Vulcan'ın Çekici Özgün adı: Vulcan's Hammer Çeviri: Tûba Çele Yayın Yönetmeni: Bülent Somay Kapak Tasarımı: Semih Sökmen Kapak İllüstrasyonu: Chriss Foss |
Kapak ve İç Baskı Yaylacık Matbaacılık Ltd. Mücellit Sistem Mücellithanesi Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 1998 |
Tüm dünya bir bilgisayarın yönetimindeydi. Çünkü insanlar kendilerini yönetmekten aciz olduklarını, savaş, açlık ve nüfus patlaması gibi belaların üstesinden gelemediklerini tekrar tekrar kanıtlamışlardı. Vulcan 3, insanların bu yetersizliklerini gidermek üzere geliştirilmiş bir bilgisayardı. Ama ya bilgisayar kendisini tehdit altında hissedip tüm kaynaklarını kendini savunmak için seferber ederse? İşte o zaman insanları Vulcan 3'ten kim koruyacak? "'Bize karşı, Birliğe karşı milyonlarca kişi var. Yok edilmesi gereken düşmanlar. İyileştiriciler durdurulmalı. Birlik yaşamı için savaşmalı. Büyük bir savaşa girmek için hazırlıklı olmalıyız... Birliğin bozulamayacak bir yapısı vardır. Bugün dünyadaki tek örgütleyici ilkedir. İyileştiriciler Hareketi asla hakim olamazdı. Onlar yalnızca bozguncu, niyetleri her şeyi yıkmak. Sundukları yapıcı hiçbir şey yok.' Barris çekiç kafalı parçalardan çıkan metal ses karşısında ürperdi. Sesi daha önce hiç duymamıştı ama tanımıştı. Büyük bilgisayar uzaklarda, gizli yeraltı kalesinin en alt katında gömülüydü. Ama şu anda duydukları onun sesiydi. Vulcan 3'ün sesi..."  | OKUMA PARÇASI |
Açılış Bölümü, s. 5-11 Arthur Pitt güruhun farkına Birlik binasından çıkar çıkmaz, daha caddeyi geçerken vardı. Köşede arabasının yanında durdu ve bir sigara yaktı. Evrak çantasını sıkı sıkı tutarak arabasını açarken, kalabalığı inceledi. Elli-altmış kişiydiler: Kasaba halkı, işçiler, küçük esnaf, metal çerçeveli gözlüklü memurlar. Tamirciler ve kamyon şoförleri, çiftçiler, ev kadınları, beyaz önlüklü bir bakkal. Her zamankiler – hep aynı alt-orta sınıf. Pitt arabasına giriverdi ve ön paneldeki mikrofonun üstüne atılarak bağlı olduğu en yüksek düzeydeki kişiyi, Güney Amerika Direktörü'nü aradı. Artık hızlı hareket ediyorlar, cadde boyunca sessizce ve dalga dalga ona doğru ilerliyorlardı. Hiç kuşkusuz onu T-sınıfı giysilerinden tanımışlardı – yani beyaz gömlek ve kravat, gri takım elbise, fötr şapka. Evrak çantası. Siyah ayakkabılarının parlaklığı. Paltosunun göğüs cebinde parıldayan ışın kalemi. Pitt altın tüpü açtı ve hazır duruma getirdi. "Acil durum," dedi. "Ben Direktör Taubmann," dedi kumanda panosundaki verici. "Neredesiniz?" Pitt'in o denli üstünde olan uzak, resmi bir ses. "Hâlâ Alabama'da Sedir Korusu'ndayım. Çevremde bir kalabalık oluşuyor. Herhalde bütün yolları kapatmışlardır. Belki de bütün kasabayı." "İyileştiriciler de var mı?" Bir tarafta, kaldırımda kocaman bir kafası ve kısa kesilmiş saçları olan yaşlı bir adam vardı. Soluk kahverengi elbisesi, belinde düğümlenmiş bir ip ve ayaklarında sandaletlerle sessizce duruyordu.... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Ogan Güner, “Androidler elektrikli koyun düşler mi?”, Virgül, Sayı 30-32, Ekim 1997 Philip K. Dick (onun âdetini benimseyerek kısaca PKD diyelim), uzun kariyerinin özellikle son yıllarında birçok yazar ve eleştirmenin onu 20. yüzyılın büyük Amerikan yazarları arasına yerleştiren övgülerine mazhar olmasına rağmen, sonuna kadar bir bilimkurgu yazarı olarak kaldı. Birçok iyi bilimkurgu yazarı gibi, bir "tür" yazarından daha fazlası olduğunu kanıtlamak hoşuna gitmiyor değildi, ama bilimkurgunun bir 'makus talih' olmadığını da anlamıştı. Bu bir çelişki gibi görünebilir, ama PKD'den bahsetmek temelde çelişkiden bahsetmek demek zaten. 1940'larda ve 1950'lerde ABD'de bir tür yazarı olmak, aynı zamanda bir meslek sahibi olmak demektir. Tür yazını, yazarlarını dört bir yandan kuşatır ve boğaz tokluğuna çalıştırır. Yazarlar, bir yandan hızlı üretmek zorundadır, diğer yandan yazdıklarını okurlarına (tür yazınının okuyucuları istisnalar barındırmakla beraber, sıradan, ne istediğini bilen ve şaşırmak istemeyen 'tüketicilerdir') beğendirmek durumundadır. Dolayısıyla o türün klişelerine zincirlenmişlerdir. Tüm bunları yaparken de tür yayıncılığının getirdiği formatları aşmamak durumundadırlar. Bilimkurguda da aynı kısıtlamalar geçerlidir ve kitaplarını yayınlatmak isteyen her bilimkurgu yazarı bu yasalar karşısında ödün vermek zorundadır. Kısacası tür yazını, klasik anlamdaki edebiyatın özgür yaratım iddialarından, dolayısıyla konforundan men edilmiştir. Bütün bunlar, yük... Devamını görmek için bkz. |  |
|