Sema Karaca , “Yeni Sinemaya Yeni Yorumlar: Bir Kapıdan Gireceksin”, Hayal Perdesi, 27 Temmuz 2012
Kitap tanıtmak zordur, kritik etmekse daha da zor. Çünkü hem okurken zihnen zaten yapmakta olduğunuz muhasebeyi ekstra bir çabayla kâğıda dökmeniz, hem de hasbihal ettiğiniz insanla (yazarla) normal bir okurun aksine oldukça mesafeli bir konumdan konuşmanız gerekir. Kitap sizi içine çekmeye çalıştıkça geri geri gidip en dipte bir nokta gibi duran “eleştirel bakma” orijininden güç almaya çalışırsınız ki, bu da apayrı bir gerilim yaratır zihinde.
Birden fazla yazarı olan kitaplarda bu gerilim had safhaya ulaşır. Okurunu bu gerilimin doruklarında gezdiren ve aynı oranda fikri ilhamlara neden olan bir kitap geçtiğimiz ay raflarda yerini aldı. Adıyla, yaşatacağı deneyimin adeta ipuçlarını verdiği ancak okunduktan sonra fark edilebilecek bir Umut Tümay Arslan derlemesi: Bir Kapıdan Gireceksin, Türkiye Sineması Üzerine Denemeler.
Umut Tümay Arslan, daha önce de sinema ile ulus inşası, toplumsal iktidar, cinsiyet ilişkisini ele alan derleme ve telif eserler vermiş bir sinema yazarı. 2005’ten bu yana Yeşilçam Sineması üzerine iki kitap çıkarmış; 2010’da Mazi Kabrinin Hortlakları kitabıyla Türk Sineması’na dair henüz söylenmemiş çok şey olduğunu göstermişti. Arslan, bu kez Bir Kapıdan Gireceksin ile dikkatleri Yeşilçam’dan yakın dönem Türkiye Sineması’na çeviriyor.
Kitap, bu kategoride değerlendirilen Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Ümit Ünal, Kazım Öz, Pelin Esmer, Semih Kaplanoğlu gibi yönetmenlerin filmlerini mercek altına alan derinlikli yazıları bir araya getiriyor. On dokuz denemeden oluşan eserin yazarları arasında çeşitli disiplinlerden hem aşina hem de yeni isimler var: Yeşim Tabak, daha önce Metis’ten çıkan Filmlerle Sosyoloji kitabının yazarlarından Bülent Diken, Asuman Suner, Barış Engin Aksoy, Ümit Ünal’ın 9 (2002)’unu değerlendiren Mithat Sancar ve Özlem Köksal; Fırat Yücel, Nejat Ulusay, Çoğunluk (2010) üzerine üç farklı yorumla Karin Karakaşlı, Meltem Ahıska ile Elif Çiğdem Thwaites; Feride Çiçekoğlu, Bahoz/Fırtına (2007) değerlendirmeleriyle Mesut Yeğen ve Sema Kaygusuz; Umut Tümay Arslan, Meltem Gürle, sinemada beden tartışmasına odaklanan ilginç yazısıyla Fatih Özgüven ve son olarak Boğaç Ergene.
Kitap, bütünlüklü bir giriş yazısından mahrum olması sebebiyle, okuru ne okuyacağına dair bir bilinmezlikle yola çıkarıyor. Kapaktaki “Türkiye sineması üzerine denemeler” ibaresiyle bölüm başlarındaki kısa sunuşların kitaba ve okunacak bölümün temasına ilişkin bir fikir vereceği düşünülmüş olabilir, ancak çok farklı dinamiklerden beslenen bu filmlerin ve onlara dair analizlerin buluştuğu ortak noktanın ne olduğu sorusunun cevabı maalesef kitap bittiğinde de muğlâklığını korumaya devam ediyor. Belki bütün bu yazıların tek ortak noktasının Yeni Türkiye Sineması’nı mercek altına alması olduğu söylenebilir, ancak Yeni Türkiye Sineması’nın kavramsal olarak işaret ettiği gerçekliğin hâlâ altının doldurulamamış olması ve hangi yönetmenlerin bu kategoride değerlendirileceği meselesinin karmaşıklığı kitabı ilklerden olmanın dezavantajıyla yüz yüze bırakıyor. Yine “efradını câmi ağyarını mâni” bir kavramlaştırma yapılmadığından olsa gerek, kitapta Derviş Zaim ve Yeşim Ustaoğlu gibi isimler kategori dışı bırakılıyor. Kazım Öz, Ümit Ünal ve Seren Yüce ise aynı film üzerine kaleme alınmış birden fazla yazıyla gündem ediliyor. Arslan’ın derlemeden muradının ne olduğunu bir giriş yazısıyla açık etmesi belki okurun bu eksikliğin anlamını kavramasını da mümkün kılabilirdi.
Bu eksikliğine rağmen Yeni Türkiye Sineması’nı konu edinen diğer kitaplar arasındaki yerini tespit etmek açısından Bir Kapıdan Gireceksin’in çekildikleri dönemde çok da dikkate alınmamış filmler üzerine çarpıcı yazılarla dolu olduğunu da vurgulamak gerek. Özellikle Ümit Ünal’ın 9’unu kritik eden Mithat Sancar ve Özlem Köksal’ın yazıları bu anlamda kayda değer. Anaakım sinemanın kıyısında kalmış böylesi bir filmin yıllar sonra da olsa hak ettiği biçimde değerlendirildiğini düşündüren, hem de farklı bakış açılarıyla zihin açan yazılar bunlar. Sancar’ın “Iskalanmış Şeylerin Hafızasında 9” isimli yazısında, bir özeleştiriden yola çıkarak çizdiği sinemasal evren, bir anda bizatihi yaşamın kritiğine dönüştüğünde başınızın dönebilir. Hele de aklınızın bir kısmını “…hikâye yoksa kişi de yoktur. İnsan kendi hayat hikâyesi olan, bu hikayeye sahip olan ve bu hikayeyi anlatabilen bir şeydir.” cümlelerine rehin bırakmadan diğer yazılara geçmek hiç mümkün değil. 9 üzerine Özlem Köksal’ın tespitleri de son derece çarpıcı. Köksal filmin bizi bir hayaletle, filmin maktulü Kirpi’nin kişiliğine imâen yerleştirilmiş bulunan suçun asıl failiyle kısa bir zaman için yüz yüze getirse de, bu faille “tanıştırmaktan” özellikle kaçındığını söylüyor. Yüzleşme ve hafıza üzerine Mithat Sancar’ın güzellemesinden sonra Köksal’ın yorumunu okumak 9’u tekrar izleme arzusunu tetikliyor.
Burada muhakkak sözü edilmesi gereken bir diğer metin “Yusuf’u Yanlış Anlamak”. Asuman Suner imzalı bu yazı, öncelikle Kaplanoğlu sinemasıyla bir türlü bağ kuramayan birinin kaleminden çıkmış olması dolayısıyla ilgiyi hak ediyor. Yazar, Yusuf Üçlemesi’ni her izlediğinde gözünün manevi olandan dünyevi olana kaydığını itiraf ederken aslında Kaplanoğlu sinemasındaki haliyle aşkınlığın çok da insani bir boyutta seyrettiğini ortaya koyuyor. Ayrıca Suner’in, yönetmenin Yusuf’a çevirdiği kamera görüntülerinden bir kadın damıtması ancak böylesi, görünenin ötesini kurcalayan, ona “ait olamayan bir seyircinin” bakışıyla mümkün olabilirdi.
Çoğu yazıda akla gelen “acaba yönetmen bu kadar ayrıntılı ve derin düşünmüş olabilir mi?” sorusu kitap boyu okuyucunun peşini bırakmıyor. Filmler üzerine çok çalışıldığı, her sahnenin ilmek ilmek sökülüp sinema üzerinden bir mana/hakikat arayışına çıkıldığı aşikâr. Kimi yazılar ikna edicilik açısından zayıf kalsa da, bu, kitabın kıymetini azaltacak boyutta değil. Bu anlamda Fırat Yücel’in Reha Erdem’in Hayat Var (2008) filmi için yazdıkları, Feride Çiçekoğlu’nun Pelin Esmer’in 11’e 10 Kala (2009) filmi ve Nazan Maksudyan’ın İstanbul temasının sinemadaki tezahürleri üzerine tespitleri, Umut Tümay Arslan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)’dan çıkardığı en az film kadar ilgi çekici ve ezber bozan analizi kitabı değerli kılan metinlerden. Kapakta da söylendiği gibi “…bu denemeler, Türkiye’nin uzak ya da yakın, kronik ya da yeni, can acıtıcı ya da kayıtsızlaştırıcı meselelerini sinemasal kurgu dolayımıyla düşünmeye, bu yolla farklı türden hakikatler keşfetmeye imkan tanıyor. Ama aynı zamanda bizleri bekleyiş, inanç ve arzu kapısı ile aralanan, sinemanın o sapkın ama mucizevi dünyasına bir kere daha sokuyor.” Hatta “yeni olan Türkiye sineması mı yoksa Türkiye mi?” sorusunun iki olumlu cevap içerebileceği umudunu bir yeşertip bir siliyor.
Bir Kapıdan Gireceksin hem birbirine zıt, hem paralel birçok fikrin, yorumun yan yana getirildiği bir çeşitleme; Türkiye üzerine, insan üzerine, sistem ve yaşamak üzerine söylediği çok şey var. Tıpkı “Yeni Türkiye Sineması” gibi...