| ISBN13 978-975-342-200-0 | 13x19,5 cm, 240 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Görmece Grafik Tasarım: Semih Sökmen Fotoğraf Düzenleme: Mehmet Ergüven |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ekim 1998 | 2. Basım: Ekim 2007 |
Görsel sanatlar eleştirmen ve yorumcusu Mehmet Ergüven'in yirmi bir yazısını bir araya getiren Görmece'yi, yazarın kitabın başında Italo Calvino'dan alıntıladığı şu ifade çok iyi betimliyor: "Her durumda, görsel çözümler belirleyici olmayı sürdürür ve kimi zaman beklenmedik bir biçimde ne düşünsel tasarımların ne de dilsel kaynakların çözebileceği durumlar hakkında son sözü söyler." Görmece, işte durumlar hakkındaki o son sözü, resmi, fotoğrafı, giderek sanat yapıtını var ederek, ayakta tutan indirgenemez çekirdeği arar gibidir. Ergüven'in, asker kartpostallarından Tansu Çiller fotoğrafına, fotoromandan Türk manzara resimlerine eleştirel bir görme biçimini araştırdığı kitabın, sanatçılar için, görsel sanatlarda eğitim görenler için ve daha genelde kültür incelemelerine ilgi duyanlar için paha biçilmez bir okuma oluşturduğunu düşünüyoruz. | İÇİNDEKİLER |
I Eller ve Öteki Kartpostal ve Kitsch Fotoroman Önder Nasıl Görünmeli? Maske Duvar Ayna Gülme ve Gülümseme San Romano'dan Seul'e Karelenen Görüntü Amor'dan Çocuğa
II Eleştirinin Sınırı Özgün Resmin Bedeli Suretini Arayan İstanbul Türk Resminde Manzara/Doğa İkilemi Zaman Üzerine Çeşitlemeler Otoportre Simge ve Psikanaliz Malzemeye Çöreklenen Gerçek/çi/lik Kendini Sahneleyen Süreç Biçim ve Oluş | OKUMA PARÇASI |
"Önder Nasıl Görünmeli?", 1995, s. 36-44 "Hitler böylesine olağanüstü yeteneklere sahip olmasaydı, asla bu denli büyük felaketlere yol açamazdı. En kötüsü, Tanrı'nın bu kadar kötü bir insana ilahi bir yüz vermiş olmasıydı; gülmesi, gözyaşları, dili, vb. hepsi içtenliğin havasını taşıyordu." Die Gegenwart, 1 Ağustos 1951 1. Büyükamiral Raeder, 23 Mayıs 1939 tarihinde Hitler'e gerçek amacını sorduğunda, aldığı yanıt, en az kendisi kadar Führer'i de hayrete düşürür; sorunun muhatabı, gizli bir gücün etkisinde, gerçeği öylece itiraf etmek zorunda kalmıştır sanki. Hitler, sakladığı sırları üç bölüme ayırır: ilki, karşılıklı konuşurken gizledikleri; ikincisi, kendisine ait olanlar; sonuncusu ise, geleceğe ilişkin ve henüz toparlayamadığı problemler. Bu açıklama, sır küpünden farksız Führer'in her an ve her yerde oynadığını göstermektedir bize. Bir başka deyişle, ne yüz yüze konuşurken, ne de kürsüde on binlerce insana hitap ederken gerçek yü... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Ahmet Oktay, “Estetiğin yapıbozumu ve 'farklı'nın temellendirilmesi”, Virgül, Sayı 15, Ocak 1999 Mehmet Ergüven'in çabasının farklılık/ötekilik kavram çiftinin meşrulaştırılmasına ve temellendirilmesine yönelik olduğunu, özgürlükçü/özgürleşimci ve eşitlikçi bir toplum ütopyasının Öteki'den kopamayacağını kanıtlamayı ön-aldığını düşünüyorum. Tam da bu yüzden, sanat tarihinin, bakar bakmaz hayran kaldığımız, ürktüğümüz, ağlamak istediğimiz resimlerin, fotoğrafların üzerine attığı aşkınlaştırılmış güzellik şalını çekip alıyor ve bizi maddî/manevî anlamda sömürüldüğümüz, aldatıldığımız gerçek yaşam alanıyla yüz yüze getiriyor. Düşüncelerin olduğu kadar toplumsal ve cinsel kimliklerin de içinde belirlendiği, koşullandırıldığı iktidar ilişkileriyle yani. Ara Güler'in fotoğrafın sanat sayılmasına şiddetle karşı çıktığını biliyoruz. Gel gelelim, Ergüven'in fotoğrafı birincil konuma yükselterek ve fotoğraf yorumlarına öncelik tanıyarak, hem fotoğrafik olanla poetik olan ara... Devamını görmek için bkz. | |
Bedri Karayağmurlar, "Görmece-Göstermece", Cumhuriyet Kitap Eki, 29 Nisan 1999 Geçende Radikal'de, Mehmet Y. Yılmaz, bir yazısında Mc Luhan'dan aktararak iki tür toplumdan söz ediyordu. Görsel-düşünsel toplumlar, sözel-işitsel toplumlar. Besbelli bizim gibi toplumlar ikinci kategoriye giriyorlar. Sözel-işitsel: Sözün öne çıktığı, her söylenilene inanılan, okuma yazmayı salt harflerden sözcük oluşturmak gibi algılayan ümmi toplumlar için yapılmış bir saptama. Söz kutsaldır bizim için. Bu kutsallık, belirsizlikten desteğini alan bir bilinmezlikle güçlenir. Görülmeyen somut değildir. Nesnelleşmez. Bilinmez ve kendiliğinden güçlüdür. Gelişmiş Batılı toplumlarla, aramızdaki temel farklılıklardan biri de budur sanıyorum. Batılının Helenistik dönemle ilişki kurarak Rönesans'la yeniden yakaladığı dış dünyanın görsel çözümü, aynı zamanda insanın kendisini tanımasına giden yolu da açmıştır. Göz görmezse gönül katlanır sözü her ne kadar, bizde de görmenin, söze göre daha i... Devamını görmek için bkz. | |
Mehmet Yılmaz, "Gösterdiğin, gördüğün kadardır", Cumhuriyet Kitap Eki, Sayı 462, 24 Aralık 1998 Mehmet Ergüven Pusudaki Ten'den sonra yeni kitabı Görmece ile okur karşısında. Jean-Paul Sartre, Giacometti'nin heykelleri için yazdığı bir metinde "ne yapmak istediğini sadece o bilir, biz bilmeyiz; ama öte yandan, ne ortaya koyduğunu biz biliriz, o bilmez" der. Giacometti'nin sanatını bahane ederek söylemişse de, Sartre'ın bu görüşü aslında bir genellemedir. Sanatçı bir eser için yola çıkarken, elbette, kafasından geçenleri karşı taraf (izleyici, sanat tüketicisi) bilemez). Ne var ki, eser bittikten ve karşı tarafla buluştuktan -gösterildikten- sonra işin rengi değişir. "Biten iş" sanatçının ilk yola çıkışında kafasında canlandırdığı şey değildir zaten. Sanatçıya rağmen ve sanatçıyla birlikte belli bir oluş sürecinden geçerek görünür hale gelen, başlangıçta sanatçının sadece kendi içinde görebildiği o ilk imge, artık sürpriz bir nesnedir. Bu, hem izleyici... Devamını görmek için bkz. | |
|