ISBN13 978-975-342-516-2
13x19,5 cm, 280 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Bizim Filistin, 2002
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Lale Tayla, “Savaşa tanıklık etmek”, Radikal Kitap Eki, 29 Nisan 2005

Yirmi yılı aşkın bir süredir tanıdığım Mete Çubukçu'yu her savaştan döndüğünde kendimce sorgulardım. Nasıldı? Arka planı nasıldı? İnsanlar nasıldı? O zamanlar birlikte görev yaptığımız ATV haber merkezinin günlük koşuşturması içinde benim sorularım sıradan, onun yanıtları ise kısa ve kestirme olurdu. Zaten ya bir yerden gelmektedir ya da bir yere, yani savaşa gitme hazırlığı içindedir. Yaşadıklarını anlattırmak için iş dışında yakalamak gerekir onu. Televizyon seyircileri ise onu, Filistin'den ya da Bosna'dan üç beş dakika içinde haberini anlatırken gördüğü kadarıyla bilir. Ama o kısacık dakikalara sığmayanlar ya da bir başka deyişle söyleyecek olursak, yerleşik habercilik ve programcılık anlayışının baştan savmalığı yüzünden Mete Çubukçu'nun anlatma fırsatını bulamadığı her şey bir kitaba dönüştü en sonunda.

"ABD'nin hava saldırısı sırasında Kâbil'e ulaşmak için gündüzleri yol alıyor, hava karardıktan sonra, topraktan yapılmış köy evlerinde konaklıyorduk. Grup halinde yolculuk ettiğimiz için, 10-15 kişi bir odada, bulunduğumuz yere kıvrılıp yatıyorduk. Dağlardaki köylerden birindeydik ve gecenin sessizliğini sadece bazı hayvanların ulumaları bozuyordu. Gece uykuya daldıktan sonra silah sesleriyle uyanmıştık. Birden birbirimize baktık. Taliban bulunduğumuz yerden uzaktaydı, çatışma olamazdı. Sonradan Kuzey İttifakı askerlerinin birbirleriyle haberleşmek için havaya ateş açtıklarını öğrendik. Ama o makineli tüfek seslerin duyar duymaz ilk tepkim, 'Evet, işte bu, nihayet geldik,' olmuştu. Rahatlamıştım."

Ateş Altında Gazetecilik sadece savaş ya da sadece gazetecilikle ilgilenenlerin değil, 'gerçek'le ilgilenenlerin kitabı. Mete Çubukçu, son on küsur yıldır gazetelerde okuduğumuz, televizyonlarda seyrettiğimiz hemen hemen her savaşın tanığı. Ve aslında hazzetmediği deyimle söyleyecek olursak, bir 'savaş muhabiri'.

'Niye buradayım?'

Bağdat bombalar altında inlerken bir otel odasında... Ramallah'ta İsrailli askerlerin namlusunun ucunda... Kâbil'de keskin nişancıların kurşun menzilinde... Ya da Bosna'da... Ya da Felluce'de... Niye bulunur bir insan? Gönüllü olarak?

Mete Çubukçu, çok sormuş bu soruyu kendine. Kâbil'de köy odasında niye kendini rahatlamış hissettiğini, bombalamanın başlayacağı bilindiği için bütün gazeteciler kenti terk ederken, adeta ters otobana girmişçesine, onu Bağdat'a girmeye zorlayan dürtünün ne olduğunu. Ve de iyi bir gazeteci olduğu için, 'adrenalin' yanıtının kolaycılığına sığınmamış. Didiklemiş kendini ve diğer savaş muhabirlerini.

İyi bir gazeteci olarak kitap boyu birçok sorunun peşine düşmüş. Savaş muhabiri neyin peşindedir, tarafsızlık ne demektir ya da öyle bir şey var mıdır, haberciliğin kâbesi kabul edilen BBC'nin bile dezenformasyon yaptığı günümüz dünyasında, 'gerçek' nerededir ve kimin ilgisini çeker? Hatta bir adım daha öteye gitmiş ve sormuş, "aslında gerçek nedir?" "Çatışma bölgesinden Türkiye'ye döndüğüm zaman, geldiğim bölgenin ve tanık olduklarımın gerçek, normal hayatın ise sanal olduğunu düşünürüm.."

Ve savaş gerçeğini anlamayanları düşünmüş bomba altında, "Dünyanın böylesine mekanikleşip duygusuzlaştığı bir ortamda savaşın sadece asker ve silahlardan oluşmadığını, savaşın kendi gerçekliğinden koparıldığını düşünürsün. Gazetecilik cephede değil, işte tam da burada, kafasına her gün binlerce ton bomba düşen insanların ve gazetecilerin arasında yapılınca anlam kazanıyor. Peki savaş çığırtkanlığı yapan kalemşorlar? Savaş Türkiye'nin çıkarına diyenleri, savaş çığırtkanlarını, piyasa lafazanlarını buraya getirmek lazım. Böyle bir gecede zihnimden bunlar geçiyor."

Ateş Altında Gazetecilik'in ilk bölümünde, Çubukçu savaş muhabirliğini ve haberciliğini tartışırken adeta gazetecilik dersi veriyor bizlere. Özellikle meslekte üç-dört yıl geçirdikten sonra muhabirliği küçük görüp masa başına geçmek isteyenlere ve daha da önemlisi muhabirin değerini unutan ve unutturan basın yönetimine 'gerçek muhabirin' kıymetini hatırlatıyor.

İkinci bölüm ise tanıklık ettiği savaşların anılarından oluşuyor. Kitabı okurken kendinizi bütün savaşların içinde buluyorsunuz. Ve 'o ân'ı yaşayan birinin kaleminden savaş bölgesindeki vahşeti, korkuları, umutsuzluğu hissediyorsunuz. Ve Kerkük, Felluce, Ramallah, Cenin, Kâbil ve Afganistan dağları, Bosna gibi defalarca gittiği savaş alanlarında şu ya da bu şekilde ölümle yüz yüze gelmenin diğer bütün gerçekleri yok edişini.

'Mete son duanı et'

"Sabaha karşı üç gibi, inanılmaz bir gürültüyle yataktan fırlıyorum. Hemen balkona koşuyorum. Hemen yanımızdaki ünlü Firdevs Meydanı'ndaki "Caminin arkası bombalanmış, alevler yükseliyor. Camiden yükselen ses susmak bilmiyor. Caminin arkasında bir yerler yanıyor, etraf çok essiz ve sadece ezan sesi duyuluyor. Donup kalıyorum, elime kameramı bile alamıyorum. Öylece bakakalıyorum, dinliyorum. Aklımdan geçen ise şu: Mete son duanı et, bombalar yaklaşıyor. Bakıyorum, sadece karanlıktan yükselen alevlere bakıyorum, camiden yükselen ses beni çok etkiliyor. Gece karanlık ve Bağdat yanıyor."

Kitapta yer alan savaş tanıklıklarını okurken sadece savaşın heyecanlı sahnelerini görmüyorsunuz. Savaşın gerekçelerini, ülkelerin koşullarını, savaşan tarafların mantıklarını ve insan psikolojilerini de anlıyorsunuz. Onun savaş alanında bile hiç vazgeçmediği empati duygusu size de transfer oluyor.

Ramallah'ta İsrailli askerlerin Filistin polislerini tarayarak katletmesinden önce kendisini kalkan gibi kullanması sonucu burun buruna geldiği ölümden tesadüfen kıl payı kurtulan ve böylelikle kendisi de Türk televizyonlarında haber konusu olan Mete Çubukçu'nun iki dünyasını birleştiren tek aygıt telefon. "Ramallah'ın her yerinden silah sesleri yükseliyordu; Arafat'ın karargâhı hâlâ bombalanıyordu. İç odalara çekildik ve beklemeye koyulduk. Az sonra telefonuma bir mesaj geldi. 'Oğlum, neredesin. Biz Kaktüs'teyiz, hadi gel.' Arkadaşım Gül'den geliyordu mesaj. Filistin'de ölümle yüz yüze olduğumuzdan habersizdi. Hayat işte. Cuma akşamıydı ve normal insanlar hafta sonunun keyfini çıkarıyor, biz ise Ramallah'ta kıstırılmış biçimde bekliyorduk."

Mete Çubukçu'nun bu kitabı yazarken ki amacının kendi anılarını anlatmaktan ibaret olmadığı zaten kitabın bütününden belli ama kitabın üçüncü bölümünde bir başka hoşluk yapmış ve kendisi gibi savaş muhabirliği yapan arkadaşlarının düşüncelerini ve tanıklıklarını da aktarmış. Lindsey Hilsum, Burak Kara, Yunus Şen, Nevin Sungur, Vito (Mehmet İbrahimhakkıoğlu), Sefer Turan, Kaya Heyse, Coşkun Aral, İlker Taş, Ümit Bektaş ve Laurent Van Der Stoct'un anlattıkları, haberlerde birkaç dakikaya sıkıştırılmış görüntülerin arkasında yatan gerçekleri ve psikolojileri anlatıyor bizlere.

Savaş gazetecileri için rehber

Bir gazeteci olarak savaşa gitmenin de kuralları var elbet. Gerek yola çıkmadan gerek savaş alanında gazetecinin can güvenliğini sağlamak, en azından riski en aza etmek için uyulması gereken kurallar kitabın son bölümünde aktarılmış. Zaten daha önceki tanıklık bölümlerinde de hem kendisinin hem de gazeteci arkadaşlarının bazen farkına varmadan bu kuralları ihlal ettiğinde tehlikeyle nasıl burun buruna kaldığını da anlatmış olduğu için, bu kuralların değeri kendiliğinden ortaya çıkıyor. Gerek giyim kuşamda gerek davranış biçimlerinde dikkat çekmemek, her zaman her koşula uymaya hazırlıklı olmak, ateş altında kaldığınızda, baskına uğradığınızda, rehin alındığınızda nasıl davranmak gerektiği konusunda önceden bilgilenmek, savaş haberleri veren gazetecilerin vazgeçilmez bir rehberi.

Ateş Altında Gazetecilik kitabını okuyanların, televizyonlardaki savaş görüntülerini ya da gazetelerde rakamların ve stratejilerin arasına sıkışmış savaş haberlerini bir başka gözle değerlendireceklerini biliyorum. Bizler hayatın bu tarafında, kendi döngümüz içinde yaşarken, birileri bizim adımıza, bize gerçekleri anlatmak için savaşa doğru gidiyorlar.

"Savaş ve çatışma alanlarında görev yapan gazeteciler için hiç de iç açıcı olmayan tanımlamalar yapıldığı bilinir. 'Ölü seviciler', 'akbabalar', 'savaşseverler', 'uyuşturucu müptelaları', 'alkolikler', 'kışkırtıcılar'. Bunları bir latife kabul edecek olursak, tüm bu tanımlara bir tek kelime eklerdim kendi adıma: savaş karşıtı."

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X