| ISBN13 978-605-316-264-3 | 13.5 x 21.5 cm, 432 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Giriş, İstanbul’u Metropol Olarak Anlatmak, s. 16-18 Bu kitabın amaçlarından biri İstanbul’un özgüllüğü ve benzersizliği üzerindeki ısrarı bir süre için ve yer yer unutmak. Ya da onu, her metropol kadar benzersiz ve özgül olduğunu eksen alarak yorumlamak. Dolayısıyla onu sadece birkaç tartışma başlığıyla sınırlı kalıp, modern bir metropol olarak dünya-tarihsel bir bütünün içine yerleştirmek ve metropoller tarihinin olağan bir katılımcısı olarak kuramsallaştırmak. Hem Türkiye’de hem de dışarıda çoğu zaman böyle yapılmadığını söylemek iddialı olmayacaktır. Türkiye dışından İstanbul’a bakanlar onu modern metropoller tarihinin en heyecan verici katılımcıları arasında saymazlar. Londra, Viyana, Berlin, Paris, New York, Tokyo vb. metropolleşme anlatılarının ve kuramsal açıklamalarının gözde kentleridir. Onlar hakkında yazılanlar alana ilişkin literatürün başyapıtları arasındadır. Konuyla uzaktan ilgilenenlerin bile en azından adını bildiği Harvey’in Paris’i, [1] Schorske’nin Viyana’sı [2] çağ açıcı önemdedir. Seidensticker Tokyo’nun bir erken modern popüler kültür haritasını çıkarır. [3] Banham Los Angeles’ın bir mimari topografyasını çizer. [4] Berlin üzerine geniş bir yazın birikimi vardır. Marshall Berman moderniteyi Petersburg’dan New York’a birkaç metropol üzerinden anlatır. [5] Kategorik / tematik metropoliten değerlendirmelerde de durum değişmez. O ne bir koloni kentidir, ne de koloni kuran “merkez”in malıdır. Ne Kalküta ne de Londra’dır. Veya örneğin, erken modern bir liman olarak bile yorumlanmaz. 19. yüzyıl dünya limanlarının buhar çağındaki tırmanışının toplu bir tarihi olan John Darwin’in Port Cities’inde [6] İstanbul’a doğrudan tek satırlık bir gönderme bile yoktur. Başka benzer yayınlarda da İstanbul dünya genelinde veya onun genişçe bir kesiminde olup bitenlerin erken bir örneği olmak bir yana, katılımcısı olarak dahi anlatılmaz. Araştırmacının araştırmaya değer bulduğu hiçbir dünya-tarihsel başlık İstanbul’u eksen almaz. Constantinus tarafından kuruluşundan (MS 330) beri yeryüzünün hep en büyük ve önemli kentlerinden bir olagelmiş bu metropol daima “yalnız bir dev”dir. Historiyografik çalışmalarda dünya metropoller tarihinin aktörlerinden biri haline gelemez. Hiçbir mesele İstanbul’la örneklenmez, İstanbul’dan örneklenmez. Ama İstanbul geniş bir historiyografik literatürde salt kendisi olarak yazılır. Kuşkusuz Türkiye’ye yönelik psikososyal kuşkular, hem Türkler hem de yabancılar için İstanbul’u bir başarı öyküsü olarak yazmayı engeller. Ayrıca Türkçe İstanbul’u görmenin önünde ciddi bir bariyer oluşturur. Örneğin Huyssen 19.-20. yüzyıl dönümündeki bir grup Avrupa kenti hakkında yazılmış kısa metinleri yorumladığı Miniature Metropolis’inde [7] Ahmet Rasim’in “Şehir Mektupları”nın çok uygun bir katılımcı olacağının farkında olmayacaktır. Ancak İstanbul sadece dil engeli nedeniyle görmezden gelinmez. Historiyografik olarak da geleneksel önem hiyerarşilerine takılır. Sözgelimi, Antikite’nin Atina ve Roma gibi altın çağlarını temsil etmez. Venedik gibi Ortaçağ’ın yıldızı değildir. Floransa gibi Rönesans’ın beşiği sayılmamıştır. Paris gibi “modernliğin başkenti” olarak kutsanmayacaktır. İstanbul, uzun süre bir yıkılış olarak yorumlanmış Geç Antikite’de doğar. Bir Osmanlı payitahtı, giderek bir imparatorluk harabesi ve sonra da gerikalmış bir gecekondulu, dolmuşlu, işportalı büyük kent olur. [8] Metropoliten İstanbul’u genelden özele doğru gelip sadece korku mekânı olarak anlatmak denenince de elde geniş bir akademik araştırma birikiminin olmadığı görülür. Ancak bu mesele dünyanın başka kentleri için de epey dar ölçekli olarak ele alınmıştır. Konuyu mimarlık kuramı bağlamında çok ağırlıklı biçimde son onyılların reel ve kurgusal asayiş korkuları çerçevesinde incelemek ve kapalı / güvenlikli sitelerle AVM’leri korkunun sonuç-ürünleri şeklinde yorumlanmak yeğlenir gibidir. [9] Oysa metropoliten korkunun bu tür “doğrudan” mimari çıktılarından çok daha geniş mekânsal tezahürleri bulunuyor. Bu kitapta hedef, İstanbul’un metropoliten korkular alanını olabildiğince geniş bir tekinsizlik kaygıları ve sonuçları dizisi olarak tartışmaktır. Bu akademik yaklaşımın yaygın olduğu ileri sürülemez. İstanbul dünya gündemini 18. yüzyıldan itibaren uzun bir süre Osmanlıların elinde kalıp kalmayacağı bile kuşkulu görülen bir sorun noktası olarak meşgul eder; bir modernite odağı olarak değil. Buraya Osmanlı dışından ve içinden bakanlar için İstanbul öncelikle bir siyasal mekândır; metropoliten mekân kimliği edinemez. İstanbul’un metropolleşme bağlamında kendisinden daha kalabalık çoğu büyük kent kadar heyecan verici olduğu belli ki düşünülmez. Ya yukarıda belirtildiği şekilde uluslararası siyasal çatışmalarda piyon şeklinde yorumlanan bir mekândır, veya genellikle konuya ilişkin çalışmalarda her zaman açıkça ifade edilmese de, dünya genelindeki değişimleri geriden faz farkıyla izleyen bir takipçidir. Onun modern tarihi hep ötekilere yetişmeye çalışan olarak kuramsallaştırılır. İnanç odur ki modernleşme ve metropolleşme başka coğrafyalarda gündeme gelmiş, yol almıştır; İstanbul ise onlar gibi olmaya çabalar durur. Bunu, “İstanbul’un modern tarihini gecikmişlik psikozu içinde kavramak” diye niteleyeceğim. Gecikme paranoyasının başka uzanımları da var. Örneğin Türk popüler kültüründe İstanbul’da yanlış olanları teşhis etme çabası neredeyse ana düşünce eksenini tanımlar: “Öteki”nde doğru olan burada yanlış oluyordur. Doğru ve yanlış gibi tanımların dışına çıkıp bu metropolü kendisi olarak anlatma çabası en hafif deyişle istisnai bir akademik yaklaşımdır. Notlar [1] David Harvey, Paris, Capital of Modernity, Routledge, Londra, ilk basım 2003. Metne dön. [2] Carl E. Schorske, Fin-de-Siécle Vienna: Politics and Culture, Alfred A. Knopf, New York, ilk basım 1980. Metne dön. [3] Edward Seidensticker, Low City, High City: Tokyo from Edo to the Earthquake: How the Shogun’s Ancient Capital Became a Great Modern City, 1867-1923, Harvard University Press, Cambridge, Mass., 1991. Metne dön. [4] Reyner Banham, Los Angeles: The Architecture of Four Ecologies, Allen Lane, Londra, ilk basım 1971. Metne dön. [5] Marshall Berman, All That Is Solid Melts into Air: The Experience of Modernity, Simon & Schuster, New York, 1981; Türkçesi: Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, çev. Ümit Altuğ ve Bülent Peker, İletişim, İstanbul, 2004. Metne dön. [6] John Darwin, Unlocking the World: Port Cities and Globalization in the Age of Steam, 1830-1930, Allen Lane, Londra, 2020. Metne dön. [7] Andreas Huyssen, Miniature Metropolis Literature in an Age of Photography and Film, Harvard University Press, Cambridge ve Londra, 2015. Metne dön. [8] Örneğin şu kitap büyük ölçüde Ankara’yı ve özellikle de İstanbul’u gerikalmışlık bağlamında ele alır: İlhan Tekeli, Yiğit Gülöksüz, Tarık Okyay, Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir, Cem, İstanbul, ilk basım 1976. Metne dön. [9] Şu kitap epey erkenci bir çalışmadır ve sonraki yaklaşımlar da onun korku repertuvarını genişletmez: Nan Ellin (haz.), Architecture of Fear, Princeton Architectural Press, ilk basım 1997. Metne dön.
|