| ISBN13 978-975-342-516-2 | 13x19,5 cm, 280 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Ateş Altında Gazetecilik Savaş Haberciliği Kapak ve Grafik Tasarım: Emine Bora, Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Nisan 2005 | 2. Basım: Aralık 2017 |
Ülkemizde gazetecilik ve habercilik, özellikle savaş muhabirliği alanında uzun yıllar dış kaynaklara, küresel haber ajanslarına bağımlı olmuştur. Son on, on beş yıldır bu gerçeğin önemli ölçüde değiştiğine tanık oluyoruz. Bunu şüphesiz en başta savaş bölgelerinde görev yapan gazetecilere borçluyuz. Mete Çubukçu, savaş gazeteciliği deyince ilk akla gelecek isimlerden biri. 1992'den bu yana Afganistan, Filistin, Bosna, Azerbaycan, Irak, Kosova, Çeçenistan, Cezayir, Lübnan gibi kriz ve savaş bölgelerinde, ateş altındaydı. Bizler televizyonlarımızın başında onun gözlerinden olup biteni anlamaya çalıştık. "Aslında savaşta yaşananların, orada olmayanlara bire bir aktarılabileceğine pek inanmıyorum," diyor Çubukçu, "Ancak savaşın haber verirken aktaramadığım, bir yaşanmışlık olarak bende kalmış yanlarını, öğrendiklerimi, başka gazetecilerin deneyimleriyle birlikte paylaşmak istedim. Bu kitapta savaş habercilerinin öyküsünü, savaşta gazeteciliğin nasıl yapıldığını, etiğin önemini, muhabirlerin objektif olup olmadığını, tarafsız kalıp kalamadığını, yapılan bir yanlışın neye mal olabileceğini, nelere dikkat edilmesi gerektiğini bulacaksınız... Bir gazeteci ve bir insan olarak orada, savaşın tam ortasında olmanın ne demek olduğunu ifade etmeye çalışıyorum – savaşı sadece ekranda görmüş insanlar için, ama en çok da savaş muhabirliğine ilgi duyan genç gazeteciler için..." | İÇİNDEKİLER |
Önsöz Giriş
1 Savaş Ve Savaş Haberciliği Savaş ve Gazetecilik Savaş ve Barış Ölüm Ne Yana Düşer? Savaş, Objektiflik ve Etik Sansürlenen Savaşlar "Havuz"dan İliştirilmeye
2 Savaşa Ve İnsanlara Tanıklık Ölüme Yakın Hayatlar Irak: Bir Savaşı Yaşamak Filistin: İntifada, İşgal ve Savaş Günleri Afganistan: Dünyanın Unuttuğu Ülke Bosna, Kosova, Çeçenistan, Irak Savaşların Bıraktığı İzler
3 Söyleşiler, Tanıklıklar, Anılar Siz Hiç Savaş Gördünüz mü? Haberle Ölüm Arasında Yürüyenler
4 Savaş Gazetecileri İçin Rehber Riskleri En Aza İndirmek Temel Kuraldır Haber Kuruluşlarının Gazetecilerin Güvenliğiyle İlgili Yükümlülükleri Barış Gazeteciliği Embedded Gazetecilerin İmzaladıkları Taahhütnamenin Bazı Maddeleri
Kaynakça | OKUMA PARÇASI |
Önsöz, s. 13-17 Art arda basılan deklanşör ve o deklanşöre her basıldığında kulaklarımıza gelen o "ulvi" ses. Üzerinde yeleği, boynunda çeşit çeşit fotoğraf makinesi ve korkusuzca çalışması, görüntülediklerini gazetesine ulaştırma ve gerçekte nelerin yaşandığını duyurma çabası, idealizmi, belki de Türkiye'de seyircinin karşılaştığı ilk deneyimlerden biriydi. İsmi de mesleğe tam uyuyordu: Under Fire, yani Ateş Altında. (Yön. Oliver Stone, MGM Home Entertainment, 1982.) Ateş Altında, yıllar sonra savaş muhabirliğinin kült filmleri arasına girdi. Türkiye'de birçok kişi savaş muhabirliğini Ateş Altında ve Nick Nolte'la tanıdı, savaş muhabirliğine bu filmle özendi. Bugün 30'lu, 40'lı yaşlarda kime "savaş muhabirliği"yle ilgili bir film sorsanız alacağınız yanıt "Ateş Altında," olacaktır. El Salvador'un başkenti Managua'da diktatör Somoza'nın adamlarınca gözaltına alınan filmin kahramanı, bir rahiple aynı hücreye koyulur. Rahip gazeteciye hangi taraftan olduğu... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Lale Tayla, “Savaşa tanıklık etmek”, Radikal Kitap Eki, 29 Nisan 2005 Yirmi yılı aşkın bir süredir tanıdığım Mete Çubukçu'yu her savaştan döndüğünde kendimce sorgulardım. Nasıldı? Arka planı nasıldı? İnsanlar nasıldı? O zamanlar birlikte görev yaptığımız ATV haber merkezinin günlük koşuşturması içinde benim sorularım sıradan, onun yanıtları ise kısa ve kestirme olurdu. Zaten ya bir yerden gelmektedir ya da bir yere, yani savaşa gitme hazırlığı içindedir. Yaşadıklarını anlattırmak için iş dışında yakalamak gerekir onu. Televizyon seyircileri ise onu, Filistin'den ya da Bosna'dan üç beş dakika içinde haberini anlatırken gördüğü kadarıyla bilir. Ama o kısacık dakikalara sığmayanlar ya da bir başka deyişle söyleyecek olursak, yerleşik habercilik ve programcılık anlayışının baştan savmalığı yüzünden Mete Çubukçu'nun anlatma fırsatını bulamadığı her şey bir kitaba dönüştü en sonunda. "ABD'nin hava saldırısı sırasında Kâbil'e ulaşmak için gündüzleri yol alıyor, hava karard... Devamını görmek için bkz. | |
Özlem Albayrak, “Savaşları okumak”, Yeni Şafak Gazetesi, 21 Nisan 2005 Festivalin en sarsıcı filmlerinden birinde, Hotel Rwanda'da katliam karşısındaki umutsuzluğu gazeteciden medet umma noktasına dayanmış kahramana, muhabirin verdiği cevap filmin tek cümlesiydi: "Bu görüntüleri akşam haberlerine yetiştirsek ne değişecek ki... İnsanlar 'Aman allahım ne korkunç' diyerek akşam yemeğini yemeye devam edecekler..." Bu sözler, ne görüntülerin, ne cümlelerin, ne de başka herhangi bir şeyin değiştirmeye güç yetiremeyeceği, akılla bağını koparmış dünyanın kör, sağır, lal kesilmesine dair, kapkaranlık bir kayıt daha düşüyordu dünyanın bozuk sicil tarihine. İnsanlığın çatırdadığını her hissettiğinde, yeryüzü sanki topluiğne başı kadar bir yere sıkışır ya. Neye yarayacağını bilmeden, ille de "nefesini tutma" yarışmalarında bulunmuş bütün eski çocuklara tanıdık gelecek o havasızlık hissi üstünüze yapışan, sıkıntısı anbean katlanarak büyüyen bir daralma sanki. Öyle bir cümle..... Devamını görmek için bkz. | |
|