| ISBN13 978-975-342-049-5 | 13x19,5 cm, 132 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Kilitli Oda New York Üçlemesi III Özgün adı: The Locked Room New York Triology III Çeviri: Yusuf Eradam Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Fotoğrafı: Arthur Fellig Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ekim 1993 | 3. Basım: Nisan 2003 |
Bir çocukluk arkadaşı... Tek bir mektupla, geçmişten çıkıp gelmiş bir çocukluk arkadaşı, bir kâbus gibi, bir lanet gibi üstüne çökerse insanın... peşine düşüp izini kovalamaktan başka seçenek bırakmazsa insana... böylece bütün hayatına hükmetmeye başlarsa ne yapar insan? Ondan kurtulmanın tek yolu onu bulmak olduğunda, ama attığı her adımda kendini daha da içinden çıkılmaz bir karmaşanın içinde bulduğunda, aklını kaybetme, çözülme noktasına geldiğinde ne yapar insan? Ötekine ulaşmak için, onun geçmişini deşmeye başlayıp, giderek daha derinlere indikçe orada bulacağı öteki midir, kendisi midir? Yoksa ne kendisi ne öteki midir? | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Cem Atbaşoğlu, “Paul Auster’ın parlak kazaları”, Virgül, Sayı 5, Şubat 1998 Bir söyleşisinden biliyorum, Auster, anlatıyı asıl ortaya çıkaranın güçlü duygular, keskin yaşantılar, hatta travmalar olduğuna inanıyor. Yazmak asıl olarak yetenek işi değil, ona göre; yazmaya oturmuyor da, romanlarının içine düşüveriyor. Azmi, sabrı, çalışkanlığı belirtmeye gerek duymamış mı acaba; çünkü "yazmak"tan, başına gelen bir durummuş gibi sözediyor. Kaza gibi: Yazarken ne yazdığını, neden yazdığını bilmiyormuş. Kahramanlarına yansıyan irdeleme becerisini, yazarken bir kenara mı bırakıyor? Sonradan düşünmüyor değil çünkü: Bu kitabı neden yazdım. Quinn'i bu serüvenin içine neden attım (bu serüvenin içine neden atıldım), güçlü tutkular nereden gelir, Fogg'un babası da, Anna Blume da, Benjamin Sachs de neden yüksek yerlerden düşüyor ya da düşme korkuları çekiyorlar, benim kafamda hep bir usta-çırak taşımamın nedeni ne? Kaza yapar gibi yazılmış, içine düşülmüş bir anlatının böyle bir irdel... Devamını görmek için bkz. | |
Mustafa Kurt, “'Cam Kent': Masumiyet ve cennetin dili”, Fotografya İşin doğrusu, Paul Auster beni yazmayı düşündüğüm bu yazı hakkında hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü o ünlü romanına koyduğu 'Cam Kent' adı ilk bakışta bana bir görselliği işaret etmişti; ancak Cam Kent'i okuyup son sayfasını kapattıktan sonra, kitabın düşündüğüm anlamda bana malzeme vermeyeceğini görmüş bulunmaktayım. Halbuki "Cam Kent" tamlaması Walter Benjamin'in şu hikâyesine de ne kadar denk düşüyordu: "Moskova'da, neredeyse bütün odaları Tibetli rahiplerle dolu bir otelde kaldım; Budist tapınaklarının kongresi için oraya gelmişlerdi. Odaların çoğunun kapısının hep aralık oluşu dikkatimi çekmişti. İlk bakışta rastlantı gibi görünen bu durumdan giderek tedirgin oldum. Sonunda bu odalarda, asla kapalı bir mekânda kalmamaya yemin etmiş tarikat üyelerinin bulunduğunu öğrendim... Bir camekânda yaşamak kusursuz bir devrimci erdemdir. Bu da bir sarhoşluk hali, çok ihtiyaç duyduğumuz bir ahlak... Devamını görmek için bkz. | |
|