| ISBN13 978-975-342-148-5 | 11x18 cm, 230 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| Gökteki Göz Özgün adı: Eye in the Sky Çeviri: Sönmez Güven Yayın Yönetmeni: Bülent Somay Kapak Tasarımı: Semih Sökmen Kapak İllüstrasyonu: Tim White |
Kapak ve İç Baskı Yaylacık Matbaacılık Ltd. Mücellit Örnek Mücellithanesi Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Haziran 1997 |
Başlangıçta basit bir kaza gibi görünüyordu. Ama uyandıklarında duaların da, bedduaların da gerçek olduğunu fark ettiler... Bir "teknik arıza" sonucu, yedi ziyaretçi ve mihmandarları, Belmont Bevatron'unun yüksek dozda radyasyonuna maruz kalırlar. Hepsi bu faciadan sağ kurtulurlar gerçi, ancak kazayla uyanmaları arasındaki kısacık sürede bir dizi "paralel evren"i ziyaret etmek zorunda kalırlar. Bu evrenlerde neler yoktur ki: Çeşitli dinlerin karışımından oluşan bir teokrasi ile yönetilen bir bağnazlar dünyası; Viktorya döneminden kalma ahlak yargılarının yönettiği, cinselliğin olmadığı bir dünya; bir paranoyağın dehşet dolu evreni; "komünist" bir ABD... Tüm bunların arasından "gerçek" dünyaya dönüş mümkün olacak mıdır? Dünya gök kubbede yalnızdı. Alevler içindeki küçücük bir başka küre, hareketsiz ve dev bir kütlenin çevresinde uçuşan pervane gibi Yer'in çevresinde daireler çiziyordu. Bunun Güneş olduğunu kederli bir heyecanla kavradı. Ufacıktı. Ve hareket ediyordu. Yer'in de aşağılarında kızılımsı bir katmanın, gri bulanıklığın çok daha derinlerinde başka bir katın daha var olduğunu gözlemlemek onu şaşırtmadı. Sanki evrenin ta dibinde ilkel bir maden ocağı çalışıyor gibiydi. Demirci ocakları, yüksek fırınlar ve uzaklarda bir yerde bir çeşit kaba volkanik kaynama, gri bulanıklığın içinde kızıl pırıltılar saçıyordu. Cehennemdi bu. Ve yukarıda ise... Boynunu iyice uzattı. Şimdi daha net görebiliyordu: Cennet! | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümü, s. 5-13 Belmont Bevatronu'nun Proton Işın Saptırıcısı 1959 yılı Ekim ayının ikinci günü öğleden sonra saat dörtte yaratıcılarına ihanet etti. Bunu izleyen olaylar göz açıp kapayıncaya dek olup bitti. Artık yeterince saptırılmayan –ve dolayısıyla denetim dışı kalan– altı milyon volt gücündeki ışın demeti salonun tavanına doğru yükselirken, halka biçimindeki dev mıknatısa tepeden bakan bir gözlem taraçasını da kül ediverdi. O sırada taraçada sekiz kişi bulunmaktaydı: bir grup meraklı gezgin ve mihmandarları. Taraça ayaklarının altından yitince bu sekiz kişi Bevatron salonunun zeminine döküldüler ve manyetik alan boşaltılıp sert radyasyon kısmen nötralize edilinceye dek şoka girmiş durumda ve yaralı, öylece yattılar. Sekiz kişiden dördünün hastaneye kaldırılması gerekti. Yanıkları daha hafif olan iki kişi süresiz gözleme alındı. Kalan iki kişi ise muayene ve ilk tedavileri yapıldıktan sonra salıverildi. Olay San Fransisco ve Oakland'daki yerel gazet... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Ogan Güner, “Androidler elektrikli koyun düşler mi?”, Virgül, Sayı 30-32, Ekim 1997 Philip K. Dick (onun âdetini benimseyerek kısaca PKD diyelim), uzun kariyerinin özellikle son yıllarında birçok yazar ve eleştirmenin onu 20. yüzyılın büyük Amerikan yazarları arasına yerleştiren övgülerine mazhar olmasına rağmen, sonuna kadar bir bilimkurgu yazarı olarak kaldı. Birçok iyi bilimkurgu yazarı gibi, bir "tür" yazarından daha fazlası olduğunu kanıtlamak hoşuna gitmiyor değildi, ama bilimkurgunun bir 'makus talih' olmadığını da anlamıştı. Bu bir çelişki gibi görünebilir, ama PKD'den bahsetmek temelde çelişkiden bahsetmek demek zaten. 1940'larda ve 1950'lerde ABD'de bir tür yazarı olmak, aynı zamanda bir meslek sahibi olmak demektir. Tür yazını, yazarlarını dört bir yandan kuşatır ve boğaz tokluğuna çalıştırır. Yazarlar, bir yandan hızlı üretmek zorundadır, diğer yandan yazdıklarını okurlarına (tür yazınının okuyucuları istisnalar barındırmakla beraber, sıradan, ne istediğ... Devamını görmek için bkz. | |
|