Ah! Yayıma Hazırlayan: Semih Sökmen Kapak Tasarımı: Çağatay Apaydın |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Nisan 2013 | 4. Basım: Mayıs 2022 |
Defne Sandalcı'nın uzun bir zaman aralığında yazdığı bu metinler, çocukluk, ana baba, kapatılma, sevilenler, kaybedilenler ve bedenimizdeki izler üzerinden bütün bir hayata dair... şiir değil — ama belki de şiir, kim bilebilir? "ne iş yapıyorsunuz?" "ne yazıyorsunuz?" voltalıyorum, voltalıyorum kelimeler içimdeki öfkeyle yan yana tırısa kalkacaklar az kaldı tırısa kalkıp kırılacaklar az kaldı… Ana Dil'imi kopartacağım az kaldı, piç piç heceler ağzımdan çitalar gibi fırlayacaklar da bir böğürtü dili konuşturacağım az kaldı. Ah. —kitaptan.  | İÇİNDEKİLER |
Kafes
Kristal
Mukavva
Beton İzlenimi
Tahliye
Gölgeler
Militan Sıkıntı
Kuş Baba, Sis Anne
Ohh gittiler–
Kaçak
Eyy Roma! Ce n'est pas ça!
Sabahları
Vücudumun Geçtiği Masallar (I)
Beni hayvan çarptı
Dört
Atlas
Açlık
İlişki..
Tutanak
Kemik Monolog
Vücudumun Geçtiği Masallar (II)
Ayrılıkname
Giderayak Duet with O
Vücudumun Geçtiği Masallar (III)
Aşk İçin İstediğimiz Başka Hayvanlar  | OKUMA PARÇASI |
İlişki, s. 55 ...İlginçtir, gelip yıkıldığı yer, yine doğduğu yer oldu. yüzünde ilk anda belirmiş olan o korkulu ve utangaç seyirmenin benim gözüme yakalandığı ve gözümde kalakaldığı, oradaki kimseye çevrilmemiş ve içgüdüyle sarsılmış bakışının belleğime kazındığı yere yığıldı kaldı. karmaşa, kamaşma duruluyor... ölgün kıvılcımlı küller uçuşup dökülüyor üstüme başıma... ...Artık sadece ve yine ve hep: yuvarlanacak sersem sepet yürüdüğü yamaçlardan tökezleyip. ve bir de ben çelme takıp rüyalarımın içine düşüreceğim onu –bir şiddet eylemi olarak. İstanbul'un bu yapış yapış nemli gecesini, cennetlerinden kovulup kentin damlarına, çöplüklerine üşüşmüş martıların kimseye yâr edeceği yok– kimse onların bu cıyak cıyak şikâyetlerinden, bu yırtıcı bağırtılarından sıyrılıp bu geceye sığınamaz; geceyi kişiselleştiremez! Gecenin içinde duran herkes ya her şeyini bu dinmeyen martı sapkınlığının yanına uydursun ya da bu geceden dışlansın!... Kimbilir şimdi ne kışkırttı onları? belki onunla benim arama serilmiş cançekişmenin elektriği, yitirdikleri ölü Marmara'ya artık yerleşmiş bir ağıt? yakarış? lanet?.. ya da türk kutlamalarının yakınlarda patlayan havaifişekleri.. bana ne, kime ne– ama müdanasız dalıp çıkıyorlar eleğe dönmüş bu zaman parçasına hiç ara vermeden. Gökte parıl parıl bir yarım ay hızla akan pırtık bulutlara tutunup bırakıyor, yarasalar pike yapıyorlar üstümden, dişi ve erkek köpeklerim gergin bir bekleyiş içinde titriyor... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Necmiye Alpay, ''Biriken zaman'', Milliyet Kitap Eki, Mayıs 2013 Leylâ Erbil, Ayfer Coşkun ve Defne Sandalcı’nın kitaplarını tam olarak art arda okudum sayılmaz, araya kaçınılmaz zamanlar ve başka kitaplar girdi. Yine de Sandalcı’nın “Ah!”ını okuyunca zihnimde bir şeyler üç yazarı bir araya getirdi. Bu üç yazarın kişilikleri ve yaşamları gibi edebiyatları da temel bir eksende kesişiyor. Metinlerinin türü açısından fazla benzeştikleri söylenemez: Ayfer Coşkun hep birbirini bütünleyen öyküler yazarken, Leylâ Erbil düzyazı yapıtlarla başlayıp gitgide daha şiirsel, daha çok dize içeren yapıtlara yöneldi. Defne Sandalcı’nın yeni çıkan ilk ve tek kitabı “Ah!” ise tam olarak dizeli ya da düzyazısal olmaksızın şiir biçimli. Üç yazarı zihnimde bir araya getiren ortak ve olağanüstü yan, temeldeki ağır etik tavrın neredeyse uçuşkan bir anlatım ve özyaşamöyküsel boyut ile iç içeliği oldu. Etik tavır “Ah!”ta bir cümleyle ifade edilmiş aslında. Anlatıcının kendi babasından aktardığı bir cümle bu: “Kendine karşı dürüst ol..” (s. 14). Her tür edebiyat yapıtı için geçerli (hatta hayatta genel geçer) olması gereken bir öğüt-ilke, burada bütün çıplaklığıyla karşımızda. 'Özyaşamöyküsel' teriminden, edebiyat söz konusu olduğunda, yazarın değil anlatıcının özyaşamöyküsünü anlamak gerektiğini yineleyeyim. Yazar kendi özyaşamöyküsünü ayrıca yazar ya da yazmaz, biz okurlar da anlatıcı ile yazar arasında varsa özdeşliklerden ya... Devamını görmek için bkz. |  |
Mehmet Güreli, "Defne Sandalcı, Max Scheler...", Taraf Gazetesi En azından benim bildiğim, takip ettiğim, paylaştığım ya da paylaşamadığım bazı değerlere, ışıklara hiçbir şey olmuyor bu hayatta, olmayacak da... Onlar her zaman pırıl pırıl yazılarıyla dünyaya açıyorlar pencerelerini. Bir Beckett kahramanı için nedir ki zaman? Ve o dopdolu yıllar her zamanki şakacı, çokbilmiş, kayda geçmiş edasıyla geçiyor yanımdan. Aynı ışık sabaha kadar yanmış, masanın başında kelimelerle oynuyor. Ve o sözcükler onun elinde nasıl da yerlerini buluyorlar usulca. O kadar rahat kuruluyorlar ki cümlelerin içine, onu seyreden biri olsa, kelimeleri yanında getirdiğine bile inanabilir. Defne Sandalcı’nın Ah! kitabıyla baş başayım. Öyle yerlerde dolaşıyorum ki, birden kahkahası eşlik ediyor sokaklarda bana... “Zaman suların altından yükseldi, öyle başladı. Ruhlar geçti, otları karıştırdılar. Dağın ardından zamanöncesinin ağır davulları duyuldu, çok eski bir keçi sürüsü indi, yine oralardan, ince çıngıraklarıyla. Gökyüzü durdu ara sıra bir yıldız kendini sonsuzluğa kaydırıyordu hafif bir hışırtıyla. Başka bir şey olmuyordu. Ölümlülüğün hüzünlü belirtileri köylüleri de silikleştirdi, görüntüden çekildiler hatta. Biz kaldık. Mahsustan mı oluyor, dedi.” “Ben yazarları elleriyle ve gözleriyle birlikte okurum” demişti Bedrufi. Okumayı sürdürüyorum Defne’yi: “Ama işte burası bir liman. Burada uyumayanlar ve gemilerin yaşamını sür... Devamını görmek için bkz. |  |
|