Başlarken, s. 21-25.
Yer Agos gazetesinin önü, tarihler 19 Ocak 2012'yi gösteriyor. Hrant Dink'in öldürülüşünün beşinci yılı. Karin Karakaşlı, Agos'un önünde toplanan binlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmasına şöyle başlıyor:
Sevgili canlar, 19 Ocak bir anma günü değil. Hiçbir zaman da olmadı. Zaten bu topraklarda ayrı ayrı yaşatılmış ne kadar acı varsa, hiçbirinin anma günü olmadı. Herkes acısının yaşatıldığı o tarih geldiğinde, bir başına kahroldu.
Sonra 23 Ocak günü geldi. Bundan beş yıl önceydi. Türklüğü tahkir ve tezyif'ten mahkûm edilen, Türk düşmanı ilan edilen bir Ermeni gazetecinin cenazesi hepimizi buluşturdu. Çünkü Hrant Dink bu ülkenin bütün acılarının dermanına talipti. Onu güpegündüz, şimdi durduğumuz bu kalabalık Halaskargazi Caddesi üzerinde sırtından vurdular. Hepimizi de o cinayete görgü tanığı kıldılar.
Tam da Karin'in söylediği gibi bu cinayete ilişkin tanıklığımız, duyuma değil, görgüye dayalı. Hukukta görgü tanığı deyiminden, bir olayı, bir suçu ya da süreci bizzat görüp yaşayan kişiler anlaşılır. Hrant Dink cinayeti, hazırlanışıyla, işlenişiyle gözlerimizin önünde adım adım gerçekleştirildi ve biz bu süreci seyretmekle yetindik. Yıllardır başka suçları ve acıları seyrettiğimiz gibi...
"Seyircisiz zulüm olmaz," derler. Dünyanın benzer başka ülkelerinde olduğu gibi bu topraklarda da zalim, hep seyircilerinden aldı gücünü, seyircileriyle güçlendi, "suç" seyircilerinden alınan zımni onayla "suç" olmaktan çıkarıldı. Failler yargılanmadı, suçlular ve suçlar cezasız kaldı.
Murat Belge bir yazısında şöyle demişti: "Ama bir toplum, hiçbir şeye karışmayıp sadece olanı seyretmekle yetinse bile, bir biçimde 'suça ortak' oluyordur. Kaldı ki hayat, katılmadan seyretmeye de pek imkân vermez."
Bu topraklarda yüz yıl öncesinde yaşatılan o büyük suç da seyircisini görgü tanığı kılmakla kalmadı, sonrasında yaşatılan bütün suçlar gibi seyircisini suç ortağı kıldı. Ve sonunda, zalimin fail olduğu suçlar, toplum nezdinde neredeyse suç olmaktan çıktı, yani mutat ve meşru kılındı, demem o ki suç gelenekselleşti. Geleneksel bir suç ortaklığımız var ve zalim bu ortaklıktan besleniyor.
Çünkü fail, seyircinin hep sessiz kalmasını ister. Hakikat ve adalet, failin ölümüne korktuğu şeydir. Gücünü, bütün mekanizmalarıyla, kurumlarıyla hakikati gizlemek üzerine kurar.
Ama gün geldi, bir cinayet, Hrant Dink cinayeti, zulmedenin umduğunun aksine, toplumun büyük çoğunluğuna "Artık yeter!" dedirtti. Çünkü Karin'in eşsiz deyişiyle, Hrant Dink, bu ülkenin bütün acılarının dermanına talipti.
Hrant Dink, yaşamıyla olduğu kadar ölümüyle de bu ülkenin bütün acılarının dermanını sunmaya devam ediyor. Bu cinayetin aydınlatılması, kendinden önceki bütün siyasi cinayetlerin çözülmesi için anahtar sunuyor bize. İşte bunun içindir ki, devletin bütün kurumlarıyla katıldığı topyekûn bir gizleme, unutturma çabasına rağmen toplum bu cinayeti unutmuyor ve artık bu cinayetin suç ortağı olmayı reddediyor. Çünkü biliyoruz ki, bu cinayetin aydınlatılması, ülkenin aydınlatılması demek.
Hrant Dink cinayetinin en yakın görgü tanıklarından biri bendim. Cinayetin hazırlık sürecinin yargı ayağında onunla birlikteydim. Görgüye dayalı tanıklığımı, süreçte rol alanları, olayları, açılan davaları, duruşmaları ve kararları bir avukatın tanıklığı ile anlatacağım. Zaman zaman sorular soracak, sorduğum kimi sorulara kendim cevap vermeye çalışacağım. Cevaplarım, yorumlarım, gördüklerimle sınırlı, daha bilmediğim ne çok şey var kim bilir?
Evet, bu kitap bir tanıklığın hikâyesidir.
Öncesi ve sonrasıyla Hrant Dink cinayetine neredeyse birinci elden tanıklığın.
Müvekkilimin, dostumun, kardeşimin cinayetine dairdir bu tanıklık.
Tanıklığımı, bu cinayete dair bildiklerimi, gördüklerimi, sezdiklerimi öncelikle adli makamlara sundum, sunmaya devam ediyorum. Lakin bu yöndeki çabalarım, sayısı her gün çoğalan klasörlerden oluşan dava dosyalarında birer dilekçe, masa takvimine ya da ajandaya alınan not olmaktan ileri gidemedi, soruşturmaya dönüşmedi, işaret ettiğim olgular araştırılmadı, kişiler sorgulanmadı.
Tanıklığımı pek çok defa, pek çok yerde, değişik vesilelerle kamuoyunun bilgisine sunmak için anlatmaya çalıştım; ama bu sefer de zaman ve yer darlığı nedeniyle bölük-pörçük anlatılar olarak ulaştı muhataplarına. Ulaşanlar da bir süre sonra unutuldu, onlarca bilgi arasında kayboldu.
Anlatacaklarım öyle çoktu ki; derdimi gönlümce anlatacak mekân ve ortamı bulamadım. Röportajlar, gazete yazıları ya da raporlar, meramımı tam olarak anlatabilmem için yeterli olamadı. İşte bu nedenle yazmaya karar verdim.
Hakikate ulaşmak, adalete erişmek, bir cinayetten yola çıkarak sayısız mağduriyetin onarılması sorumluluğunu paylaşmaya davet olsun diye yazdım bir de.
Halkların bilincinde ve vicdanında yer etsin, geleceğin umudu gençler okusun diye...
Olur ya bir ihtimal, bir gün bir savcı çıkar da bu yazılanları ciddiye alır, soruşturmayı derinleştirir diye...
Bu ülkenin tarihi, bir bakıma, failleri yargı önüne çıkarılmayan, yargılansa dahi cezalandırılmayan sayısız suçun tarihi, failin, unutmayı teşvik etmek için elinden gelen her şeyi yaptığı siyasi cinayetlerin, suikastlerin, faili meçhul bırakılmış suçların tarihi. Gizlilik, sessizlik, unutturma ve inkâr, failin ilk savunma adımı, ilk savunma hattı oldu hep. Bu kitap bu nedenle unutmaya direnmenin, hakikati ve adaleti talep etmenin de çağrısı.
Hakikati, cinayetin ardındaki örgütü ortaya çıkaracak olan bir ülkenin yargısal makamlarıdır kuşkusuz. Bu kitap hakikati ve cinayetin ardındaki örgütü ortaya çıkaracak adli makamlara da bir çağrıdır aynı zamanda. Bu nedenle iddialar ve sorulardan oluşmaktadır.
Cinayet öncesinde Hrant Dink'in avukatı, cinayet sonrasında ise ailesinin avukatı olarak görev yaptım, yapmaya devam ediyorum. Cinayeti planlayan ve gerçekleştiren gücü ortaya çıkarmak konusunda savcıların sahip olduğu yetki ve olanaklara elbette sahip değilim. Bana bilgi sızdıracak istihbarat kaynaklarım da yok, hiç olmadı. Ben sadece tanık olduklarımdan ve dava dosyalarından yola çıkarak öne sürüyorum iddialarımı.
İzleyenler hatırlayacaktır, bugüne kadar gördüklerimden, bildiklerimden, okuduklarımdan çıkardığım sonucu, cinayetin ardındaki örgütü soranlara şöyle açıkladım: Hrant Dink cinayeti, pek çok benzeri gibi Ergenekon'u da aşan, onun üzerinde, daha derinde bir yapı tarafından işlendi. Bu yapının izleri dava dosyalarında. Yapılacak iş, dosyalardaki izleri takip etmek, üstü örtülmek istenenlerin üzerine gitmek. Hrant Dink cinayeti dosyaları, Ergenekon dava dosyaları, Savcı Doğan Öz, Abdi İpekçi ve daha pek çok dosya, görmezden gelinen, üstü örtülen izleri, işaretleri takip edecek savcılarını bekliyor.
Yapılması gereken, bu izleri, bu işaretleri kararlılıkla izlemek olmalı; gücün hukukunu uygulamak, izlerin üstünden atlamak değil. Örgüte bu şekilde ulaşılabilir ve hakikat böylece ortaya çıkarılabilir. Bu kitap, işte bu nedenle, dava dosyalarındaki ipuçlarını, birbirleriyle irtibatlarını ortaya çıkarma çabası ve izlerin götürdüğü merkezi işaret etme iddiasıyla kaleme alındı.
Bu kitap aynı zamanda Hrant Dink cinayetinin bir "operasyon" olarak planlanışının, adım adım gerçekleştirilişinin utanç verici tablosunu gözler önüne serme çabasıyla kaleme alındı. Öncesi, işlenişi ve sonrası ile utancın...
Evet tarihimiz utanç dolu olaylar, hesabı sorulmamış suçlar, failleri ortaya çıkarılıp yargılanmamış cinayetlerle dolu. Biz bu utancı geçmişten devraldık ama gelecek kuşaklara devretmemekle sorumluyuz. İşte bu kitap, bir bakıma benim kuşağıma da bir çağrı; utancın hesabını sorma, gelecek kuşaklara utançtan arınmış bir gelecek sunma çağrısı...
Yargılama süreçleri devam ediyor, yazdıklarımı gelinen aşamada birinci kitap olarak tasarladım.
Bu kitap, işte bu nedenle bir son değil, bir ara durak.
Kitap iki ana bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, 19 Ocak öncesini, cinayet sonrasındaki izleriyle anlatmak çabasında. İkinci bölüm ise, cinayetten sonra, özel olarak üstü kapatılanlar, karartılan izler, işaretler ile bana ulaşan ihbarlar arasından seçtiklerimden oluşuyor. İhbarların doğruluk derecesini bu aşamada bilmem mümkün değil. Ama bende kalmasın, tarihe kaydedilmiş bir not olsun istedim; ihbarlar arasından seçtiklerimi işte bu nedenle bilginize sundum.
Ekler bölümüne, önemli gördüğüm bazı karar, rapor ve belgeleri olduğu gibi koydum.
Metin içerisinde dava dosyalarından alıntı yapılan iddianame, karar, ara karar ve yazışmalar da olduğu gibi, aslına uygun, yazım hataları, anlatım bozukluklarıyla aynen aktarıldı; dizgi hatası ya da gözden kaçmış anlatım bozuklukları gibi anlaşılmasın...
Umarım bu kitap meramını anlatır, hakikate ve adalete erişim yolunda küçük de olsa bir katkı sunar...