 | ISBN13 978-975-342-704-3 | 13x19,5 cm, 160 s. |
Liste fiyatı: 196.00 TL İndirimli fiyatı: 156.80 TL İndirim oranı: %20 {"value":196.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"412","item_name":"Nesir Fikri","discount":39.20,"price":196.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Nesir Fikri Özgün adı: Idea della prosa Çeviri: Fırat Genç Yayıma Hazırlayan: Özge Çelik Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ocak 2009 | 3. Basım: Mart 2023 |
Daha çok siyaset teorisi alanındaki çalışmalarıyla tanıdığımız Agamben bu kez Nesir Fikri'yle Türkçede. İktidar, komünizm, adalet, barış gibi politik temalar bu kitapta da var, ama dil, hakikat, aşk, unutuş, temsil, mutluluk, ölüm ve müzik gibi daha yaşamsal ve sanatsal temaları da içine alan daha geniş bir alandayız. Agamben kitap boyunca Kafka, Melville ve Dante'den Aristoteles, Heidegger ve Benjamin'e bir dizi yazar ve düşünürle diyalog halinde geliştiriyor fikirlerini. Düşünceye teori ve deneme dışında farklı bir mecra, farklı bir "nesir" arıyor: Aforizma, kısa hikâye, bulmaca, fabl, mensur şiir gibi bugün neredeyse elimizden kaçıp gitmiş formlara başvuruyor; bu yolla doğrudan deneyimlerimizdekine benzer bir yaşanmışlık hissi yaratmayı amaçlıyor. Başka bir dil, başka bir hakikat arayışında uyanışı, farkındalığı, hafızayı canlandırmayı başarıyor gerçekten de. "Düşler ve hatıralar, yaşamı sözcüklerin ejderha kanına daldırır, bu şekilde onu hafıza karşısında korunaklı kılarlar. Zihinde belirmeden bir hatıradan diğerine atlayan hatırlanamayan, aslında unutulmayandır. Bu unutulmayan nisyan dildir, insanın sözüdür. "Rüyanın kendi noksanlığından türettiği bu vaat, bizi düşüncesizliğe döndürebilecek kadar güçlü bir berraklık vaadi, bizi çocukluğa döndürebilecek kadar başarılmış bir dil vaadi, kendisini 'idrak edilemez' olarak görecek kadar egemen bir akıl vaadidir."  | İÇİNDEKİLER |
Eşik
I. Konu Fikri Nesir Fikri Durak Fikri İş Fikri Biricik Fikri Dikte Fikri Hakikat Fikri Esin Perisi Fikri Aşk Fikri Çalışma Fikri Hatırlanmayan Fikri
II. İktidar Fikri Komünizm Fikri Politika Fikri Adalet Fikri Barış Fikri Utanç Fikri Çağ Fikri Müzik Fikri Mutluluk Fikri Bebeklik Fikri Evrensel Yargı Fikri
III. Düşünce Fikri İsim Fikri Muamma Fikri Sessizlik Fikri Dil Fikri I Dil Fikri II Işık Fikri Görünüm Fikri Zafer Fikri Ölüm Fikri Uyanış Fikri
Eşik Kafka'yı Yorumcularından Korumak  | OKUMA PARÇASI |
Aşk Fikri, s. 55. Yabancı biriyle mahremiyeti yaşamak ve bunu ona yakınlaşmak ya da onu tanımak için değil de uzaktaki bir yabancı olarak tutmak için yapmak: görünmez – öylesine görünmez ki adı tümüyle içerir onu. Ve rahatsız durumdayken dahi, günler boyu, her daim açık yerden, varlığın –o şeyin– sonsuza dek açık kaldığı batmayan ışıktan başka bir şey olmamak. İktidar Fikri, s. 65-66. Aristoteles'in dehasının ürünü olan o iki kategori, potansiyel ve eylem, belki de sadece hazda, artık stereotipleşmiş matlıklarını kaybedip bir an için saydamlaşırlar. Aristoteles'in oğlu Nicomachos'a ithaf ettiği bir çalışmasında yazdığı gibi haz, biçimi her an gerçekleştirilen, sürekli vuku bulan bir şeydir. Bu tanımın sonucu olarak potansiyel, hazzın zıttıdır. Asla gerçekleşmeyen, sonucuna ulaşamayandır. Tek kelimeyle, acıdır. Aristoteles'in bu tanımına göre, haz asla zamanda vuku bulmuyorsa, potansiyel de esasen süre olmalıdır. Bu değerlendirmeler iktidarla potansiyel arasındaki gizli bağları açığa çıkarır. Eyleme geçildiği anda potansiyelin acısı diner. Ancak her yerde –bizim içimizde bile– potansiyeli, kendi içinde oyalanması için sınırlayan güçler vardır. İktidar bu güçler üzerinde temellenir: İktidar, potansiyelin kendi eyleminden yalıtılmasıdır, potansiyelin örgütlenmesidir. İktidar, otoritesini kesifleşen bu acının üzerinden kurar; kelimenin gerçek anlamıyla, insanın hazzını doyumsuz bırakır. Ancak bu durumda asıl kaybolan, hazdan ziyade potansiyelin ve onun acısının anlamıdır. Bitimsiz hale gelen potansiyel, düşlere av olur, kendisine ve hazza dair korkunç kandırmacalarla vakit öldürür. Potansiyel, araçlarla amaçlar, araştırmayla sonuçlar arasındaki sıkı bağı saptırarak acının en üst seviyesini –kadiri mutlaklık– mükemmellikle karıştırır. Ama haz, sadece potansiyelin amacı olarak, mutlak iktidarsız olarak insani ve masum... Devamını görmek için bkz. |  |
Muamma Fikri, s. 115-119. I. Muammanın en belirgin özelliği, kışkırttığı gizemin yarattığı beklentinin istisnasız her durumda hayal kırıklığıyla el ele gitmesidir; çünkü çözüm tam da, orada sadece muammanın görüntüsü olduğunu göstermekten ibarettir. Beyhudeliği bugün için herkesin kabulü olan bu bekleyişin kökende muammanın pathosunu kuruyor olması, başka birçok şeyin yanında, kendilerine sunulan gizlerin çözümlerini bulmayı başaramayıp kelimenin tam anlamıyla korkudan ölen kadim peygamberlerin ve bilgelerin ölümlerine dair anekdotlarda hissedilir. Ancak, muammanın gerçek öğretisi, çözümün –ve kaçınılmaz bir çözüm olacağı yanılsamasının– ötesinde başlar. Aslında hiçbir şey, artık bir muamma değil de anca onun görünümü olan bir doğrulamadan daha umutsuz olamaz. Nitekim bu, muammanın sadece dil ve dilin müphemliği ile ilgili olduğu anlamına gelir. Muammanın olmayışı, hatta varlığı yakalamayı bile başaramayışı, hem kusursuz biçimde görünür hem de mutlak anlamda söylenemez oluşu – işte bu, karşısında insan aklının donakaldığı gerçek muammadır. (Muamma sorununa dair Wittgensteincı pozisyon budur.) II. Her daim korkulan tek bir şey vardır: hakikat, daha doğrusu yarattığımız hakikat temsili. Gerçekte korku, bilerek ya da bilmeyerek temsil ettiğimiz bir hakikat karşısındaki cesaret eksikliğinden ibaret değildir: Bundan da önce korku, kendimize hakikatin bir imgesini yarattığımız, her durumda onun bir adına ve önsezisine sahip olduğum... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Celal Fedai, “Nesir fikri nereden doğar?”, Kitap Zamanı, 2 Mart 2009 Çocukluğumun geçtiği köyde yetişen meyveleri toplama işi çoğu zaman biz çocuklara düşerdi. Bu zevkli işi bir yandan topladıklarımızdan yiyerek bir yandan da düşlere dalarak yapardık. Çocukların zayıf bedenleri, doğrusu dokusu gevrek kayısı ağaçlarından meyve dermeye çok mahirdi. Elma için de aynı şey söz konusuyken, sözgelimi ceviz çırpma işi büyüklerindi. ‘Cerek’ denilen uzun sopalarla düşürülen cevizleri çocuklar ancak yerden toplamaya ehil görülürdü. Ceviz dallarına tırmanmakla yetinirdik. Ceviz mevsiminin öncesinde gelen üzüm mevsiminden bu burukluğa alışık olan bizler, meselenin üzerinde fazla durmazdık. Geniş yaprakların altında parlayan türlü renkleri ile üzüm salkımlarını kesmekte yaşadığımız güçlük ortada idi çünkü. Salkımın arasına yapraklar girmiş olurdu kimi zaman. Ellerimizle tuttuğumuz salkımı üzüm çıbığından bıçkıyla ayırdığımızda koca salkımı yere düşürdüğümüz çok olurdu. Meyve taneleri ile üzüm salkımını, bu deneyimle bir kez daha ayrımsardık. ‘Salkım’ denilen şey, aynı meyvenin biraradalığı değildi sanki: Adını koyamadığımız başka bir şeydi salkım... Bana kalırsa Giorgio Agamben’in Nesir Fikri, çocuklukta adını koyamadığımız, aslında tüm kişioğullarının da kendi benliklerinde bir şekliyle deneyimlediği bu halin, yazmakla yüz yüze kalan kişilerde hükmünü yürüten ontolojik benzerliği ile başlayıp bitiyor. Agamben’den öğrendiğimize göre İmparator I. Iustinian... Devamını görmek için bkz. |  |
Semih Gümüş, “Nesir Fikri”, Radikal Kitap Eki, 19 Şubat 2010 Düzyazının doğası gereği yararcı olduğunu söyler Sartre. İçinden çıkılması zor bir açıklık içinde karşımıza çıkan düzyazı, bazen şiirle iç içe geçmiş görünür ve şiirin iç biçim özelliklerini kullandığı söylenirken, şiirsel de olmaya başladığı yerde yazınsal olmaktan çıkmaya başlar. Nesirin er geç başkalaşıp şiir biçimini alacağını savunurdu Memet Fuat sanırım olmayacak bu. Ses ve ritim, sözgelimi Sait Faik’in birçok öyküsünde olduğu gibi, şiirin varlığını mı gösterir? Bunu dersek öykü ya da romanın yazınsal doğasını açıklamakta güçlük çektiğimizi söylemiş oluruz ki, onların açık biçimde öne çıkarmadığı yerde de ses ve ritim yazınsal öğeler olarak gizlenmiştir. Sait Faik’in Alemdağda Var Bir Yılan ve öncesindeki öykülerini ‘Hişt, Hişt!..’i açalım, ne okuduğunuzu düşünmeden sesli okumaya başlayın ve sözcüklerin oluşturduğu bu düzyazı dilinin sesini ve ritmini dinleyin. Sözcüklerin, bazen de harflerin benzeşiminden yararlanarak işlediği bu ses ve ritim, şiirin iç biçim özelliklerine de sahiptir, ama sanırım Sait Faik’in bilinçli yapmadığı bu şiir işçiliği, onu kendi yapan yaratıcılık gizilgücünden gelmiştir belki bizim bugün onun dilinde bulduklarımızın üstünde düşünmeye gerek bile görmemişti o. Dil ve hakikat Giorgio Agamben, Nesir Fikri’nde Celan’ın, “Sadece anadilinde hakikati söyleyebilir. Yabancı bir dilde şair yalan söyler,” sözünü aktarıyor. Roma... Devamını görmek için bkz. |  |
|