| ISBN13 978-975-342-989-4 | 13x19,5 cm, 280 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | A. Yavuz Altun, "Şark nereye kayboldu?", Kitap Zamanı, 3 Haziran 2015 Kayıp Şark’ın Peşinde felsefeci Olivier Roy ile yayıncısı Jean-Louis Schlegel’in yaptığı bir röportaj kitabı. Roy, Türkiye’nin pek yabancı olmadığı bir isim. 1994’te Türkçede yayımlanan Siyasal İslam’ın İflası tam da Refah Partisi iktidarının gürül gürül geldiği bir dönemde akademik dünyadaki “kavramsallaştırma” ihtiyacını gideriyordu. Kitap, düşünce dünyamıza “siyasal İslam” kavramını miras bıraktı, fakat içeriğinin pek anlaşılamadığı da görüldü. Olivier Roy din ile devletin bir arada olamayacağını, sonunda ya dinin devleti ya da devletin dini yok edeceğini savunur bu kitabında. Bir başka deyişle, din devletin işleyişindeki “yargı”nın yerine konulduğunda devlet kesin kazançlı çıkar ve yargıyı üretecek ulemayı ya yok eder ya da kendine bağımlı kılar. İran ve Suudi Arabistan örnekleri bu iddiayı destekler nitelikte. Roy bu “devletleşme” sürecine yabancı değil. 1968 Mayıs’ına giden yolda Paris’teki sol grupların hemen hepsiyle teması olduğunu söylüyor. 1970’lerde ise yaşadığı küçük şehirde ve ülkenin genelinde Fransız solunun hâkimiyetine şahitlik ediyor. Yıllarca “barikatlarda” beraber olduğu arkadaşlarının bakanlıklarda danışman ve bürokrat oluşları karşısında sukut-u hayale uğruyor. Ancak bir yandan da anlıyor: Politik mücadelenin özünde bu “devletleşme” kaçınılmaz bir tuzak olarak baştan kuruludur. Kendisi de belirli bir mesafe gözettiğini söylese de, devletle ilişkiden tamamıyla kaçınmıyor. 'Ilımlı İslam'ın mucitlerinden Olivier Roy, İslam’a dair çok sayıda kitabın yazarı, aynı zamanda “ılımlı İslam” kavramının da mucitlerinden. Henüz 19 yaşındayken Fransa’dan kalkıp otostopla Afganistan’a ilk seyahatini yapan Roy, hem coğrafyanın özelliklerini hem de buralardaki Müslümanların günlük hayatlarını çok iyi biliyor. Kendisini “buralara ayak basan ilk Batılı” olarak tasvir etmek hoşuna gidiyor. 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesiyle yeniden bölgeye gidiyor ve hem Fransız Dışişleri’nde hem de CIA aracılığıyla Amerika’da bölgeyle ilgili konuşmalar yapıyor. Bu mahfillerde, yerel aktörlerin öneminden ve İslam’ın toplumdaki karşılığından özenle bahsediyor. Roy alanındaki tek insan değil şüphesiz. 1970’li yıllar boyunca pek çok Avrupalı sosyal bilimci, belirli bir iştiyakla Ortadoğu’nun kapısını aşındırdı. Ancak bu isimlerin ürettikleri “bilgi” Batı’da daha ılımlı yaklaşımların doğmasına da sebep oldu. Kayıp Şark’ın Peşinde yazarın hayatının incelikli bir dökümü olmasının yanında, Doğu ile Batı’yı, İslam ve moderniteyi, buralardaki iç içe geçmeleri, savaşlarla devinip duran bir coğrafyayı –Batılı gözüyle de olsa– tablolaştırıyor. Roy toplumları sadece yazılı kaynaklarına bakarak anlayamayacağımızı hiç usanmadan tekrar ediyor. Bir Afganlı gibi yaşamanın, o kültürel hayatı her gün üretmenin, konuşulan dilin ötesinde jest ve mimiklerde açığa çıkan iletişim biçimlerini kullanmanın teorisini yapmaya çalışıyor. Kültüralist ve farklılaştırmacı yaklaşımların işe yaramadığını, anlaşılamadığını söylüyor. Bu sebeple biraz da “laik özcülüğü” reddediyor ve toplumların dinî pratiklerini yabana atmamayı öneriyor. Ezberlerden uzak 1980’lerde Afganistan, 1990’larda Sovyet sonrası Orta Asya ve 2001’den itibaren de 11 Eylül’ün yankılarını ve öncüllerini araştıran Olivier Roy, mutedil yaklaşımıyla literatürde kendisine farklı bir yer edinmiş durumda. Teorileri sınamayı, yanlışlamayı ve farklı yaklaşımlar geliştirmeyi ödev bilmiş. Bu yönüyle de ezberlerden uzakta –bazı yaklaşımlarında tökezlediğini itiraf etse de– sürekli yeni açıklamalar üretmeye devam ediyor. “Kayıp Şark”tan muradı ise şu: “İşin paradoksal tarafı Turgut Özal tarafından başlatılan ve AKP’nin yükselişiyle doruğuna varan bu modernleşmenin, Osmanlı geleneğine dönüş, hatta dinden bahsetmenin şifresi olarak kullanılan düpedüz geleneğe dönüş adına yapılmış olmasıdır. Fakat dönüş yoktur. Atatürk kazanmıştır. (...) Aslında hiç kimse hakiki geçmişi özlemiyor.” Zira artık köylerde bile insanlar jean giyiyor, Facebook ya da Skype’tan dünyayla konuşuyor, teknoloji (modernlik) öncesi dünyaya bir özlem duymuyor. Zaten AKP’nin (ya da genelde siyasal İslam’ın) önerebildiği de, bu modernliği “gelenek” sosuna bulandırmaktan öte değil. Roy, bir zamanlar avcunun içi gibi bildiği mahallelerin modernliğe doğru hızlı dönüşümünü anlatıyor ve kitabını şöyle tanımlıyor: “Nihayet bu kitap Şark üzerine bir kitap da değil, zira onun var olmadığını hep biliyordum. Kültür üzerine bir soru bu kitap. Önce benim içinden geldiğim kültür üzerine.” |