like a Bird’) vurulabiliyor ya da Ben Folds Five’ın ‘Smoke’u üzerinden pop meselesini tartışmaya açabiliyor. Bir yandan popüler kültürün en içinde gibi görünüyor, ama diğer yandan kendini toplumun dışına kolaylıkla itiveriyor. Şarkıların herkesçe bilinen versiyonlarına pek yüz vermiyor, onların ‘değişik’ hallerini bootleg’lerde (yasal olarak piyasaya sürülmemiş demo ya da konser kayıtları) arıyor. Böylelikle çok popüler bir şarkıyı bile ‘kendinin' yapabiliyor. Bunu okurla paylaşırken bıyıkaltından gülümsediğini hisediyorsunuz ve popun içinde popla alay edişine şahit oluyorsunuz.
Hornby, şarkılar üzerinden başka pek çok yere uzanabiliyor. ‘The J. Gelis Band’in ‘First I Look at the Purse’ şarkısı üzerinden Amerika algısını tartıştığı, “ABD’ye çok küçükken âşık oldum” cümlesiyle başlayan ve bu aşkı anlatan deneme, tartışmasız, kitabın şahikası. Yazarın en önemli romanı sayılan Ölümüne Sadakat’e (çev. Defne Orhun, Sel Yay., 2005) bir gönderme de var bu yazıda. Adını anmışken, romanda (ve romandan uyarlanan filmde) karşımıza çıkan ‘kaset doldurma’ meselesinin Hornby için ne kadar mühim olduğunun ipuçlarını –ve pek çok başka ayrıntıyı– 31 Şarkı’da bulmak mümkün.
Hornby, şaşırtıcı bir samimiyetle yazıyor. Bir Rufus Wainwright şarkısından söz ederken rahatlıkla şöyle bir cümle kurabiliyor mesela: “Haliyle, Tanrı’ya inanmamaya çalışıyorum, ama bazen müzikte, şarkılarda öyle şeyler oluyor ki, kalakalıyorum, bir daha düşünmem gerekiyor.” Ya da, Santana’nın ‘Samba Pa Ti’sini “bekâretimi kaybederken dinleyeceğim şey” olarak tarif edebiliyor. Doğrudan müzik üzerine de fikir yürütüyor; şarkılardaki sololar meselesine bakışı enteresan: “[E]n sevdiğim sololar, çalanın şarkıyı, sözleri, müziği, her şeyi hissettiğini bir şekilde gösteren sololardır; böylece solo, şarkının yaratıcı bir yeniden yorumu olmakla kalmaz, şarkının anlamına ve özüne katkıda bulunur, onları dile getirir.” Bunu, Springsteen’den bir örnekle destekliyor: “Eğer ben Bruce olsaydım [Clarence] Clemons’ın ‘Lovers in the Cold’da yaptıklarını duyduğumda gözyaşlarıma hâkim olamazdım; birinin beni gerçekten, çok iyi anladığını, her bir çıkışın ve patlamanın şarkının ve yaratıcısının ruhuna olan bağlılığın ifadesi olduğunu hissederdim.”
31 Şarkı, kolayca okunan, küçük bir kitap. Bunda onu dilimize kazandıran Betül Kadıoğlu’nun payı büyük elbette. Kolay okunmasında samimiyetin de faydası büyük: “İsterseniz bunu gübresiz, steroidsiz yetiştirilmiş organik bir kitap olarak düşünebilirsiniz” diyor Hornby ve bir zamanlar Rod Stewart’ı sevmesiyle dalga geçebiliyor ya da Bob Dylan hakkındaki fikirlerini açıkça yazıyor ve neden onun ‘hayran’ı olamadığını anlatıyor. Dahası da var elbette, ama burada Nick Hornby bahsine ara verip, 31 Şarkı’yla kardeş sayabileceğimiz bir başka kitaba geçelim: Bilimkurgu ve fantastik edebiyat delisi yazar, ‘şair’ ve müzisyen Bülent Somay’ın Şarkı Okuma Kitabı: Ses ve Sözle Denemeler’i. Adının başına daha pek çok unvan koyabileceğimiz bir insan Bülent Somay ama tıpkı Hornby gibi onun da müziksever yönüne bakıyoruz bu yazıda. Somay’ın Hornby’den farkı, müzisyen olması: ‘80’lerin efsanevi topluluğu Mozaik’in üyesi olması ve kendi şarkılarını da yazması, onu şarkılara daha yakın kılıyor elbette.
Şarkılara ‘bizden’ bir bakış
Şarkı Okuma Kitabı, Somay’ın hayatında etkili olmuş 12 şarkıya ilişkin yazılarını içeren bir derleme. Sözü yazarına bırakalım: “Bu kitapta yapmaya çalıştığım şey, bazı şarkıları alıp çözümlemek ya da açıklamak değil. Buradaki şarkıların her biri hayatım boyunca tekrar tekrar okuduğum ve ‘okuduğum’ şarkılar. Hepsi bana hayatımla, hayatımızla ilgili sorular sordu. Ben de onlara cevap vermek için epey zaman harcadım. İşte bu sorularla, bunlar üzerine düşünceler var bu kitapta.” İlk olarak 10 yıl önce yayımlanan kitabın geçtiğimiz yıl yapılan genişletilmiş baskısı, Cohen şarkılarının ‘okunduğu’ yeni bir bölüm barındırıyor: ‘Kıyamet Sureleri’. Cohen, tıpkı Dylan gibi, Bülent Somay’ın hayatındaki önemli figürlerden. Bu nedenle bu iki ‘ozan’, kitapta ağırlıklı yer tutuyor. Peter Gabriel, Sting, Victor Jara ve John Lennon şarkıları de var kitapta. Tabii, bununla sınırlı kalmıyor Somay, ve kendi müzikal gelişimini anlatırken şarkı sözlerine ve çevirilerine de yer veriyor. Hornby gibi, yaşadıklarından yola çıkarak yazıyor denemelerini, ama ondan farklı olarak, şarkıların yeri ve önemi konusunda tarihi bilgiler de veriyor. Bu yönüyle bir tarih kitabı aynı zamanda ama sıkıcı değil, bilakis güleryüzlü.
Kitap hakkında daha fazla bilgi verebiliriz elbette, ama Bülent Somay’ın yazılarını, dilini, anlattıklarını aktarabilmek pek mümkün değil. Okumak, yerinde tespit etmek gerek. Şarkı Okuma Kitabı, Nick Hornby’nin 31 Şarkı’sının yanına yakışan, ona yaklaşan bir kitap. Üstelik bunda ‘bizden’ bir şeyler de var. İki şahane yazarın, şarkıları hayatlarının başköşesine nasıl yerleştirdiğini merak ediyorsanız bu kitapları ıskalamayın. Her ikisinde de ilginizi çekecek, bir değil pek çok şey bulacaksınız.