ISBN13 978-975-342-604-6
13x19,5 cm, 116 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Ah'lar Ağacı, 2012
Grapon Kâğıtları, 2012
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Kemal Varol, “Kelimeler ölsün istemem”, Kitap Zamanı, 1 Ağustos 2011

Didem Madak’ın herhangi bir şiiriyle ilk kez karşılaşan okurlar mutlaka şaşırmışlardır. Yürürlükteki şiire hiçbir şekilde benzemeyen, yer yer çocuksu, ironik, fazlasıyla öykülemeci, masalımsı, naif ama ille de kederli olan bu şiirler tersinden bir varoluş kaygısı peşindedir sanki. Görünürde büyük bir şiir değildir Didem Madak’ın şiiri. Dahası, öyle olmamak için özellikle çabalamış gibidir. Didem Madak’ın şiirinin öznesi bu yüzden gizli değildir. Kendisini sakınmadan, saklamaya gerek duymadan şiirin imkânlarına çeker. Sıklıkla bir kız çocuğunun diliyle seslenmektedir bu şiirin öznesi. O çocuk büyür. Zamanla sokaklardan ev içlerine, mutfaklara çekilir, sonra tekrar geri geldiği yere bir pencereden bakar ama o dil geçmişte kalmakta ısrar eder. Hemen hemen her kitabında şiirle, en çok da lirik şiirle bir kavga içindedir. Onun şiirlerinde ‘çocukluk’ kadar ‘şiir’ kelimesinin de bunca yer etmesi boşuna değildir. Nasıl bir şiir peşinde olduğunu, karşısında bulunduğu şiir tasarımını sürekli yererek göstermeye çalışır.

Kavramlarla değil, sözün sahiciliğiyle...

Örneğin, Pulbiber Mahallesi adlı son kitabında yer alan şu dizeler tastamam bu yönelimi gösterir: “Ne kadar hijyeniksiniz, ne kadar stres topu bir şiiriniz var. Yettiniz ama artık. Çöl muhabbetiniz de yetti. Sardalye konservesi sever misiniz?” Bir örnek daha: “Çok soğuk günlerde çayçen çayçen diye bağıran yerlerde / Çay içen bir süt dökmüş oluyorum / Hüzün diyor bazı şairler nedense buna.” Görüldüğü gibi, Didem Madak şiiri büyük söylemler peşine düşmez; hatta çoğunlukla karşıtını yerme ihtiyacı duyar. Tuvalete koşmak için yerde terlik arayan ayak parmaklarının şiirini yazar Madak. “Çayçen” sokakların sesini dinler. Dolaştırıyorsun sen beni, diye taksicilere çıkışır. Dilini şaklatarak mikrofonu test etmeye çalışan şarkıcıya kulak vermemizi ister. “Kelimeler ölmesin” diye yazar şiirini. “Çocuk kalmak iyiymiş, biz de iyi kaldık albayım; medeniyet bizi bozamadı” diyen Oğuz Atay kahramanının sözlerine kulak kabartır. Şiire kavramlarla değil, sözün sahiciliğiyle yaklaşmayı dener. Gündelik hayattan beslenir bu yüzden. Şiirsel dilin yerine gündelik bir dil baskın gelir yapıtlarında.

Didem Madak’ın 2000’de yayımlanan Grapon Kâğıtları, 2002’de yayımlanan Ah’lar Ağacı ve son olarak 2007 yılında yayımlanan Pulbiber Mahallesi adlı kitapları kademe kademe bir iç sesin bastırılarak, yerine dış seslerin de dâhil edildiği, iç sesin dünyanın sesleriyle yoğrularak hayat bulduğu bir serüveni ifade eder. Orhan Kahyâoğlu, Didem Madak’ın şiirleriyle ilgili yazdığı bir yazıda şöyle demektedir: “Gündelik dil, gündelik hayat tüm içtenliği, çocuksuluğuyla; kendine özgü ironisi, eğretilemeleri ve imgeleriyle şiirde inanılmaz bir duruluğu, insanın hallerini su yüzüne çıkarmıştı. Mükemmel şiirler miydi bunlar? Belki değil. Ama Madak, farkına fazla varmadan şiire inanılmaz bir hakikiliği taşıyordu. Yıllar geçtikçe yoğunlaştı, olgunlaştı bu şiir. Çekiciliği, şiirlerin duruluğuydu.” Ama yine de zamanla genişleyen bu şiirin ve onun tasarımının arkasında bir kırgınlığın, acı bir tecrübenin olduğunu bulmak zor değil. Duru bir şiirdi Didem Madak’ın şiiri, doğru. Dahası hakiki olmakta ısrar eden bir şiir. Ama daha ilk şiirlerinden birinde (“Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım”), bir yandan yine her zaman olduğu gibi kendi şiirinin tanımını yapmaya çalışırken, diğer yandan da bu tasarımın aslında çok da planlı olmadığını, belki de bir çeşit zorunluluktan kaynaklandığını göstermeye çalışır. Sanki bütün bu çaba daha başka bir durumun, bir kırgınlığın, derinlerde bir yaranın üzerini örtmek, onu önemsizleştirmek için gösteriliyor gibidir: “Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım./ Bilmiyorsunuz./ Darmadağın gövdemi/ Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.”

Genç öldüğü için değil, bir şiir serüvenini yarım bıraktığı ya da geride tıpkı kendi şiirlerindeki gibi küçük bir kız çocuğu bıraktığı için de değil; bir yaranın izini bıraktığı için acıtıyor onun ölümü. En güzel şiirlerinden birini hatırlamanın vaktidir:

Ben işte miraç gecelerinde

Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,

Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,

Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin

Bir şiir aradım.

Geçen üç yıl boyunca

Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.

Ülkem olmayan ülkemi

Kayboluşumu aradım.

Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Bir ters bir yüz kazaklar ördüm

Haroşa bir hayat bırakmak için.

Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X