Vecdi Demir, "Edward Said'in 'Kültür ve Emperyalizm'i bize neler anlatıyor?", Gazete Duvar, 14 Mayıs 2021
Karşılaştırmalı edebiyat profesörü olan ve doktorasını, kendisi gibi sürgün ve ‘öteki’ bir dilde, İngilizcede yazma deneyimleriyle öne çıkmış modern romancı Joseph Conrad üstüne yazan Edward Said’in hemen hemen bütün kitaplarında edebi metin incelemeleri ve bu incelemelerde göz ardı edilmeyecek türden edebi eleştiri modelleri göz alıcı bir biçimde yer alır. Gerek 'Şarkiyatçılık'ta gerekse yeni basımını elimizde tuttuğumuz Kültür ve Emperyalizm'de tahakküm biçimlerini, emperyalizmin işleyiş tarzını, Batı kanonunda tutunmuş edebi metinler üzerinden, Said kendine has bir metodolojiyle tartışmaya açar.
Mesela Kültür ve Emperyalizm'de Jane Austen'ın ilk baskısı 1814’te yapılmış 'Mansfield Park' romanını tartıştığı ‘Jane Austen ve İmparatorluk’ bölümü, önerdiği kontrapuantal okuma modeliyle sıradışı bir örnektir. George M. Wilson’ın Philosophy and Literature’a yazdığı ‘Edward Said on Contrapuntal Reading’ adlı makalesinde açıkladığı gibi kontrapuantal okumayı, metnin arkasına gizlenmiş, bir şekilde ima edilmiş ya da gözden kaçmış örüntüleri keşfetme yoluyla, alternatif bir açıklama getirme metodu olarak tanımlamak mümkün. Açıktır ki kontrapuantal okuma, metnin abartıcılığını veya yanlış yönlendirmelerini sökerek, nihai kertede metnin hiç de masum olmadığını ortaya koyar. Metnin arkasına gizlenmiş belirli anlamların yüzü kontrapuantal okumayla aralandığında, gerçekte yüzeyde farkına varamayacağımız pek çok işaretin perdeye yansıyacağı görülecektir. [1]
Aslında kontrapuantal okumanın, Slavoj Zizek’ın 'yamuk bakma' metaforuyla anlattığı hakikatin alternatif bir perspektif aracılığıyla ele geçirilmesine karşılık geldiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla, Edward Said’e göre yazar metni ne denli kapalı hale getirmiş veya bazı detayları çarpıtmak istemiş olursa olsun, kontrapuantal okumada metnin bizatihi kendisi, taşıdığı potansiyel dolayısıyla bize sırlarını açar. Wilson da aktarıyor ya, Said gerçekte kontrapuantal okumanın teorik açıklamasına girişmemiştir hiçbir yerde fakat 'Kültür ve Emperyalizm'de Jane Austen'ın 'Mansfield Park' romanına uyguladığı şekliyle bu modelin pratiğini göstermiştir. Peki Austen'ın 'Mansfield Park'ında kontrapuantal okumanın yüzeye çıkaracağı/çıkardığı sırlar nedir?
Bazen eleştiri çalışmalarının tıkandığı, bir örnek değerlendirmelerin piyasayı boğduğu zamanlarda Said’inki gibi okumalar yeni bir ruh üfler. Said'in, Jane Austen, İngiliz romanı, Viktorya ahlakı vs. klişeler etrafında dönen eleştiri duvarını, durun bakalım, gözden kaçırdığımız bir şey var diyerek yerle bir ettiği bir metindir bu okuma.
'Mansfield Park', standart eleştirel okumalarda İngiliz ahlaki değerlerinin 19. yüzyılda Britanya içinde Berthram ailesi üzerinden nasıl örgütlendiğiyle ilişkilendirilmiştir hep. Bu ahlaki sistem, adına Mansfield Park denen özel bir mülkün içinde, mülkün sahibi Sir Thomas Bertram’ın ailesi yoluyla kurguya dahil edilmiştir. Thomas Bertram’ın malikanesinin giderleri Karayip Denizi’nde yer alan Antigua Adası'ndaki plantasyonun gelirlerinden karşılanmaktadır. Bu malikane, romandaki olay örgüsünün gerçekleştiği ana mekândır. Antigua’daki Sir Thomas’ın şeker plantasyonu, köle emeğiyle artı değer üreten ve metropolün şeker ihtiyacını karşılayan bir yer olmakla birlikte Austen’ın romanında sadece birkaç göndermeyle anılır. İngiltere’nin Karayip Adaları’ndaki emperyal siyaseti Said’e göre Austen tarafından bilinmekle birlikte, romanın içindeki bu ‘görmezden gelme’, Antigua’yı ve kölelik olgusunu, sanki hiçbir ehemmiyeti yokmuş gibi sessizliğe havale etme, üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundur. Buna göre Antigua’daki plantasyon, köle emeği üstüne kurulmuş bir ekonomik sistemi sürekli beslemekte ve ürettiği refahtan sadece İngiliz asilzadeler yararlanmaktadır. Jane Austen, bütün bunları bilmesine rağmen Antigua’dan sağlanan muazzam refahın ürünü Mansfield’ın sadece ‘iç’ini bize anlatmakta fakat bu zengin malikanenin hangi sömürü formu sayesinde ayakta kaldığına şaşırtıcı bir biçimde kayıtsız kalmaktadır. Yani burada metropol İngiltere’sinde, örneğin Karayipler’deki İngiliz sömürgeleri hakkında Austen’ın herhangi bir referansı yoktur. Said bu makalede Jane Austen’ın Karayipler’den İngiltere’ye akan muazzam servetin kölelik kaynaklı oluşuna neden kayıtsız kaldığını sorgulamaktadır. Zira tarihçi Martin Meredith’in yazdığı gibi, bilhassa 1791 ile 1800 tarihleri arasında Britanya gemileri Atlantik’e 1340 sefer düzenlemiş ve yaklaşık 400 bin köle taşımışlardır. 1801 ile 1807’de taşınan köle sayısı 266 bin iken nihayet 1820’de 850 bin gibi korkunç bir rakama yükselecektir. Meredith açıkça söylüyor: “Köle ticareti [bu dönemde] Britanya’nın en kârlı işi olarak ön plandadır.” [2]
'Mansfield Park'ta Jane Austen’ın çizdiği Sir Thomas portresi aracılığıyla Edward Said, hem denizaşırı plantasyonlardaki İngiliz emperyal politikası hem de ülke içinde, nisbi anlamda aynı portrenin Mansfield Park’ı nasıl yönettiği hakkında çarpıcı bir yorumda bulunur: “Mansfield Park’ı elde tutmanın ve yönetmenin kaçınılmaz demesek de yakın bağlantı içinde bir emperyal mülkü elde tutup yönetmek olduğunu açık bir biçimde görmektir. Birindeki evcil huzuru ve çekici uyumu sağlama bağlayan şey, diğerinin üretkenliği ve kurallı disiplinidir.” [3] Romanın odağındaki Mansfield Park’ın sahibi Sir Thomas örneğin Antigua’da hiçbir zaman resmedilmemekte, sadece İngiltere’ye daha doğrusu malikaneye geldiğinde kurguya dahil olmaktadır.
Austen her ne kadar 'Mansfield Park'ta, ‘dış dünyaya sınırlı sayıdaki gönderme’ yapsa da mülkün görkeminde (Austen söz konusu ‘görkem’i, romanın başkişisi Fanny’nin gözünden aktarır) ve lüksün arka planında Antigua’daki plantasyonun varlığı yatmaktadır. Said şöyle devam ediyor: “Austen’a göre bizim, İngilizlere ait olan yer (örneğin, Mansfield Park) ne denli yalıtılmış ve tek başına olursa olsun, denizaşırı destek gerektirdiği sonucu çıkarmamız gerekiyor. Sir Thomas’ın Karayipler’deki mülkünün- 1830’lara kadar kaldırılmamış olan- köle emeğiyle yürütülen bir şeker plantasyonu olması gerekir. Bunlar ölü tarihsel olgular olmayıp Austen’ın mutlaka bildiği gibi açık tarihsel gerçekliklerdir”
Edward Said, Jane Austen’ın neden sınırlı göndermelerle Antigua’yı geçiştirdiği veya neden sadece Mansfield Park’ı kurgunun odağına aldığına değinmiyor. Fakat kontrapuantal okumadan çıkacak kritik avantajı Austen’ın sağladığını önemle vurguluyor: “Austen, tüm bunları metnin açıklamasına katma işini okuyucusuna bırakmaktadır.”
Said’in Kültür ve Emperyalizm kitabı çıkınca Michael Gorra New York Times Book Review’da ‘Mansfield Parktaki Faturaları Kim Ödedi’ başlıklı çarpıcı bir makale yayımladı. Gorra’ya göre Said’in kitabının 'Mansfield Park'ı ele aldığı bölümü Kültür ve Emperyalizm'in en iyi bölümleri arasında idi. Romanın 1998 yılında Norton’dan çıkan baskısında ise Katie Trumpener’ın yazdığı önsözde bir kez daha Austen’ın kölelik meselesine neden kayıtsız kaldığı tartışıldı. Trumpener’e göre roman halihazırda kolonyalizm bağlamında yeniden okunur hale gelmiştir;- hem de Fransız Devrimi, köleliğinin kaldırılması ve Karayipler’deki kalkışma ile ilişkilendirilerek.
Öte yandan Miramax tarafından 1999 yılında çekilen ve Patricia Rozema’nın yazıp yönettiği "Mansfield Park" filmi bu kolonyalizm temasına daha fazla eğildi. Filmin açılış sahnesinde bir köle gemisinin Antigua limanına demir attığını görürüz. June Storrock ise romanın 2001’deki Broadview baskına yazdığı girişte Sir Thomas Bertram’ın kişiliğine odaklanarak, onun Antigua’daki kölelerine nasıl davranıyorsa malikanedeki kadınlara da aynı şekilde davrandığını ileri sürer.
Emperyalizmin stratejileri, kolonyalist-postkolonyalist edebiyat eleştirisi ve kapitalist temsillerin edebiyat metinlerinde nasıl keşfedileceği konusuna ilgi duyanların Necmiye Alpay’ın mükemmel çevirisiyle yayımlanan Kültür ve Emperyalizm'den epey yararlanacakları şüphe götürmez.
Notlar
[1] George M. Wilson, ‘Edward Said on Contrapuntal Reading’, Philosophy and Literature, Cilt, 18, S.2, Ekim-1994, s.265: “Yapılacak işlem metinde sessiz bırakılmış, marjinalleştirilmiş ideolojik temsillerin neler olduğunu vurgulamaya, açmaya ve onlara ses vermektir” Metne dön.
[2] Martin Meredith, The Fortunes of Africa A 5000-Year History of Wealth, Greed, and Endeavor, Simon & Schuster Ltd, 2005, New York, s.265 Metne dön.
[3] Edward Said, Kültür ve Emperyalizm, (çev: Necmiye Alpay), Metis Yayınları, İstanbul, 2021 Metne dön.