| ISBN13 978-605-316-308-4 | 13x19,5 cm, 272 s. |
|
Ayet ve Slogan, 1990 | Vatan Millet Pragmatizm, 1991 | Resmi Tarih Sivil Arayış, 1991 | Sol Kemalizme Bakıyor, 1991 | Ne Şeriat Ne Demokrasi, 1994 | Direniş ve İtaat, 2000 | Derin Hizbullah, 2001 | Recep Tayyip Erdoğan, 2001 | Nereye Gitti Bu Ülkücüler?, 2003 | Türkiye’nin Kürt Sorunu, 2004 | 100 Soruda Erdoğan x Gülen Savaşı, 2014 | Ji Realîteya Kurd Ber Bi Realîteya Kurdistan ve Serencama Meseleya Kurd, 2016 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Birinci Bölüm, Gazeteciliğe ilk adım: Bir zamanlar Nokta dergisi vardı, s. 15-17 Bu bölümde gazeteciliğe ilk başladığım yeri, Nokta dergisi ve oradaki atmosferi anlatmak istiyorum. Çok önemli bir deneyimdi hepimiz için... 1985 Mayıs ayında 23 yaşında başladım Nokta’da çalışmaya. 1982 Ağustosu’nda cezaevinden çıkmıştım. Eylül ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde okumaya başladım. Bir sene hazırlık okuduktan sonra ekonomi bölümüne devam ettim; ama çok ilgim yoktu okulla, genellikle arkadaşlarla takılıyorduk. Hisar Kahve’de ya da Boğaziçi Sinema Kulübü’nde takılıyordum. Bu dönemde arkadaşım Levent Tayla Nokta dergisinde çalışıyordu. Nokta o tarihlerde herkesin ilgisini çeken, haftalık bir dergiydi. Türkiye’de tam bir dönüşümün yaşandığı, ANAP ve Turgut Özal iktidarıyla birlikte 12 Eylül rejiminden çıkışın yaşandığı bir açılım dönemiydi. Nokta da bunun medya alanındaki öncülerindendi. Özellikle kapak dosyalarıyla çok dikkat çekerdi. Levent bir gün benim de orada çalışabileceğimi söyledi ve Nokta’yı çıkartan Gelişim Yayınları’nın sahibi Ercan Arıklı’dan bir randevu ayarladı. Gelişim’de Erkekçe, Kadınca gibi dergiler ve Larousse ansiklopedisi de vardı. Yayınevinin Levent-Gültepe arasındaki, bugünkü gazete binalarına göre küçük denebilecek binasına gittim, konuştuk Ercan Bey’le ve istedi benim çalışmamı. Görüşmeden sonra Levent bana, “Oldu mu?” dedi. Ben de “Galiba oldu,” dedim. Levent sonradan hatırlattı, “Kaç para alacaksın?” diye sormuş, “Sormadım ki!” diye cevap vermişim. Gerçekten o tarihte para mefhumu pek yoktu. Hayatımda hiç ücretli bir işte çalışmamıştım. İlk işim olacaktı ve önemli olan orada çalışmaya başlamaktı. İlk günler biraz zor geçti. Ortama uyum sağlamak diyelim. Çok renkli bir ortam, çok güçlü isimler vardı: Ayşenur Arslan –ki ilk şefimdi–, Tuğrul Eryılmaz da Ayşenur’un bir üstündeydi. İpek Çalışlar, Gülay Göktürk, genel yayın yönetmeni Arda Uskan... Rahmetli Arda Abi çok renkli bir kişilikti. Yeşilçam’a çok senaryo yazmıştı. Böyle bir ortama düştüm ve orada gazeteciliği öğrenmeye başladım. Gazetecilikten ziyade dergicilik demeyi tercih ediyorduk. 70’li yıllarda, hatta daha eskiden sol hareketlerle ilişkisi olmuş, ama sonra bireysel bir yaşamı seçmiş çok sayıda isim vardı. Yabancı dil bilen, hatta birden fazla yabancı dil bilen çok isim vardı. Ercan Arıklı sanki özellikle bu tür insanları seçiyordu. Toplantıların her biri çok çetin geçerdi, çok sert tartışmalar olurdu. O tarihlerde internet yok, bilgisayar da yok, daktiloyla yazdığımız zamanlar bunlar. Herkes birbirinin haberini okur; satır satır okur, satır satır tartışırdı. Çok şey öğrendim. Zordu; ama bir yerden sonra artık alıp başınızı gidebiliyordunuz. Çünkü önünüzü açıyorlardı. Belli bir aşamadan sonra İslami hareketlerle ilgilenmeye başladım. O tarihlerde İslami hareket yükselişteydi. Hem devrimci hareketin hem ülkücü hareketin 12 Eylül tarafından bastırıldığı bir ortamda, İslami harekete kısmi bir baskı uygulanmıştı. Önleri büyük ölçüde açıktı ve zaten dünyada da genel olarak İslamcılığın yükselişi vardı. Ben de tesadüfen böyle başladım. İlk yaptığım haberlerden biri, 163. Madde’den yargılanıp mahkûm edilenlerle ilgiliydi; Sadık Albayrak’ı –Berat Albayrak’ın babası, gazeteci–, Emine Şenlikoğlu’nu, Hüsna Aktaş’ı haberleştirmiştim. Nokta gibi bir dergide 163. Madde’den mahkûm olanlarla ilgili haber yapılması bile başlı başına ilginçti. Onun devamı geldi; çok ilgi vardı ve Nokta’nın o tarihteki kapakları genellikle ya dinsellik ya da cinsellik üzerineydi. Cinsellik üzerine çok çarpıcı kapak dosyaları yapıldı; “bekâret” üzerine, eşcinsellik üzerine tabuları ele alan nispeten cesur dosyalardı. Kapak dosyalarında olayı doğrudan yaşayanlar, bir de uzmanlar konuşturulurdu. Türkiye’de basında uzman görüşü almayı ilk başlatan yayın organlarından birisi Nokta dergisidir. Sosyologlarla, siyasetbilimcilerle de konuşulurdu, ama en çok psikologlara başvurulurdu. Çünkü ele alınan konular daha çok insan psikolojisiyle ilgiliydi. Siyasi olarak da çok cesur kapak dosyaları yapıldı. Sedat Caner, bir işkenceci polisin itirafları mesela. Çok büyük olay olmuştu o tarihte. Caner kendisi bizi bulmuştu, cesur gazeteciliği nedeniyle Nokta’ya gelmişti. İpek Çalışlar ve Can San yaptı o dosyayı. Hepimiz gurur duyduk Nokta’da çalışıyor olmaktan. Ben İslamcılık üzerine dosyalar yapmaya başladıktan sonra, adım adım yeni İslamcılar tanıdım. Kapılarını çaldım, onlarla röportajlar yaptım. İlk yaptığımız “Dinci gençlikte patlama” manşetiyle bir dosyaydı. Ayşenur Arslan’ ın yönetiminde geniş bir ekip olarak çalışmıştık. Şu anda gazeteciliği sürdürenlerden Mahmut Övür vardı mesela; o tarihlerde İslamcılık konusunda çok mesafeliydi. Şimdi kendisi –uzun bir süredir, zaten AKP’den milletvekilliği de var– Sabah gazetesinde yazıyor. O günlerdeki duruşundan çok farklı bir yerde. “Dinci gençlikte patlama” çok satmıştı; Nokta’nın işkence kapakları ve bir-iki cinsellik kapağı kadar sattığını hatırlıyorum. Belli bir aşamadan sonra ben kapak dosyalarını tek başıma da yapmaya başladım. Süleymancılık’la ilgili, Nurculuk’la ilgili dosyalar yaptım; Nurculuğun başlığı, “Demirel’in kozu Nurcular”dı. |