Okurken Ne Görürüz? Özgün adı: What We See When We Read Çeviri: Özde Duygu Gürkan Yayıma Hazırlayan: Semih Sökmen Grafik Uygulama: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Kasım 2015 | 2. Basım: Ocak 2016 |
Edebi eserlerdeki betimlemeleri okuduğumuzda zihnimizde ne canlanır? Yazarın hayal ettikleriyle bizim hayal ettiklerimiz örtüşür mü, yoksa tamamen kendimize özgü karakterler/mekânlar mı yaratırız? Betimlemeler hiçbir zaman eksiksiz değildir, mutlaka atlanan detaylar kalır. Bu boşlukları nasıl doldururuz? Dahası, betimlemeler bazen peyderpey gelir; sözgelimi bir karakterin boyuna posuna dair bilgi edindikten yirmi sayfa sonra öğreniriz göz rengini ve biçimini. Peki o arada gözlere ne olur? Karakterimiz gözsüz mü idare eder? Aslen kitap tasarımcısı ve aynı zamanda sıkı bir edebiyat okuru olan Peter Mendelsund, yönelttiği bu ve benzeri sorularla, okurken zihnimizde olup bitenleri daha detaylı düşünmeye çağırıyor bizi. Okuduklarımızın zihnimizde nasıl işlendiğini, görselliğin bu süreçte nasıl bir rol oynadığını irdeliyor. Bunu yaparken de hem Batı edebiyatının önemli eserlerinden hem de esprili ve yaratıcı görsellerden faydalanıyor. Okumakla zihinde canlandırmak arasındaki incelikli ilişkiyi son derece özgün bir şekilde ele alan bu kitap, okuma deneyiminin kendisinin de en az okunan eserler kadar ilgi çekici ve üzerinde düşünmeye değer olduğunu gösteriyor bizlere. | İÇİNDEKİLER |
"Zihinde Canlandırma"yı Zihinde Canlandırmak Kurmacalar Başlangıçlar Zaman Canlılık Performans Eskiz Çizmek Beceri Birlikte Yaratmak Haritalar ve Kurallar Soyutlamalar Gözler, Optik Görüş ve Araçlar Bellek ve Fantazi Sinestezi İmleyenler İnanç Modeller Parça ve Bütün Bulanık
| OKUMA PARÇASI |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Yasemin Çongar, "Sizin Anna Karenina’nız kime benziyor?", Kitap Zamanı, 9 Aralık 2015 Doksan yaşına basan John Berger, dönemi için devrimci nitelikteki gözlemleriyle birkaç kuşağın sanata ve kendine bakışını etkileyen o kitabı yazalı kırk üç yıl olmuş. Şu anda Görme Biçimleri elimin altında değil ama Berger’ın, metnin daha başında, görmenin kelimelerden evvel gelmesinden yola çıkarak, imgelerin edebiyattan daha keskin, daha zengin olduğunu savunduğunu çok iyi hatırlıyorum. Hatırlıyorum, çünkü imgelerin kelimeleri aşan kudretine hiçbir zaman büsbütün kâni olmadım ben. Berger’a en fazla hak verdiğim zamanlarda, mesela kızım ufacık bir bebekken ve kelimeler onun için hemen hiçbir şey, görmek ise hemen her şeyken bile müzmin bir “acaba” içimde kımıldadı durdu. Hayatımızın başlangıcında gördüklerimizin hafızamızda yer etmemesinde onları kelimeler eşliğinde görmeyişimizin payı olduğunu düşündüm hep. Sadece ifade etmeyi değil, anlamayı ve an... Devamını görmek için bkz. | |
Semih Gümüş, "Okumak denen hikâye", Radikal Kitap, 11 Aralık 2015 Yaratıcı yazar, yazdığı kurmaca metne verdiği anlamların okurlarca da anlaşılmasını bekler. Bazen doğrudan söylemediği ama yazınsal dilin çok-anlam üreten doğasınca üretilmiş anlamların bulunması, onu mutlu eder. Peter Mendelsund, Okurken Ne Görürüz? kitabında, “okumak denen hikâye”nin bütün açılardan nasıl göründüğünü, daha doğrusu nasıl görünebileceğini çözümlüyor. Okuma ediminin yaratıcılığına ve bunun hiçbir zaman eskimeyen hikâyesine bu denli değer veren bir yazar tanımak da benim için mutluluk. Mendelsund, yaratıcı yazarlık atölyesinde yıllardır adını en çok andığım roman kahramanıyla başlıyor kitabına: Anna Karenina. Sonra soruyor: Romanı okumuş olanlardan, Anna’yı tarif etmelerini isteseydik nasıl anlatırlardı? Benim yanıtım belli: Anna çok güzel bir kadındı. En çok söylenecek söz de bu olurdu. Gerçekten o kadar emin miyiz? Anna Karenin... Devamını görmek için bkz. | |
Gülenay Börekçi, "Anna Karenina’nın bıyıkları", Habertürk, 19 Aralık 2015 Anna Karenina’yla ilk karşılaşmamın dikkat çekici bir yanı yoktu. Romandan değil, karakterden bahsediyorum. Anna ne çok baştan çıkarıcı bir kadındı, ne de öyle aman aman güzeldi. Tombuldu mesela, ayva tüyü bıyıkları vardı ve yazar bunları bize peşinen bildiriyordu. Öte yandan görünüşüne dair her şeyi bildiğimi iddia edemem. En basiti dört ciltlik romanın hiçbir yerinde burnunun neye benzediği söylenmiyordu. Gerçi kimin umurunda! Sorsalar, Anna’nın çok güzel ve cazibeli bir kadın olduğunu söylerdim. Bugün sorsanız, cevabım aynı olur. ‘Neden?’ diye sorabilirsiniz. Bence Anna’yı büyüleyici kılan tek tek sıradan denebilecek parçaları değil, yaratıcısı Tolstoy’un ona biçtiği kaderdi. Başka bir deyişle tutkuları, sıradanlıkları, arzuları, hayal kırıklıkları, seçimleri, verdiği tepkiler, sorduğu-sormadığı sorular, yaptığıyapmadığı şeyler, romandaki öteki karakterlerin onunla örtüşen veya çelişen ... Devamını görmek için bkz. | |
Emek Erez, "Okumak: hayal, bellek, geçmiş, deneyim", Mesele Dergisi, Ocak 2016 Okuma deneyimine dair çok şey söylenebilir. Okumayı belirleyen sebepler var mıdır? Okuma edimi öylesine bir şey midir yoksa farklı zihinsel süreçler içerir mi? Okuduğumuz bir kitabın karakterini nasıl hayal ederiz? Bu hayaller herkeste aynı olabilir mi? Okuma eylemi evrensel bir süreç mi içerir? Okumaya dair bu ve buna benzer pek soru üretebiliriz sanıyorum. Geçtiğimiz günlere Metis tarafından basılan, Peter Mendelsund’un Okurken Ne Görürüz? adlı kitabı da böyle sorulara yanıt arayan, okuyarak okuma üzerine düşünmemizi sağlayan bir kitap. Kitap bize okumanın öylesine sıradan bir pratik olmadığını hatırlatırken, cevap aradığı sorularla kendi okuma deneyimizi karşılaştırma fırsatı da sunuyor. Mendelsund ilk başta okumanın zihinde canlandırılan hikayesi üzerinde duruyor. Bu konuyu Tolstoy’un Anna Kareninası üzerinden örnekliyor. O, yazarların karakterlere dair tüm ayrıntı... Devamını görmek için bkz. | |
Irmak Zileli, "Yazılan mı esas, okunan mı?", Sabitfikir, 12 Ocak 2016 Okurken Ne Görürüz?, iktidarı yazarın elinden alıyor. Dahası, merkeze okuru yerleştirip esas olanın yazılan değil, okunan olduğunu söylüyor. Dünya büyük bir gürültü içinde dönüp duruyor. Algılarımızı dört açıp olan biteni kavramaya, düşmemeye çalışıyoruz. Maruz kaldığımız uyaranlar dünyayı kavramamız için bir tür malzeme olmakla birlikte, onları oldukları gibi bünyemize alamıyoruz. Bazı filtreler geliştirme ihtiyacı duyuyoruz. Bu filtreler gürültüyü çerçöpünden ayıklayarak anlamamıza yardımcı oluyor, hem de gürültüden zarar görmemizi engelliyor. Öte yandan yeryüzünün pek de okunaklı bir yer olmadığını biliyoruz. Buna rağmen edebiyatın onu okunaklı kılmak gibi bir işlevi ve görevi var mı? Yazar bu kudrete sahip mi? Yazarın, okuruna bilinç aktaran bir misyoner olduğunu söyleyenler pek kalmadıysa da, okurla arasında belli bir hiyerarşinin var olduğu fikri alttan alta... Devamını görmek için bkz. | |
Adalet Çavdar, "Yazar ile Okur Arasında", Remzi Kitap Gazetesi, Şubat 2016 Çoğumuz kocaman bir kalabalığın içerisinde hiçbir zaman yetmeyen zamanla yarışarak yaşamaya çalışıyoruz. Bir parça sükûnet için çekildiğimiz köşelerimizde yaşadığımız günü gözden geçirirken birçok şeyi unutuyoruz, unutmayı seçiyoruz. Ayrıntılarda gizli hikâyeleri eleyip toplamın anlamını tutuyoruz aklımızda. Kurduğumuz cümlelere aklımızda dolanan sözcüklerin bir kısmını koyamayıp kendi iç sesimizle büyüyoruz/yaşlanıyoruz. Bütün bunlar olurken aklımız alıyorsa, zaman bulabiliyorsak ve seviyorsak okuyoruz. İnsanın yaşamadan hayalini kurduğu, herhangi bir şekilde aklından geçirdiği şeylerin de anısı olduğunu nasıl kabul ediyorsak okuduğumuz kitapların içinde yaşayan kahramanlar da artık bizim hayatımızın bir yerinde varlıklarını sürdürüyorlar. Birinin ömrü diğerlerinin hafızasında yaşadığı kadar değil miydi zaten? Peter Mendelsund’un yazdığı Metis Yayınları tarafından Özde Duygu Gürka... Devamını görmek için bkz. | |
Nalân Mahsereci, "Okurken (zihnimizde) ne görürüz?", Bilim ve Gelecek Kitapçıl, Nisan 2016 Bu yazıyı, kendi zihninize bakmakta kullanacağınız bir gözlem yönergesi olarak da okuyabilirsiniz; bilincin kendini incelemesi ne kadar mümkünse tabii. Okurları üzerinde bu etkiyi yaratan bir kitabın izini süreceğiz çünkü. Bir an gözlerinizi kapayarak, okuyan birini hayalinizde canlandırabilir misiniz?.. Zihninize odaklanalım: Erkek mi, kadın mı; ne giymiş, nasıl oturuyor, yoksa ayakta mı? Gözleri ne renk, saçları nasıl? Ne okuduğunu görebiliyor musunuz? Nerede okuduğunu? Sahne ne kadar ayrıntılı? Peki, okurun zihnine zumlayabiliyor musunuz? Zihninde neler canlanıyor olabileceğini, zihninizde canlandırabiliyor musunuz? Peter Mendelsund sıkı bir okur. Felsefe ve edebiyat eğitimi almış bir kitap tasarımcısı. Kapakları tasarlarken, içeriğin görselleşmiş en yalın halini arıyor. Bu uğraşısından doğmuş olduğunu tahmin etmenin yanıltmayacağı bir sorunun peşine düşmü... Devamını görmek için bkz. | |
|