| ISBN13 978-975-342-550-6 | 13x19,5 cm, 256 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Har Bir Kıyamet Romanı INFO IN ENGLISH | |
Kapak Resmi: Mustafa Horasan Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 2006 | 7. Basım: Mart 2016 |
“Bu ülke, ki Netamiye derler adına, ulu bir ejderhanın mide fesadından doğdu. Biz oradaydık, gördük her şeyi. Kıyametin yarım boy küçüğü bir alamet gündü. Yalan elbet, ulu falan değildi ejderha. Kanatlarından irin saçan, pespaye bir yaratıktı aslında. Hastaydı, uçarken kusuyordu sürekli. Şöyle son bir kez titredi, süzülürken ağzını açtı ve macunumsu fokurdak bir sıvıyı, uzun ince kilimler misali, kadim suyun ortasına seriverdi. Ejderha olgun bir armut gibi yere düşerken, macunkilim de hızla katılaştı, kabarcıklarından dağlar vadiler denizler hasıl oldu, bu ülke böyle vücut buldu. Üzerinden her daim ekşi kokulu dumanlar tütmesi ondandır.” Murat Uyurkulak’ın ilk romanı Tol çok sevilmişti. Har’ı da seveceğinizden eminiz. Dumanı tüten bir kıyametin romanı Har. Gökte melekler, cinler, “ben”ler, şeytanın ta kendisi, yerde Numune, Onüç, Otuzbeş ve bütün Yamuklar, tekmili birden aynı alametin üzerinde. Ne diyelim, Büyük A hepimizi korusun! | OKUMA PARÇASI |
Başlıngıç bölümü, s. 13-16 BAB16 TERKİP Pınarbaşında oturdum, ahreti seyre durdum... Bursa ağıdı Kardeşimin vefatından önce, parklarda dolanırken çitlediğimiz çekirdek ailemizi muadillerinden ayıran hiçbir özellik yoktu. Bir kalıp teneke peynirine benzerdik, öyle bildik, ak, delik ve peynirin kalıbını aşan sıfatlarla sürünür giderdi cümle ailemiz: Babam, annem, ben, kardeşim erkek... Âlem yaygarasına karşı teksesli ve kederli bir kuartet... Vaktiyle püriftihar elçi soyundan sızdığına delalet saydığı iştahlı gövde kılları ağarıp hatları kavis kazandıkça yumuşak beyaz bir yastığa benzeyen, eve yolu düşen tüm pestil tanışlarda bir tür uyku hali hasıl eyleyen emekli memur babamızın en büyük zevki, hane köşelerinde maça kızı kıraat etmekti. Karenin üç ak bunağını, elindeki kara kozları tuhaf hırıltılar eşliğinde masalara çarpa çarpa ifrit etmeye ... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Kemal Varol, “Rövaşatayla atılan bir golü özlemek, Radikal Kitap Eki, 3 Şubat 2006 Tol gibi epey ses getirmiş, yazarına haklı bir ilgi doğurmuş önemli bir romandan sonra Murat Uyurkulak'ın bu kez ne yazacağı, bu romanın yarattığı beklentiyi hangi yollarla gidereceği, dahası aynı başarıyı yeniden tekrar edip etmeyeceği çokça soruldu. Uyurkulak'ın yeni romanı Har'da, romanın kahramanlarından Onüç'ün başından geçenlerin anlatıldığı bir epizot, yukarıdaki soruların yanıtı niteliğinde. Aynı zamanda, yazarlar için bir tehlike de olan bu yüksek tutulmuş çıtanın farkında olan Uyurkulak, önce kendi parodisini yaparak başlıyor. Küme düşme tehlikesi yaşayan bir takımın golcüsü olan Onüç, takım için hayati önem taşıyan sezonun son maçında dillere destan bir rövaşata atar. Atılan rövaşata takımı küme düşmekten kurtardığı gibi, Onüçe'e de haklı bir şöhret getirir. Onüç, sonraki sezonda gollerini peş peşe sıraladığı halde taraftarları bir türlü memnun edemez. Çünkü tara... Devamını görmek için bkz. | |
Nazan Maksudyan, “Tarihini hatırlamayan ülkede belleğine mağlup olanlar”, Virgül, Sayı 97, Temmuz Ağustos 2006 Unutmak. Unutmak istemek. Ve inadına unutamamak. Unutamadıkça yamulmak, netamelenmek. Har’ı okurken, düşünürken bu cenahlarda dolaşıyor insan. Romanın, teni kararmış, gözlerinin altı çökmüş, müptela meleği Tefail’in söylediği gibi: “Netamiye ülkesi, öyle böyle değil, çok netameli, pek hassas bir yerdir. Herkesin bin türlü takıntısı, çeşit çeşit sapıklığı, ruhundan söküp atamadığı kötü hatıraları vardır. Tarihini hatırlasa infilak edecek bir ülkedir.” İşte Har, tarihini hatırlamayan ülkede, unutmayı beceremeyenlerin infilak (yamulma) öykülerini anlatıyor. Unutma, bellek ve bilinç konuları uzun zamandan beri çok insanın kafasını kurcalıyor. “John Malkovich Olmak” filminin başında, kuklacı Craig şempanzesine şöyle der: “Maymun olduğun için şanslısın, çünkü bilinç bir lanettir. Düşünüyorum, hissediyorum, acı çekiyorum.” Karakterin ... Devamını görmek için bkz. | |
Aysel Sağır, “Melekler, cinler, derbederler”, Cumhuriyet Kitap Eki, 10 Ağustos 2006 Kendi monotonluklarından bunalmış, durağan hayat ritimlerine sıkıntısının hızını vermeye çalışan insanların nafile çabalarının beş para etmediği bir ortamdan çok, bir yangın yerini göz önüne getirin. İlk aklınıza gelen kaçışan, panikleyenler insanlar mı olacaktır? Ya da yanan ateşi bilinçli çabalarla söndürmeye çabalayanlar mı? Kıyamet günü daha çok dini ritüeller tarafından tasvir edilir, her şeyin sonudur artık. İnsanın yaşarken yapıp ettikleri, günahlar-sevaplar olarak işlem görürken, mükafat ve ceza da bu iki durumundan ağır basanına göre belirlenecektir. Bu anlamda, insanüstü bir gücün bizim yapamadıklarımızı yapıp, soramadığımız hesabı soracağı söylenir öteden beri. İçinde bulunduğumuz dünyadan tümüyle bağımsız bir çağrışım yaratan bu durumu, gündelik yaşama uyarladığımızda ne olur peki(?) Kendi canlı tasvirimizi yapıp edemediklerimizde görürken, asıl hesaplaşmayı da yaşarken yapar... Devamını görmek için bkz. | |
|