| ISBN13 978-975-342-806-4 | 13x19,5 cm, 96 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Samed Karagöz, "Bu kitabı da namluya sürün",Vatan Kitap Eki, Mayıs 2011 2002 yılının Ekim ayında İzmir’den İstanbul’a yaptığım bir otobüs seyahate esnasında Murat Uyurkulak’ın adını ilk kez gördüm. Otobüs terminallerinin gazete, dergi, kitap, kuruyemiş vs. satan büfelerinden birinde rastladım ona. Ne manaya geldiğini anlayamadığım bir adı vardı kitabın: Tol. Bir de alt başlığı vardı Bir İntikam Romanı. Kitabı elime aldım ve şimdiye kadar okuduğum en iyi ilk cümleyi okuduğumda kitabı satın almaya karar verdim: Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi. Böyle bir cümleyle başlayan bir kitabın kötü olması imkân dâhilinde değildi ve İstanbul’a vardığımda yanılmadığımı anladım çünkü yolculuk boyunca kitabı elimden bırakamadım. Bazı bölümleri tekrar tekrar okudum. İkinci kitabı Har’ı ise çıkar çıkmaz okudum Uyurkulak’a olan hayranlığım daha da artmıştı. Şimdiyse yepyeni bir Murat Uyurkulak kitabıyla karşı karşıyayız: Bazuka -Aşk, yalnızlık ve şiddete dair hikâyeler. Bazuka bence kitaplıkta değil de cephanelikte saklanması gereken bir kitap. Yazar dokuz hikâyeden oluşan kitabında olağanüstü inceliklerle bir Türkiye portresi çıkartmış. Okurken hikâyelerin tamamının Türkiye’de olabileceğine okur rahatlıkla inanıyor. Ayrıca bu hikâyelerin bir aradalığı Türkiye’nin bütünün oluşturuyor. Bu bütünlüğe baktığımızda Türkiye’nin hem iyi yanlarını hem kötü yanlarını, hem sevaplarını hem günahlarını bir arada görmek mümkün. Aynı zamanda derviş, gay, aptal, işçi, mahpus, afacan çocuklar, huysuz ihtiyarlar, yeni yetme delikanlılar var bu kitapta. Bununla da kalmıyor Uyurkulak modernleşmenin sancılarını, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri, insanların açgözlülüğünü, insanların yüce gönüllüğünü 96 sayfalık bu dev esere ustalıkla sığdırmayı başarmış. Zaman zaman dergilerde yayınlanan başka Murat Uyurkulak hikâyeleri okuduğumu çok iyi hatırlıyorum, biliyorum. Bu da yazarın kitabına seçtiği hikâyeleri rasgele ve/veya elindeki bütün hikâyeleri tek kitaba toplamak suretiyle oluşturmadığının bir göstergesi. Yazar bu hikâyelerin bütününün anlattığı şeylere de bakmamızı istiyor. Kitaptaki hikâyelerin bir kısmı yazarın sevdiği, beğendiği, yazarların hikâyelerine, romanlarına, kitaplarına nazirelerden oluşuyor. Dikkatli bir okur bunun elbet farkına varacaktır lakin Murat Uyurkulak kitabındaki hikâyelerin her birinin hikâyesini de ifade etmiş: “Tutkular Kitaplığı” hikâyesi, Reha Mağden’in Yazgıların Tableti adlı müthiş kitabına naziredir. “Kurtuluş On İki”, fişek gazeteci Ulaş Gürpınar’la ortaklaşa yazıldı. “Derviş” nadide yazar Ersan Üldes’le ortaklaşa yazıldı. “Kuş Yuvası”, şahane hikâyeci Aslı Ilgın Kopuz’la ortaklaşa yazıldı. “Aşk, yalnızlık ve Bazuka”, Emrah Serbes’in Erken Kaybedenler adlı şahane kitabına naziredir. Ayrıca diğer hikâyelerin daha önce nerelerde yazıldığına dair notlar da kitapta yer alıyor. Reha Mağden’in Yazgılar Tableti kitabına nazire olarak yazdığı Tutkular Kitaplığı isimli hikâyeyi okuduktan hemen sonra, Yazgılar Tableti’ni Uyurkulak’ın hikâyede tasvir ettiği ilk baskısını buldum ve okumaya başladım. Bir nazireye yazılan nazirenin güzelliğini tattığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Kitapta nazire olarak yazılan bu hikâyelerden zevk alabilmek, tadına varabilmek için nazire yapılan eserleri bilmeye gerek yok lakin o eserleri bildiğiniz takdirde alacağınız edebi lezzetin ne kadar üst düzeye çıkabileceğine kendiniz bile şaşacaksınız. Ayrıca kitabın sadece dokuz hikâyeden oluşmasının da geçen sene vefat eden münzeviler kralı J. D. Salinger’ın Dokuz Öykü isimli kitabına bir nazire olup olmadığı ise bir muamma. Son olarak Uyurkulak’ın Bazuka’sı bundan yüz sonrasında bile günümüz Türkiye’sini anlamak isteyecek olanlara ışık tutabilecek mükemmellikte yazılmış bir eser. Türkiye’yi yakından tanımak, edebiyatın güleryüzlü olduğunu hatırlamak için fazla gecikmeden okuyun, pişman olmayacaksınız. |