 | ISBN13 978-975-342-879-8 | 13x19,5 cm, 512 s. |
Liste fiyatı: 498.00 TL İndirimli fiyatı: 398.40 TL İndirim oranı: %20 {"value":498.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"1021","item_name":"Yarınki Yüzün, Cilt 3: Zehir, Gölge, Veda","discount":99.60,"price":498.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Yarınki Yüzün, Cilt 3: Zehir, Gölge, Veda Özgün adı: Tu rostro mañana 3: Veneno y sombra y adiós Çeviri: Roza Hakmen Yayıma Hazırlayan: Özde Duygu Gürkan Kapak Tasarımı: Pınar Kazma |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Kasım 2012 | 4. Basım: Ekim 2023 |
Javier Marías'ın başyapıtı Yarınki Yüzün'ün son cildi "Zehir, Gölge, Veda" ilk iki ciltte bir kısmına tanık olduğumuz hikâyeyi, İspanyol çevirmen Jaime Desa'nın Londra'da gönüllü sürgün olarak yaşadığı çalkantılı dönemin hikâyesini nihayete erdiriyor. Daha önce şöyle bir değinilerek gizem perdesiyle sarmalanan olaylar aydınlanıyor, sisler dağılıyor, yapboz tamamlanıyor. İngiliz Gizli Servisi'nde insanları gözlemleme ve yorumlama, onların "yarınki yüzlerini" tahmin etme görevini sürdüren Desa, patronunun izlettiği dehşet verici videoları seyrederken içine akan zehirle şiddetin insanı nasıl değiştirdiği, hangi koşullarda normalleştirildiği, bunun nelere mal olduğu gibi sorulara kafa yoruyor. Bir süreliğine ziyaret ettiği memleketi İspanya'da bu mesele onun için daha da yakıcı bir hal alıyor çünkü şimdi şiddete başvurup başvurmama konusunda bir seçimle karşı karşıya kalan kişi bizzat kendisi. Eski hayatının ve benliğinin gölgesi onu her zamankinden daha yakından takip ederken, Madrid sokaklarında tekinsiz bir gölge gibi dolaşıyor Desa. Ve ardından vedalar geliyor – bazıları ölümün beklenen ama yine de ani baskınıyla, bazıları da bilinçli tercihlerle yaşanan, yaşanmak zorunda olan vedalar... Tıpkı ilk iki cilt gibi "Zehir, Gölge, Veda" da ustalıkla birbirine bağlanmış iç içe hikâyelerden oluşan, muazzam diliyle tam bir edebiyat ziyafeti çeken, düşünsel yönüyle zihne bol malzeme sunan, okura yoğun ve sıradışı bir tecrübe yaşatan bir eser.  | OKUMA PARÇASI |
s. 11-14. İster bir misyonda olsun, ister savaşta, bir uçak filosunda, bombardıman sırasında, siperlerin olduğu zamanlarda siperde, bir sokak saldırısında, dükkân soygununda, turistlerin rehin alınışında, depremde, patlamada, suikastta, yangında, hangi durumda olursa olsun, insan istemeyerek de olsa daima yanındakinin ölmesini tercih eder: yoldaşının, kardeşinin, babasının, hatta çocuk yaşta bile olsa evladının. Sevgilinin bile, evet, ölmektense sevgilisinin ölmesini tercih eder. Birinin bedenini bir başkasına siper ettiği, bir kurşunun ya da hançerin yoluna kendini attığı bütün durumlar olağandışı istisnalardır ve zaten bu yüzden göze çarparlar; çoğu kurmacadır, romanlarda ve filmlerde yer alırlar. Gerçek hayatta rastlanan nadir örnekler ise ya düşünmeden, içgüdüyle ya da gün geçtikçe daha az rastlanan çok güçlü bir şeref duygusuna boyun eğerek yapılan hareketlerdir; bazı insanlar vardır ki, evladının ya da sevgilisinin öbür dünyaya kendisinin bu ölümü engellemediği, kendini feda etmediği, onun hayatını kurtarmak için kendi canını vermediği fikriyle gitmesine katlanamazlar; bu kişiler sanki artık geçerliliğini kaybetmekte olan, silinip giden bir canlılar hiyerarşisini içselleştirmişlerdir; bu hiyerarşiye göre çocuklar yaşamayı kadınlardan çok, kadınlar erkeklerden çok, erkekler de yaşlılardan çok hak ederler; aşağı yukarı böyle bir şeydir; en azından eskiden öyleydi; işte bu eski centilmenlik anlayışı sayıları giderek azalan, o şeref duygusunu taşıyan insan... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Doğuş Sarpkaya, ''Yüzler yalan söylemez'', Birgün Kitap Eki, 5-18 Ocak 2013 Bazı kitapların sonu yaklaştıkça, insanın içini hüzün kaplar. Çok keyifli ve eğlenceli bir tatilden dönmek zorunda kalmışsınız gibi düşünmeye başlarsınız ya da “sonsuz pazar” gününün bittiğini ve acımasız pazartesinin başlayacağının ayırdına vardığınız saatlerin mutsuzluğunu hissedersiniz. Edebiyatseverlerce üçüncü cildi heyecanla beklenen, Javier Marias’ın Yarınki Yüzün romanı da benzer duygular yaratıyor okuyucuda. Okurken sizi içine alan ama aynı zamanda zorlu bir yolculuğa çıkaran, iyi edebiyatın ne olduğunu hatırlatan bir kitap Yarınki Yüzün. Yarınki Yüzün’ü eline almamış okuyucular için kısa bir özet yapalım: Kitabın kahramanı karısından ayrılınca İngiltere’ye taşınan ve BBC’de çalışan İspanyol çevirmen Jaime Deza. Deza, bir gün Oxford’ta okutmanlık yaptığı dönemde tanıştığı Latin Dilleri uzmanı Wheeler’in davetine katılır. Wheeler, onu Bertram Tupra ile tanıştırır. Daha sonra Wheeler, Tupra’nın özelliklerine dair Deza’yı sorguya çeker. Deza’nın bilmediği şey aslında bir mülakatta olduğu ve yakında insanların içyüzünü, potansiyellerini öngöreceği bir mesleğe adım atacağıdır. Tupra, İngiliz Gizli Servisi içinde isimsiz bir birimin başındadır. Deza’dan istenen, insanların muhtemel geleceklerini tahmin etmesidir. Çünkü, “İnsanlar ihtimallerini damarlarında taşırlar; bu ihtimalleri gerçekleştirmeleri sadece zaman, dürtü ve koşulla... Devamını görmek için bkz. |  |
Oylum Yılmaz, ''Anlatmak armağandır, zehirli bir armağan...'', Sabitfikir, Mart 2011 Javier Marías, kimilerine göre yaşayan en büyük edebiyatçılardan biri… Peki ama neden? Günün eğilimlerinin aksine edebi bir dile sahip olması, bu edebi dille siyasetten tarihe geçmişle, bugünle ve gelecekle hesaplaşması ve sanırım en mühimi de bütün bunlar ekseninde beklenmedik bir şekilde yüreğimize dokunmayı başarması... Biz Türk okurları onu Beyaz Kalp, Yarın Savaşta Beni Düşün, Ufkun Öte Yanı, Duygusal Adam romanları ve Yazınsal Yaşamlar adlı deneme kitabı ile tanıyoruz. Şimdi yazarı alması beklenen Nobel Ödülü’ne bir adım daha yaklaştıran Yarınki Yüzün üçlemesinin ilk kitabı Ateş ve Mızrak elimizde. Roza Hakmen tarafından Türkçeleştirilen roman, yazarı Nobel’e ne kadar yaklaştırır bilinmez ama bizi Marías’a çok yaklaştıracağı ortada, diyebilirim. Ateş ve Mızrak’ın kahraman-anlatıcısı Jaime Deza; karısından boşanmak üzere olan, Londra’da yaşayan, İspanyol çevirmen Deza. Boşanmanın ağırlığını üzerinden atamaması, takıntılı bir bağlılıkla karısını, çocuklarını ve evini özlemesi dışında herhangi bir dikkat çekici özelliği yok gibi görünüyor anlatıcımızın. Ancak daha en baştan anladığımız, insanların iç yüzlerini görme konusundaki olağanüstü yeteneği, onu BBC’deki işinden edip İngiliz Gizli Servisi’ne alınmasını sağlayınca, hikaye ilginçleşiyor tabii. Bu yeteneği, Deza’nın üzerine düşen bir gölge, hatta karanl... Devamını görmek için bkz. |  |
|