Necmiye Alpay, ''Biriken zaman'', Milliyet Kitap Eki, Mayıs 2013
Leylâ Erbil, Ayfer Coşkun ve Defne Sandalcı’nın kitaplarını tam olarak art arda okudum sayılmaz, araya kaçınılmaz zamanlar ve başka kitaplar girdi. Yine de Sandalcı’nın “Ah!”ını okuyunca zihnimde bir şeyler üç yazarı bir araya getirdi. Bu üç yazarın kişilikleri ve yaşamları gibi edebiyatları da temel bir eksende kesişiyor.
Metinlerinin türü açısından fazla benzeştikleri söylenemez: Ayfer Coşkun hep birbirini bütünleyen öyküler yazarken, Leylâ Erbil düzyazı yapıtlarla başlayıp gitgide daha şiirsel, daha çok dize içeren yapıtlara yöneldi. Defne Sandalcı’nın yeni çıkan ilk ve tek kitabı “Ah!” ise tam olarak dizeli ya da düzyazısal olmaksızın şiir biçimli.
Üç yazarı zihnimde bir araya getiren ortak ve olağanüstü yan, temeldeki ağır etik tavrın neredeyse uçuşkan bir anlatım ve özyaşamöyküsel boyut ile iç içeliği oldu. Etik tavır “Ah!”ta bir cümleyle ifade edilmiş aslında. Anlatıcının kendi babasından aktardığı bir cümle bu: “Kendine karşı dürüst ol..” (s. 14). Her tür edebiyat yapıtı için geçerli (hatta hayatta genel geçer) olması gereken bir öğüt-ilke, burada bütün çıplaklığıyla karşımızda.
'Özyaşamöyküsel' teriminden, edebiyat söz konusu olduğunda, yazarın değil anlatıcının özyaşamöyküsünü anlamak gerektiğini yineleyeyim. Yazar kendi özyaşamöyküsünü ayrıca yazar ya da yazmaz, biz okurlar da anlatıcı ile yazar arasında varsa özdeşliklerden yararlanırız ama, yazar/anlatıcı farkına dikkat etmek, edebiyatta anlatıcının özerkliğine toz kondurmamak kaydıyla.
Toplum eleştirisi
“Ah!”ın özyaşamöyküselliği kitap boyunca yaklaşık bir zamandizinsellik içinde, benmerkezci bir bakış açısı, köktenci bir toplum eleştirisi ve devlet reddi ile birlikte oluşuyor. Devlet 'dev'dir, 'devanası'dır ve Sandalcı’nın yer yer belirginleşen mitolojik dili içinde Hobbes’un "Leviathan"ını çağrıştıran bir imgeyle temsil edilmiştir. İşkence, betonla bütünleşen beden ve kapatılmalar, o imgenin ayrılmaz parçaları. Beden, hayvanı ve gölgesi dahil bütün parçalarıyla ömrün diğer boyutlarının da ayrılmaz parçası.
Ve “Ah!” öte yandan pek çok okurda Didem Madak’ın “Ah’lar Ağacı” ile Birgül Oğuz’un “HAH”ını çağrıştırdı. Özellikle son metin “Aşk İçin İstediğimiz Başka Hayvanlar” gerçekten de bir ahlar ağacı gibi.
Kitaptaki ilk “ah”, çocuklukla birlikte dile geliyor ve ses uzun: “Aaahh..!” (s. 13) Sonrakiler, biri dışında hep ünlem yerine noktayla bitiyor. Kitabın sonu da “Ah.”
Uzlaşım dışı içerik
Bu incecik kitap sonradan insanın aklında fiziksel olarak alabildiğine hacimliymiş gibi kalıyor, öylesine yoğun ve zengin. Özyaşamöyküsellik burada hafiften olgusal, ağırlıklı olarak da hayatın düşünsel yönüyle değerlendirilmesinden oluşuyor, “olunamayan, oldurulmamış şeylerden oluşulur” (s. 12).
Tarihin o ünlü gecesini ve Ece Ayhan’ı çağrıştıran “Kristal” adlı metindeki gibi akıl ürünü, maniyerli bir iki cümle (“resmi müfredatın tarih-coğrafya saldırısıdır bu!”) dışında gerek söylem gerekse içerik bütünüyle uzlaşım dışı.
Kitabın sonuna doğru, zamanın geçmesi sözüyle kurulmuş, sözü hayata iade eden bir cümle: "Zaman geçmiyor, birikiyor insanın etrafında.” (s. 76)
Humoru, inandırıcı çocuksuluğu ve şiirciliğiyle aynı zamanda sempatik bir yazar Sandalcı, özellikle “Kemik Monolog”da.
Ve yıllardır kitap fikri etrafında dönüp dolaşmasının bu şahane verimi, herhalde dünyanın bütün has yazarlarını birleştirecek: “Bir yazıdan iç rahatlığıyla kalkan var mıdır? keskin ihanet işaretleriyle çarpılmadan yazan var mıdır?” (s. 33).