Abdullah Aren Çelik, "'Çalınan Dikkat', çalınan hayat", Gazete Duvar, 24 Şubat 2023
İtalyan yazar Carlo Collodi'nin yazdığı Pinokyo isimli çocuk romanını bilmeyen yoktur. İki yüzün üzerinde dile çevrilen kitap, çocuk edebiyatının başyapıtlarından biri sayılıyor bugün. Yaşlı ve yalnız yaşayan Gepetto isminde bir marangozun can sıkıntısıyla bir kütükten yaptığı kuklanın hikâyesidir Pinokyo. Kuklaların hikâyesi oldukça eskidir, kimi kaynaklara göre ilk kez Antik Yunan’da, kimine göre Mısır’da, kimine göre Amerika’da, kimine göre de Anadolu’da ortaya çıkmıştır. Bir kuklanın nerede ortaya çıktığı önemli olmayabilir fakat bugün feyz alınan bazı fikirlerle benzerlik oluşturması açısından üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir yaratıcılıktır kuklacılık.
Kısa süre önce Metis Yayınları tarafından Johann Hari’nin Çalınan Dikkat isimli bir kitabı yayımlandı. Konusu itibarıyla ilgi çekici kitabın, ilk satırından son cümlesine kadar okurunun ilgisini ve “dikkatini” üzerinde toplamayı başardığını görüyoruz. İnsanın aklına kukla sanatı geliyor; görünmeyen bir güç hayatımızın her anını planlıyor, yönetiyor, zevklerimize karışıyor, neyi alıp neyi almayacağımıza karar veriyor; aynı duygunun, aynı düşüncenin, aynı yanılgının, aynı arzuların kölesine dönüştürüyor bizi. Sanki bir elin parmakları arasındaki iplerle hayatımız Pinokyo’nun hayatı gibi kontrol ediliyor.
Hari bunu fark etmiş olacak ki, hayatımızı yöneten, yönetirken bizi değiştiren, değiştirirken bizi kendimize bile yabancılaştıran bu kuklacının peşine düşmüş. Ortaya da Çalınan Dikkat gibi enfes bir kitap çıkmış.
Kitabın girişinde buna dair bir açıklama yapan Hari, çalışmanın zorluğu ve insanın karmaşık olması nedeniyle bu konudaki bilimsel verilerin derlenmesindeki zorluğa işaret ediyor. Dolayısıyla bunun kesin bir bilgiden ziyade çok yönlü bir veri analizi yaptığını, bilimsel bir tartışmaya kapı araladığını söylüyor. “Ne olup bittiği ve nedenleri konusunda çoğu zaman anlaşmazlık içinde bu bilim insanları. Bunun nedeni bilimin sarsak olması değil insanların çok karmaşık olması; ‘Dikkat becerimizi neler etkiliyor?’ gibi çetrefil bir soru karşısında ölçüm yapmak da çok zor. Kitabın yazımında benim için bir güçlük oluşturdu bu elbette. Ama kusursuz kanıtı bekleyecek olursak sonsuza dek bekleriz.” [1]
Hari’nin bu uyarısına rağmen kitabın etkisinde kalmamak elde değil. Yazının girişi her ne kadar bir kuklanın hikâyesiyle başlasa da, esas mesele kuklayı yöneten Gepetto gibi hayatımızı ele geçiren enformasyon sağanağının dikkatimizi paramparça etmesi ve dikkatsizliğimizden yararlanarak isteklerimize dair yeni bir davranış modeli yaratması. Tam da kuklacılık bir iş. Pek tabii ki kendiliğinden gelişen bir şey değil bu; hayatımızı kontrol eden, bizi Gepetto’nun kuklasına dönüştüren güç, neredeyse bize dair her türlü bilgiye sahip durumda. Korkulması gereken bir şey bu!
“İnsanların ne yaptığını belirleyen kurallar varsa, bunları bilmek gücün ta kendisidir.” [2]
Peki, kimden korkacağız? Kim bu gücü elinde tutan insanlar? Ya da şöyle de sorulabilir; iplerimiz kimin elinde? Telefonunuz sabahları sizi uyandırıp yalnızca bununla yetiniyorsa bu yazının konusu siz değilsiniz ve korkmanıza gerek yok. Bu yazıyı bir kenara bırakıp başka bir işle meşgul olabilirsiniz. Fakat telefonunuz sizi uykudan uyandırıp başka bir uykunun pençesine sürüklüyorsa, Çalınan Dikkat tam da size göre. Güne aynı alışkanlıkla başlayıp telefon ya da tabletinizden sıradan haberleri, gelen mesajları, paylaşılan videoları, sosyal medya paylaşımlarını, maillerinizi kontrol ederek başlıyorsanız, bunu yaparken ilginizi çeken başka şeylere yönelip zaman öldürüyorsanız “kolektif dikkat” sorunu yaşayan bir güruhun parçası olabilirsiniz. Enformatik dünyanın baş döndüren mesaj istekleri, uyarı sesleriyle bir işiniz yoksa ne bu yazı, ne de kitap ilginizi çekmeyebilir. Bilgisayar ekranı başında maillerinizi açıp kontrol ettikten sonra gereğinden fazla zaman geçirmiyorsanız korkmanız için bir neden yok. Hari’ye göre bu insanların sayısı az. Haksız değil, neredeyse yediden yetmişe herkesin hayatında ya akıllı bir telefon, ya tablet ya da bilgisayar var, üstelik Hari’nin bahsettiği bir enformasyon sağanağına maruz kalıyor. Bunun nasıl bir dikkat dağınıklığı yarattığı, insanı başka türlü bir sosyal ağın içine çekip gerçekle bağını nasıl kopardığı üzerine uzun uzun duruyor. Hari’nin kitabını okuyana kadar bu sözler abartılı bir yorum gibi gelebilir, sizi temin ederim tek bir satırında bile abartı yok. Amerika’da –New York merkezli BASEX isimli bir danışmanlık şirketi dikkat dağınıklığına dair bir araştırma yapıp gereksiz e-posta, sosyal medya kullanımının günlük çalışmaya etkisini inceleyen bir rapor yayınlıyor. Sonuç inanılmaz: Günlük yüzde 28’lik bir iş kaybı ve yılda 650 milyar doları bulan ekonomik bir kayıp.
“Çünkü ekonomik sistemimiz insanları uykudan yoksun bırakmaya bağımlı hale gelmiş durumda. Bunun dikkat becerisinde yarattığı arızalar ikincil bir zarar sadece. Ticaretin bedeli. Bu noktanın ne kadar önemli olduğunu bu kitabı yazmayı bitirdikten sonra anladım ancak.” [3]
Bizde insanın yaşamı değil de ait olduğu şey değerli olduğu için, zamanı da birey üzerinden değil aidiyeti üzerinden ölçüyoruz. Dolayısıyla bireyin zamanını parayla ölçmek bizde henüz yerleşen bir düşünce değil, yani Amerikalılar kadar yeterince kapitalistleşemedik. Şüphesiz en değerli şeyin zaman olduğunu bilseydik, dikkat becerimize yönelen her şeye karşı bir savunmamız olurdu belki de. “Dikkat dağınıklığı benim için önemli, çünkü hayatta zamandan başka bir şeyimiz yok. …Ama insanlar bir şekilde burada saatler kaybediyor.” [4] Hari zamanın elimizden nasıl alındığını bir hikâyeci edasıyla, gündelik hayattan örneklerle uzun uzun anlatıyor kitapta.
Wachowski Biraderler'in senaryosunu yazıp yönettiği 1999 yapımı "Matrix" filmini bilmeyen yoktur. İlk filmde akıllardan gitmeyen bir sahne vardır. Morpheus, Neo’ya kırmızı ve mavi haplardan birisini seçmesini istediğinde, aralarında şöyle bir diyalog geçer:
“…Bir köle olduğun gerçeği Neo. Sen de herkes gibi bir köle olarak doğdun. Dokunamadığın tadamadığın ya da koklayamadığın bir hapishanedesin, beyninin içi bir hapishane. Ne yazık ki matrixin ne olduğu kimseye anlatılamaz, bunu kendin görmek zorundasın. Bu senin son şansın, bundan sonra, bir geri dönüş olmayacak. Mavi hapı alırsan bu hikâye sona erer, yatağında uyanırsın ve istediğin her neyse ona inanırsın, kırmızı hapı alırsan harikalar diyarında kalırsın. Ben de sana tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm. Unutma! Sana vadettiğim tek şey gerçek, fazlası değil...” [5]
Çalınan Dikkat, "Matrix"te yaratılan hapishanenin bir benzerinden bahsediyor sanki. Neredeyse her anımız, dijital dünya ile ilişkimizin tamamı neredeyse bu ikilemle geçiyor. Fakat dürtülerimizi, isteklerimizi, neyi arzuladığımızı bilen bu kuklacılar, bize ait kişisel bir veri tabanı yarattıkları için, aklımızı çelmek için oldukça avantajlı durumda olduklarını bilmek gerekiyor. Yani iplerimiz bize dair algoritmaları depolayan bu dijital şirketlerin elinde. Dolayısıyla hayatımızı da onlar yönetiyor. Kim mi bu insanlar? Dünyanın en ileri teknolojilerinin yaratıldığı Silikon Vadisi’nde yaşayan, Google, Apple, Facebook, Instagram, Twitter ve benzeri yapay zekâ yaratıcısı zeki çocuklar tabii ki. Yönetmek için önce dikkatinizi dağıtmaları, sonra sizi yönetmeleri gerekiyor. Peki, bunu nasıl yapıyorlar? Cevabı Google’ın CEO'su veriyor: “Facebook’ta, Snapchat’te, Twitter’da her mesaj gönderdiğinizde ya da durum güncellemesi yaptığınızda, Google’da yaptığınız her aramada söylediğiniz her şey taranıyor, tasnif ediliyor ve depolanıyor. Bu şirketler sizi hedef almak isteyen reklamcılara satmak üzere profilinizi çıkarıyorlar. Örneğin 2014’ten bu yana, Gmail kullandığınızda Google’ın otomatik sistemleri tüm özel yazışmalarınızı tarayıp size özgü bir ‘reklam profili’ oluşturuyor. Mesela annenize e-posta gönderip bebek bezi almanız gerektiğini söylediğinizde Gmail bir bebeğiniz olduğunu anlıyor ve size bebek ürünlerine ilişkin reklamlar göndermeye başlıyor.” [6]
Dijital dünyanın ilk hedefi zamanınızı kontrol etmek. Ne zaman uyuyacağınıza, ne zaman uyanacağınıza onlar karar veriyor mesela. Hari bu süreci şöyle anlatıyor: “Tükenmenin eşiğine gelmiştim. Otuz dokuz yaşındaydım ve hiç tatil yapmamıştım. Daha üretken bir yazar olacağım diye, uyanık olduğum her saati enformasyon sağanağı altında geçiriyordum; ciğerleri ezme haline gelsin diye sanayi çiftliklerinde zorla şişmanlatılan kazlar gibi yaşadığımı düşünmeye başladım.” [7]
Kitap, bir korku imparatorluğunda yaşadığımız duygusu yaratabilir. Aksine amacı dikkat dağınıklığına neden olan problemi ortaya koymak, kolektif aklı zehirleyen enformasyon bombardımanına karşı bir çözüm bulmaktır. Hari bunun için sorunun kalbinde yer alan pek çok isimle konuşup bir çözüm bulmaya çalışıyor. Konuştuğu kişiler aynı zamanda var olan problemin de yaratıcıları. Tuhaf bir durum. Kim bunlar? Google’ın, Apple’ın, Facebook’un, Twitter’ın, Instagram’ın, TikTok’un yazılım uzmanları, yani yaratıcıları. Teknoloji devleri dikkatimizi yönetecek kadar yakınlar bize, ne istediğimizi, neyi arzuladığımızı, neyi tüketmemiz gerektiğini biliyorlar. Hari’ye göre bundan hem teknoloji devleri hem de buna izin veren insanlar sorumlu.
Nasıl ki enformatik saldırı kolektif dikkatimizi dağıtıp uyku saatlerimizi azalttıysa, zaaflarımızı manipüle edip bizi aynı arzuların kölesi yaptıysa, stres nedeniyle aynı kaygılı dünyanın parçası kıldıysa, enerjimizi günden güne tüketip dikkatimizi paramparça ettiyse tamir etmesi de aynı ölçüde mümkün. Hari bu noktada pek çok çözüm önerisinde bulunuyor, dikkat çekici olanıysa şu: Çözüm bireysel değil kolektif, kişinin kendini değiştirmesiyle değil toptan bir değişimle mümkün.
Korkarım buna karar vermezsek, Pinokyo’nun insan olmayı isteyen dualarından öteye geçmeyecek hayatımız. Çünkü bu halimizle bir tahta kukladan farkımız yok. Kendinize bir iyilik yapın; bir süreliğine de olsa telefonlarınızı, tabletlerinizi, bilgisayarınızı kapatıp bu kitabın anlattıklarına kulak verin, pişman olmayacaksınız.
Notlar
[1] Johann Hari, Çalınan Dikkat, Çev. Barış Engin Aksoy, S. 23, Metis Yayınları, 1 Baskı, İstanbul. Metne dön.
[2] Johann Hari, Çalınan Dikkat, Çev. Barış Engin Aksoy, S. 113, Metis Yayınları, 1 Baskı, İstanbul. Metne dön.
[3] a.g.e. S. 82 Metne dön.
[4] Johann Hari, Çalınan Dikkat, Çev. Barış Engin Aksoy, S. 118, Metis Yayınları, 1 Baskı, İstanbul. Metne dön.
[5] https://www.netflix.com/tr/title/20557937 Metne dön.
[6] a.g.e. S. 128 Metne dön.
[7] Johann Hari, Çalınan Dikkat, Çev. Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, S. 31, 1. Baskı, İstanbul. Metne dön.