Önsöz, s. 13-17
Art arda basılan deklanşör ve o deklanşöre her basıldığında kulaklarımıza gelen o "ulvi" ses. Üzerinde yeleği, boynunda çeşit çeşit fotoğraf makinesi ve korkusuzca çalışması, görüntülediklerini gazetesine ulaştırma ve gerçekte nelerin yaşandığını duyurma çabası, idealizmi, belki de Türkiye'de seyircinin karşılaştığı ilk deneyimlerden biriydi.
İsmi de mesleğe tam uyuyordu: Under Fire, yani Ateş Altında. (Yön. Oliver Stone, MGM Home Entertainment, 1982.)
Ateş Altında, yıllar sonra savaş muhabirliğinin kült filmleri arasına girdi.
Türkiye'de birçok kişi savaş muhabirliğini Ateş Altında ve Nick Nolte'la tanıdı, savaş muhabirliğine bu filmle özendi. Bugün 30'lu, 40'lı yaşlarda kime "savaş muhabirliği"yle ilgili bir film sorsanız alacağınız yanıt "Ateş Altında," olacaktır.
El Salvador'un başkenti Managua'da diktatör Somoza'nın adamlarınca gözaltına alınan filmin kahramanı, bir rahiple aynı hücreye koyulur. Rahip gazeteciye hangi taraftan olduğunu sorar. Aldığı yanıt şudur: "Ben taraf tutmam, fotoğraf çekerim." Ancak, yaşadıkları ve gördükleri sonucunda taraf olur.
Filmdeki savaş muhabiri, sadece savaş muhabiri olduğu için zihinlerde yer etmemiş, görüntülediği gerçeği iletebilmek için harcadığı insanüstü çaba ve kendince "haklı tarafın" yanında olması onu farklı bir yere oturtmuştu. Mesleğin ilk yıllarında o filmden etkilenip savaş muhabiri olmak isteyen birçok kişiyle karşılaşmışımdır. Aslında sinemada, edebiyatta, savaş muhabirleri hep konu olmuş, ama popüler anlamda, hiçbirisi Ateş Altında filmi gibi etki yapmamıştır.
Savaş muhabirliği birçok kişiye ilginç gelmektedir. Bu kitapta savaş haberlerinin nasıl ve hangi koşullarda hazırlandığını, savaşların gerçek yüzünü, haberin size ulaştırılması aşamasında nelerin yaşandığını bulacaksınız. Savaş muhabirinin kim olduğu, niçin bu işi seçtiği, motivasyonun nereden kaynaklandığı, bilgi ve tecrübenin önemi, savaş ve kriz bölgelerinde nasıl davranılması gerektiği, bu tür habercilikte objektiflik, tarafsızlık çelişkisi, savaş muhabirliğinin çeşitleri, savaşta etik kurallar, savaş sonrasında yaşanan ruhsal çöküntüler örnekleri ve tanıklıklarıyla yer alıyor.
Uluslararası alanda savaş gazeteciliğinin nasıl yapıldığı, savaş muhabirliğinin kuramsal yanı masaya yatırılarak dünyanın önde gelen isimleri ve akademik çalışmalarından yararlanarak hazırlandı.
Savaşlardan haber geçenlerin öykülerini, savaş muhabirliğinin ne olup ne olmadığını, nasıl yapıldığını, yıllara göre nasıl değişim gösterdiğini, savaş haberciliğinde etiğin önemini, muhabirlerin objektif olup olmadığını, tarafsız kalıp kalamadığını bulacaksınız.
Bu kitap, savaş muhabirlerinin öyküsü olduğu kadar, yapılan yanlışların nelere mal olduğu, nelere dikkat edilmesi ve iyi muhabirlerin nasıl olması gerektiğini de ele almaya çalışmaktadır. Savaşların gerçek yüzü, savaşın acı gerçeğiyle yüz yüze kalan habercilerin trajedileri, haberle insanlık arasındaki ince çizgi de bu kitapta tartışılıyor.
•
Biraz iddialı olsa da, elinizdeki kitap kendi kategorisinde bir ilktir. Türkiye'de ilk kez savaş muhabirliği üzerine kitap yazılmaktadır. Bugüne kadar savaş alanlarında çalışan gazeteciler, anılarını, yaşadıklarını, emeklerini, canları pahasına ortaya çıkardıkları haberleri ve öyküleri kaleme almışlardır. Bunlar arasında, bu işi layıkıyla yapanlar olduğu gibi yaşadıklarını abartanlar da olmuştur. Uluslararası akademik çevrelerde ya da gazeteciler arasında savaş muhabirliği konusunu ele alanlara, bunu bir ders olarak okutanlara, üniversitelerde tez konusu yapanlara rastlanmaktadır. Ancak Türkiye'de bir uzmanlık alanı olarak savaş muhabirliği bütün yönleriyle ele alınmamış, asgari kuralları yazılmamış ve bir boşluk doğmuştur. Bu kitap bu boşluğu doldurma iddiasındadır. Bir akademisyen tarafından yazılmasa da (hocalarımın affına sığınarak) "akademik" olma iddiasındadır. Daha sonraki yıllarda bu konuda yazacak gazeteciler ve akademisyenlere ışık tutma çabasındadır. En önemlisi bu mesleğe özenenler, savaş muhabiri olmak isteyenler, öğrenciler, İletişim Fakülteleri'ne devam edenler için başucu kitabı olma özelliği taşımaktadır.
•
Tabii ki aslolan yaşanmışlıklar ve tecrübelerdir. Yüzlerce kez karşılaştığım soruların başında "Bu işi nasıl yapıyorsunuz? Tehlikeli değil mi? Biz de savaş muhabiri olmak istiyoruz, ne yapmamız lazım?" gelmiştir.
Kitabın ikinci bölümünde bu yaşanmışlıklar, tehlikeler, haber için ölümle burun buruna geldiğimiz anlar yer almaktadır. Buna, savaş muhabirinin yaşadıkları, kendisi ve savaşlarla hesaplaşmasıdır da diyebiliriz. Yaşanmışlıklar ise sadece kuru bir anlatım değil, ders çıkarmak adına son 12 yılda yaşananlardan cımbızlanarak çıkarılanlardır. Irak'tan Afganistan'a, Filistin'den Bosna'ya kadar.
En önemlisi, hepsinden farklı dersler çıkarılacak tanıklıklardır. Bu yüzden savaşlara, savaş muhabirleri, kameramanları ve fotoğrafçılarının gözüyle bakmaya çalıştım. Savaşların gerçek yüzüne, insan acılarına bakmak isteyenler için de önemli bir kaynak olduğu iddiasındayız. Çünkü savaşı birinci elden yaşayan, ateş altında kalan ve sizlere bunları aktaran bizlerin hikâyeleri var bu kitapta. Fazlası değil belki, ama eksiği tabii ki bana ait.
Aslında, yaşananların bire bir anlatılabileceğine inananlardan değilim. Bu, bazı olayları ortaya dökmekten ya da anlatmaktan kaçınmaktan kaynaklanmıyor. Özellikle savaş ve kriz bölgelerinde yaşananlar, paylaşılanlar, tanık olunan acılar, duygular, duygusallıklar ve olayın kendi doğasından kaynaklanan sertlik, haber telaşında kaybolup gitmektedir. Çünkü yaşanan "o an" çok önemlidir ve "anlıktır". Sıkılan ilk kurşunun insan zihninde bıraktığı iz, düşen bombaların yarattığı korkuyla karışık "tatmin", mültecilerin yüzlerindeki umutsuzluk hep o ana dair izlenimlerdir. Bütün bunları daha sonra kâğıda dökmek, o anı anlatmayacağı gibi, yaşadıklarınızı bir süre sonra kâğıda dökmeye başladığınızda, hissettikleriniz de farklı olacaktır. Çünkü bütün yaşanmışlıklar bir kez daha duygu ve mantık süzgecinden geçmektedir. Bu ise "o an"dan uzaktır artık. Yani yazılanlar bu yüzden hep eksiktir.
Son bölümde ise, en temel bilgileri içeren elkitabı sayılabilecek, savaş muhabirinin rehberi yer almaktadır. Çünkü savaş muhabirliğinin kesin hatlarıyla çizilmiş kuralları ya da bire bir kitabı yoktur. Her muhabir bir kitaptır. Ama en temel noktalar, bilinmesi gereken kurallar açısından bu kitap, en azından alfabenin başlangıcı sayılabilir.
•
Teşekkür edecek o kadar çok kişi var ki. Öncelikle, ekranlarda görüp dualarıyla beni koruyan herkese teşekkür etmek istiyorum. Lütfen dualarınızı eksik etmeyin.
Çabaları ve uğraşları için Metis Yayınları'ndan Semih Sökmen'e teşekkürlerimi sunarım. 1993-2001 yılları arasında ATV Haber Merkezi'nde çalıştım. O efsanevi ekibe, duyarlılığı için Ali Kırca'ya, desteği ve yönlendirmesi için editörüm Viktorya İzrail'e, beni hep destekleyen ve motive eden Ayşenur Arslan'a kocaman teşekkür. Aynı desteği gördüğüm NTV'deki yöneticilerime ve Kemal Can'a da teşekkürler. Benimle, bütün zorlukları, riskleri, ölüm tehlikelerini, kaprisimi, haberi ve "hayatı paylaşan" bütün kameraman arkadaşlarıma selam olsun. Onlar olmasaydı, görüntü ve savaş acısını ortaya koymak çok zor olacaktı. Zaten bu kitapta onlar da var. İsmini unuttuklarım beni affetsin. Ancak hepsi kalbimde ve zihnimin derinliklerinde saklı.
Bütün bu yıllar boyunca kaygılandırdığım annem ve babamdan özür dilerim.
Oğlum Ege'nin beni anlayacağını umuyorum. Babası uzaklarda, Ege'nin vaktini çalıp yalnız bırakmakla kalmadı, onu zaman zaman da korkuttu. Sevgili oğluma kocaman öpücük yolluyorum.
Sıra, beni kitapları, şarkılarıyla ayakta tutanlarda. Onlar bilmese de zor ve yalnız anlarda bana destek oldular. Satırları, sözleri, müzikleri terapiydi benim için. Hep Muhalif Olmak için arkadaşım Nuray Mert'e, Kusma Kulübü ve Zamanın Manzarası için Mehmet Eroğlu'na, Perdeler albümü için Şebnem Ferah'a, "Gülümse" için Sezen Aksu'ya‚ "Rüya" için Sertab Erener'e, "With or Without You" için U2'ya, Nirvana'ya, Red Hot Chili Peppers ve Deep Purple'a, elim kaşındığında sayfalarını açan Post Express'çilere, Siren ve Yücel'e, Birikim'den Apo'ya sonsuz teşekkürler.
Savaş alanlarında hayatını kaybeden bütün meslektaşlarımı saygıyla anıyorum.
Savaşlar oldukça savaş muhabirleri de olacaktır. Savaşsız bir dünya ve işsiz kalan savaş muhabirleri temennisiyle...