ISBN13 978-605-316-270-4
13x19,5 cm, 320 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Kaybolan Bağlar, 2019
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Ömer Sümer, "Çalınan Dikkat”, manifold.press, 21 Ocak 2024

Zamanımı planlamaya dikkat göstersem de çoğu zaman önüme yaptığım planların dışında farklı şeyler çıkar ve dikkatimi dağıtıverir. Eskiden dikkat dağıtacak böyle çok şey yoktu. On-on beş yıl öncesinde öğrenciyken ders dışında yaptığım şeyleri hatırlıyorum. Çoğunluğu fiziksel aktiviteler. Arkadaş görüşmeleri bile hep önceden sözleşerek ve planlayarak yapılırdı. Bugün ise hepimizin hayatında sürekli bağlantıda olduğumuz, çoğunluğu sosyal medya mecraları olmak üzere, asıl ilgilendiğimiz ve yapmak istediğimiz işlerden dikkatimizi alıkoyan yeni şeyler var hayatımızda.

Bu konuda düşünürken, aylar önce dinlediğim Deniz Yüce Başarır’ın Ben Okurum isimli podcastserisinde Murathan Mungan’la konuştuğu bölüm aklıma geldi. Gazeteci Johann Hari’nin kaleme aldığı Çalınan Dikkat [1] isimli kitap üzerine konuşmuşlardı. Sohbetleri çok ilgimi çekmişti, kitabı da okuyayım diye not almıştım, ancak yeni okuma fırsatım oldu. Bu yazıda biraz Çalınan Dikkat’ten bahsedeceğim.

Giriş bölümü, “Memphis’te Yürürken” Johann Hari’yi kitabı yazmaya iten durumu çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Vaftiz oğluyla, Memphis’e Elvis Presley’nin evine gitmeleriyle başlayan bu bölüm, dikkat dağınıklığı üzerine yazarın yaptığı araştırmanın yanı sıra dünyanın dört bir yanındaki onlarca araştırmacıyla yaptığı söyleşilere uzanan sürecin bir özeti. Bugünkü üniversite öğrencileri ortalama altmış beş saniyede bir meşgul oldukları işten başka bir şeye geçiyor. Bu süre yetişkinlerde ise üç dakika. Bu kitap dikkat kapasitemizin nasıl böyle azaldığına ilişkin bir tür durum tespiti sunuyor.

Kendi içimize dönük tarafı bir yana, girişte dikkatimi çeken bir bahis de şu. Dikkat dağınıklığının bu denli artması “Demokrasinin 1930’lardan bu yana yaşadığı en büyük krizle” çakışıyor. Bu, başlı başına ayrı bir konu tabii ki. Belki de dikkatimiz böyle kolay dağılabildiği için kolay manipüle ediliyoruz ve dünya çapında faşizm ile aşırı sağ yükselişini biraz da buna borçlu.

Bugün enformasyon içinde boğuluyoruz ve bu gittikçe daha da yorucu bir hâl alıyor. Derinlik gerektiren şeylere yoğunlaşmamız gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. Hari, Provincetown’a yaptığı üç aylık gezisinde internete bağlanabilen cep telefonundan tamamen kurtularak bir ön-taahhüt deniyor. Açıkçası bir benzerini 2015 yılında ben de denemiştim. Bir gezi için de değil; yaşadığım şehirde akıllı telefonumu evde bir kutuya koyup onun yerine sadece telefon etme özelliğine sahip bir telefon almış ve ne kadar dayanabildiğimi test etmiştim. İki hafta sonunda pes ettim. Her şeye rağmen arkadaşlarımla telefonla konuşarak randevulaşmak, Google kullanmadan arayarak ya da insanlara sorarak adres bulmak ve daha fazlası. Tabii sürdürülebilir olması için böyle uç örneklerle başlamamalı.

İlk bölümde, yazarın konuştuğu Danimarka Teknik Üniversitesi’nden Prof. Sune Lehmann belli sosyal medya platformlarını sınırlandırmaya ve haberleri bir gazeteye abone olup öyle takip etmeye başlamış. Televizyonu da tamamen bırakmış. Bunları yapmanın daha fazla kitap okumasına yol açtığını söylüyor.

Her ne kadar mevcut düzen bizi bir şeylerde daha hızlı olmaya zorlasa da okumada dahi beynimizin işlem yapabileceği bir hızın üstünde olmak, okuduğumuz şeyleri tam olarak anlayamamamıza yol açıyor. Yoga, tai chi ya da meditasyon gibi yavaş gerçekleştirilen pratikler de odaklanma becerisini artırıyor.

Hari’nin söyleşi yaptığı araştırmacıların bazı aktarımları, şu ana kadar kabul ettiğim ezberleri yıkan türden. Hep çok görev (multitasking) denen şeyin iyi olduğunu düşünür ve beceremediğim için hayıflanırdım. Halbuki, MIT’den Prof. Earl Miller’in araştırmalarına göre, aynı anda birkaç şeyi düşünmek mümkün değil. Aynı anda çok işle ilgilenmek, bir jonglör gibi bu görevler arasında gidip gelmekle mümkün oluyor. Bunun da işler arasında geçiş, hatalar ve onları düzeltmek için gereken çaba ve yaratıcılığın azalması gibi sonuçları oluyor. Bunlara ek olarak, başka bir çalışma aynı anda iki işi yapanların tek bir işle uğraşanlara kıyasla çok daha az şey hatırladığı sonucuna ulaşmış.

Kitapta ilerledikçe, yıllar önce denediğim “akılsız” telefonla yaşama macerasının neden hüsranla sonuçlandığını anlama fırsatı buldum. Bunu Mihaly Csikszentmihalyi’nin hayat hikâyesi ve akış kuramı üzerinden açıklıyor Hari. Hayatımdan çıkardığım telefon ve sosyal medyanın yerine olumlu bir şey koymayı başaramamıştım. Ego ve zaman mevhumunu tamamen kaybettirecek ve akış hâlinde hissetmemi sağlayacak başka bir uğraş.

Akıştan sonraki bölümlerde, dikkatimizi bozan uyku eksikliği ve uzun süreli okumanın kaybolması var. Okumayla ilgili kısımda dikkatimi çeken bir nokta, kurmaca okuyan insanların, başkalarının duygularını anlamada daha iyi olduğu. Oysa kurmaca dışı okumanın empati üstünde böyle bir etkisi olmadığı ortaya çıkmış. Her ne kadar nedensellik ilişkisi gösterilmemiş ve salt bunun için olmasa da empati yeteneğimizi iyileştirebileceğini umarak daha fazla roman okuyabiliriz. Bence makul bir plan olur bu.

Hari, Facebook gibi büyük teknoloji şirketlerinde çalışmış kişilerle söyleşiler yapmış. Bu şirketlerin bize ya bedava ya da çok cüzi ücretler karşılığında sunduğu hizmetler yoluyla kişisel verilerimizin ve davranış örüntülerimizin nasıl çıkarıldığını ve ticari kazanç elde etmek için başka şirketlere satıldığını da ele almış. Nasıl şu an obezite sorunu kişilerin hataları ya da umursamazlıkları değil bir sistem sorunuysa, işte çalınan dikkatimiz de bizim ötemizde bu “gözetim kapitalizmi”nin bir sonucu. İlgili bölümleri okuduğunuzda Johann Hari’nin birbirine zıt fikirleri de paylaştığını göreceksiniz.

Bazı şeyler bizim kişisel çabamızla mücadele edebileceğimiz seviyeyi aşıyor. Kitapta da beslenme düzeninden kirliliğe yol açan maddelere kadar çok örnek veriliyor. Ancak geçmişteki değişimlere de yön verenler her zaman çok güçlü ve konum sahibi insanlar değildi. Örneğin Britanya’da sağlığa çok büyük zararları olan kurşunun benzinde kullanımının yasaklanmasına giden kampanyaya bir ev kadını olan Jill Runnette öncülük etmiş. Doğrusu işçi haklarından kadın haklarına, hatta LGBT bireylerin özgürlüklerine kadar çoğu hak arayışı, örgütlenme ve bilinçli bir mücadeleyle kazanılmış. Hiçbirinin sonucu birkaç alınmamış. Dolayısıyla sorunların daha kolay kişisel çözümleri olduğu gibi, daha sistemik ve toplumsal düzeyde ele alınmaları da gerekli. Dikkat dağınıklığı, bir birey olarak bizim eksik yanlarımızdan çok yeni teknolojilerin hayatımıza farklı öncelikleri baz alarak tasarlanması ve değişen dünyayla ilgili bir durumu ifade ediyor.

Sonuç olarak, Çalınan Dikkat belli reçeteleri alıp uygulayabileceğiniz alışılmış bir kişisel gelişim kitabı değil. Hem deneme havasında, Hari’nin dikkat sorununu ele alan keşif hikâyesini hem de bir yandan o konularda otorite konumundaki araştırmacılar ya da teknoloji şirketlerinde çalışmış insanların şahitliğini aktarıyor. Son bölümde de yazarın bu süreçte kendi uyguladıkları ve önerileri var. Şüphesiz, her birimizin farklı karakter ve kişilikleri, farklı yaşam tarzları var. Birisi için dikkatini toplamasına, verimli olmasına sebep olan şey, başkası için pek de etkili olmayabilir. Yine de bu kitap, teknik ayrıntılara ya da anlaması güç psikoloji kavramlarına girmeden sorunu kabul etmek ve anlamak için iyi bir başlangıç noktası.

Çalınan Dikkat yeni yılın ilk haftalarında iyi bir motivasyon sağladı. Hatta bir kâğıt kalem çıkarıp son bölümü okurken ben de kendi kişisel planımı yaptım. Okumanızı mutlaka tavsiye edeceğim bir kitap, bu. Hatta aylar önce dinlediğim Deniz Yüce Başarır ve Murathan Mungan’ın podcast sohbetini de yeniden dinledim; onu da öneririm. Umarım çok daha fazla insan okur ve hem kişisel hem de kolektif bir dönüşümü ateşler. Zira iklim krizinden demokrasileri bekleyen tehlikelere, dikkatimizi topladığımızda daha iyi mücadele edebileceğimiz, bizi bekleyen çok sorun var.

Notlar


[1] Johann Hari, Çalınan Dikkat - Neden Odaklanamıyoruz?, çev: Barış Engin Aksoy (İstanbul: Metis Yayınları, 2022). Kitabın girişinde, kitapta yer alan söyleşilerin kaydının kitabın internet sitesinde yer aldığı notu var. Yazar “Şu kişiyle görüşmek için, şu kadar kilometre yolculuk yaptım” gibi cümleler kuruyor sıklıkla. Deneme havasında bir kitap olduğundan pek tabii böyle şeyler yazılabilir, ama yazarın özgeçmişine bakınca bunun sebebini daha net anladım. The Independent gazetesinin yıldız bir köşe yazarıyken 2011 yılında hakkında çıkan intihal iddiaları var. Bu suçlamaları kabul etmiş ve gazetedeki işinden de olmuş. Bu hatalarıyla yüzleşmiş olacak ki, son yıllarda yazdığı araştırma kitapları, Chasing the Scream, Lost Connections [Kaybolan Bağlar - Depresyonun Gerçek Nedenleri] ve Stolen Focus [Çalınan Dikkat - Neden Odaklanamıyoruz?] kitapları için yaptığı söyleşilerin ham ses kayıtlarını açıkça internet sitelerinde yayımlamış. Güven oluşturmak için yaptığını düşünüyorum. Zaten kitabın sonunda her bölüm için referanslar da oldukça kapsamlı. Şüphe duymadan ilginizi çeken bölümler için ister ses kayıtlarını dinleyebilir, isterseniz ilgili kaynakları da okuyabilirsiniz. Metne dön.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X