Nihan Özyıldırım, "Özgürlük, hiçbir kimliğin tuzağına düşmemektir", Radikal Kitap, 4 Eylül - 1 Ekim 2015
Olivier Roy’nın, yayıncılarından Jean-Louis Schlegel ile söyleşisi olan Kayıp Şark’ın Peşinde, birçok bakımdan ilginç ve zevkli bir kitap. Her şeyden önce bir hayat hikayesi; üstelik maceralı, sıradışı, farklı coğrafyalarda geçen ve enteresan dönemlere tanıklık etmiş bir hayatın hikayesi. Diğer yandan, Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyayı yakından ilgilendiren meselelerde söz söylemeye ehil ve Türkiye’yi de iyi bilen müstesna bir uzmanın görüşlerini, yorumlarını içeriyor. Hepsinin ötesinde, Roy’nın hayatından ve yazdığı kitaplardan yola çıkan, hayata, siyasete, sosyal bilimlere, dinlere, kültüre, kimliklere, yolculuğa, tesadüflere ve çeşitli insan hallerine dair derinlikli ve bilgece bir muhabbet. Roy’nın Türkçe basım için yazdığı önsözün de dikkate değer olduğunu ayrıca belirtmek gerek.
Bu kitapta, Türkiye’de Siyasal İslamın İflası, Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi, Küreselleşen İslam, İslam'a Karşı Laiklik gibi kitaplarıyla tanınan Roy, bir yandan Fransız taşrasından 1968 Parisi’ne, işgal altındaki Afganistan’ın çatışma bölgelerinden üst düzey uluslararası toplantılara kendi kişisel tarihini ortaya koyuyor, diğer yandan da kitaplarının yazılış süreçlerini ve arkasında yatan düşünceleri aktarıyor.
Roy, meşhur “68 kuşağı”nın bir üyesi. Dolayısıyla öncelikle onun, kendisinin de içinde bulunduğu, Fransa’daki öğrenci hareketi hakkındaki yorumlarını okuyoruz. Roy kendi kuşağını ve 68 hareketini de sorgulamaktan ve eleştirmekten hiç çekinmiyor. 68 kuşağının zihniyetini, çelişkilerini, fikir ayrılıklarını kendi yaşadıkları üzerinden aktarıyor.
Yazarın asıl uzmanlığı olan ve ileride yazacağı kitapların da konusunu oluşturan Afganistan, İran, Orta Asya, İslam gibi konulara ilgisiyse, daha öğrencilik yıllarında Farsça öğrenip ardından da otostopla Afganistan’a yaptığı bir yolculukla başlıyor. Daha sonra da, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal ettiği dönemde çeşitli sıfatlarla düzenli olarak bu ülkeye gitmeye devam ediyor; savaşın, çatışmaların, ardından Taliban’ın ve El-Kaide’nin ortaya çıkışının doğrudan doğruya tanığı oluyor.İran Devrimi’nin hemen sonrasında İran’da, Sovyetler’in dağılma döneminde Tacikistan’da bulunuyor.
Olivier Roy’nın uzun yıllar boyunca bu ‘sahada bulunma’ tecrübesi,ona bir sosyal bilimci olarak farklı bir bakış açısı kazandırmış, “kültüralistyanılsama”dan çabuk kurtulmasını, özcülüğün tuzaklarına düşmemesini sağlamış. Bu yüzden Roy’nın Ortadoğu, Müslümanlar, kültürel farklar ve İslami terör, hakkında söyledikleri, bu konularda çok sık başvurulan, basmakalıp, yüzeysel ve ezbere yorumlardan çok daha düşündürücü. Mesela radikalleşmenin hiç de sadece Müslümanlara özgü olmadığından bahsediyor. Bazı noktalarda sekülerleşmenin fundamentalizmi körüklediğini söylüyor. El-Kaide’nin ya da genel olarak cihatçıların ortaya çıkışını “dini bir kasılma”da ya da bir “kimlik isyanında”, İslamın kendisinde ya da Kuran’da değil, “bireyselleşmede, kültürel referansların krizinde, dini olanın özerkleşmesinde ve kültürsüzleşmesinde, yeni bir kuşak bunalımında” aramak gerektiğini, cihatçıların motivasyonunun “dini radikalleşmeden ziyade dava arayışı içindeki bir asi başkaldırısını andırdığını” söylüyor. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar arasındazorlama evliliklerin artışının aslında artık kızların geleneğe boyun eğmeyi reddettiklerinin ve yaşadıkları toplumla giderek daha fazla bütünleştiklerinin ispatı olduğuna dikkat çekiyor.
Roy’nın Siyasal İslamın İflası adlı kitabı çıktığında bu başlık itirazlara sebep olmuş ve çok tartışılmış. Her şeye rağmen bu isimden memnun olduğunu söyleyen yazar, bu ifadeyle ne demek istediğini net bir şekilde izah ediyor sohbetinde. Devletle dinin neden bir arada olamayacağını hem İslam hem Hıristiyan dünyasından örneklerle anlatıyor.
Bütün bu meselelerle uğraşıyor olsa da, kendisini asıl ilgilendiren şeyin eski bir felsefi soru olduğunu söylüyor Olivier Roy: “Hangisi olursa olsun, aidiyetlerin belirleyiciliği ile özgürlüğü nasıl düşünebiliriz?” Ve şu sıralar, yaşadığımız coğrafyada her kesimden insanın hatırlaması gereken şu sonucu çıkardığını söylüyor: “Özgürlük, hiçbir kimliğin tuzağına düşmemektir.”