| ISBN13 978-975-342-513-1 | 13x19,5 cm, 184 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Hüseyin Ferhad, “Siyah bir ışık damlası”, Cumhuriyet, 28 Nisan 2005 Örümcek sabrın bir ifadesidir, kibrin, kendine yetmenin bir s'imgesi. Kaygan, yaldızlı, vakur. Hemen her yerde bulunmasına karşın ben-i dem'le ilişkileri daima mesafeli olmuştur. Keza onun indinde 'beşer' demek Kâbil demektir: Cellad. Kimi dinler tarafından bir metafor olarak kutsanmış, kimi tarikatlar tarafından tanrısal tözle, erkle eşlenmiştir. Yine de katledilmekten, hem de görüldüğü yerde öldürülmekten kurtulamamıştır. Dilimizdeki 'örümcek kafalı' tabiri de büyük bir haksızlıktır. Ne cırcır böceği gibi eblehtir çünkü, ne sırtlan, çakal gibi bir asalak. Yannis Ritsos'un şu dizesi tam anlamıyla bir iade-i itibardır: "bize çıplak duvara dik tırmanmayı öğretmiş olan-" Ritsos, Yunan antologyasının bir imlâ işaretidir. Homeros'la, Kavafis'le bütünleşen poetik geleneğin bir nirengi noktası. Traklar Yunanlılardan daha yaşlı bir halktır. Ama Trak uygarlığından söz etmek abesle iştigal olur bugün. Ne var ki birçok kavmin esamisi okunmazken Türkiye'nin bir bölgesi onların adını taşımaktadır. Birhan Keskin de bu coğrafyanın bir mahsulüdür. Şairi, kalemşoru. "Örümcek" başlıklı şiiri de Ritsos'un söz konusu dizesinin bir şerhidir sanki (Yeryüzü Halleri): "Örümcek bağlıyormuş hatıra/ hah hah ha/ İpim indirsene beni dünyaya/ ha." '80 sonrası şiir lisanımızın bir hâfıza etüdüdür, bir fezlekesi. Kalemşor sıfatını en çok hak edenler bu heteredoks harekete omuz verenler, reel politikaya, slogan tâcirlerine dudak bükenlerdir. Birhan Keskin de bunlardandır hem de bu hareketin müfreze kolundan. Şiir macerasını yakından izlediğim, "Hüznün Gölgeleri" başlıklı şiirinden itibaren (Yeryüzü Konukları, Ocak 1984) her metnini rikkatle, dikkatle izlediğim ender şairlerdendir. Kim Bağışlayacak Beni [toplu şiirler 1991-2002] beş şiir kitabının 'birlikte' basımıdır. Sayfalar geriye doğru arşınlarlar: Yeryüzü Halleri (2002), Yirmi Lak Tablet + Yolcunun Siyah Bavulu (1999), Cinayet Kışı + İki Mektup (1996), Bakarsın Üzgün Dönerim (1994), Delilirikler (1991). Ek: Ba (2005). Bu, '80 Sonrası Şiir'in 'dişi' bir kesitidir. Türk şiirinin, Türkçe şiirin anaerkil etnisitesi. Bence Birhan Keskin Türk antologyasının sekizinci rengidir. '70'li yıllar bir kitle hareketidir. Edip Cansever, Turgut Uyar, Gülten Akın dahil herkesi, hepimizi içine alan bir anafor. Giderek ben (birinci tekil şahıs), daha sonra birey, şiirsel atmosferden tümüyle kovulmuş, şiirin yapısal, tematik sorunları, o ne idüğü belirsiz biz'e indirgenmiştir. Revaçta olan toplumcu gerçekçilik, Memet Fuat'a göre toplumsalcı gerçekçilik, enikonu bir kip meselesi olarak görülmeye başlanmıştır. Sonuçta o yıllar şiire soyunan yığınla yetenek heba olmuş, Türk şiiri, Türkçe şiir, ağıtların, ağıt yokların, yakınmaların, sözüm ona yükselen devrimci muhalefetin, sözde şanlı direnişlerin tefrikasına dönüşmüştür. Yeryüzü Konukları (1 sayı), Göçebe (7 sayı, 1995-1998); Birhan Keskin'in kendini içinde bulduğu kültürel ortamın işaret taşlarıdır. Keza imgenin ululandığı, adeta kutsandığı, gelenek ve bireysel melekenin sorgulandığı, siyasal argümanların tiye alındığı yayın organlarıdır bunlar. Duruşuna, edasına, çeyrek asırlık şiir macerasına bakıldıkta, o kültürel ortamın kırmızı hatlarını, evham ve öngörülerini net olarak görebilmek mümkündür. Belki de ondaki kronik yalnızlığın, aşka, geleceğe ilişkin karartılmış ümidin mucip sebebi yine o ortamın, şuarâ meclisinin bir tasavvuru, tasarrufudur. Görece renkli, görece 'kurtarılmış' bir daire. Nitekim Delilirikler, Cinayet Kışı + İki Mektup, malûm düşünsel kaosun, poetik medd ü cezrinin ürünleridir. Siyah, simsiyah ışık damlaları... Şiir okunsun diye yazılır. Nedeni, Mehmet H. Doğan'ın deyimiyle "nitelikli bir şiir yazma" adına olsa da, şiiri "daha bir azınlık sanatı"na dönüştürmekten kurtarmak gerekir. Gültekin Emre bir yazısında, "İbrahim Mütefferika'nın yayımladığı kitapların tirajı beş yüzle bin arasıdır, o günkü Osmanlı toplumunun nüfusuna göre çok azdır," diyordu: "Bugün 65 milyonluk bir ülkede şiir kitapları beş yüzle bin arası basılıyor. Bir şiir kitabının adı Taşı Sula olsa ne fark eder, Kanun Hükmünde Şiir olsa ne fark eder? Bu, süresiz ve çözümsüz soruna dalmak istemiyorum." Gültekin Emre '70'li yılların silâhşorlarındandır. Birhan Keskin'in tam aksi. Beyazdır, bir o kadar mesrur. Tam aksidir, zira ne kitaplarının kaç adet bastığı umurundadır Birhan Keskin'in, ne de okunup okunmadığı. Böyle bir sorunu da yoktur. Bence Mehmet H. Doğan'ın teşhisi de tartışma götürür. Birhan Keskin'in "nitelikli şiir" de umurunda değildir, şiirin "azınlık sanatı"na dönüşüp dönüşmediği de. Sadece id'ini, kendini anlatmak istemektedir. O kadar. Şiir zaten bir mucizedir, bir lütuf, bir armağan... Delilirikler adı üstünde bir hezeyanlar, iç geçirmeler, aşka, İstanbul'a bakmalar kitabıdır. Özne marazlı bir kadındır, genç, 'delikanlı' bir entelekt. Türk şiirinin, Türkçe şiirin âşina olmadığı naif, yaralı bir nida. Resmedilen Dünya alacakaranlıktır, daha doğrusu paranoyak bir tasavvurdur. Acı, hüzün adeta birer yazgıdırlar. Birhan Keskin içine doğduğu lisanın, kültürel mirasın haricindedir daha. Kelime haznesi dardır, geleceğe dair ümitleri kıt. Tümüyle kötümser, bireyci bir öznenin, dişi bir sesin içdökümüdür Delilirikler. Bakarsın Üzgün Dönerim bir resttir. Nihilist bir kalkışma. Delilirikler'e göre zifirî bir kitaptır. Birhan Keskin.'in nakşettiği enstantaneler daha bir iç karartıcı, daha bir girifttir. Öznenin cinsiyet işaretine ilişkin replikler yok denecek kadardır: "lastik toka", "deli kadın" Hayır, Delilirik'lerdeki birinci şahıs Birhan Keskin değildir, Sapho yahut Vergilius'tur. Biri veya diğeridir. Dişi veya erkektir. 'Şairin kadını, erkeği olmaz' argümanına uygun bir hiza yoklaması. Ama Bakarsın Üzgün Dönerim'in öznesi bes Türkçe'nin, Türk şiirinin değil herkesin, hepimizin kayıp kızıdır, kızkardeşidir. Zira öbür kitaplarında Birhan Keskin'in cinsiyet işaretine dair tek harf bile yoktur.Dîvan eril, erdişi bir şiirdir. Dönemin feodal, teokrat tahakkümüne karşın, birçok erselik enstantane resmedilme şansı bulabilmiştir. Ama kadınları şairler meclisine dahil edememiştir; kim bilir belki de bu müruru zamana uğramasının da? sebebidir. Doğrusu ya, bir Gülten Akın, hatta Sennur Sezer, Cumhuriyet dönemine dair poetik kaygılarımı azaltmışlardır. '80'li, özellikle '90'lı yıllardaki kadın şairler intifadası beni korkularımdan, evhamlarımdan arındırmıştır. "Şairin erkeği, kadını olmaz!" bir estet riyâsıdır; evet. Bence söz konusu şairlerin cinsiyeti, tavrı, duyarlığı> kadın duyarlığı, ideolojilerinden, poetikalarından daha önemlidir. Benzeri şey milliyet, memleket, etnik köken için de geçerlidir. Birhan Keskin'in İngilizce atıfları, alıntıları, şiir başlıkları beyhudedir. O 'bizden' biri değildir zaten. Trak'tır, Trakyalı'dır, "uzak bir şatoda geceleri dolaşan kadın"dır. Cinayet Kışı + İki Mektup bir 'dîvançe', bir 'mesnevî deneyi'dir. Ahmet Oktay'ın Yol Üstündeki Semender'ine 'e-femine' bir misilleme. Tam anlamıyla kurgusal, geometrik bir şiirler toplamıdır. "Ruth" sadece bu kitabın en güzel şiiri değil, Birhan Keskin'in doruk şiirlerindendir, belki de şiir macerasının ilk mihenk taşı. Antologyamızdaki sayısız benzerine karşın "İz" de olağanüstüdür. Ne var ki kitap hacminde Cinayet Kışı + İki Mektup lehine mim koymak ne mümkündür. 20 Lak Tablet + Yolcunun Siyah Bavulu bir sayıklamalar kitabıdır. Tek kelimeyle mükemmeldir. Özne Herkes veya Hiç Kimse'dir. Organik ve inorganik varlıklar, kavramlar iç içedirler. "Siyah, simsiyah bir engerektir zaman." Yeryüzü Halleri'nde de esrarlı yolculuğuna devam eder Birhan Keskin. Ruhunu sıygaya çeker: "ruhum! Ovada sert es, yamaçta sus,/ ırmakta ağla." der yüksek sesle. Aslında 'içinden okunan' şiirlerdir Yeryüzü Halleri. Gözle, zihn-i bâtın'la. Sesi arada bir yükselir, o da yüzünü kendine, iç dünyasına çevirdiğinde. İçindeki Ben'le dâvâlı bir şairdir çünkü o. Her dizeden, köpükten gözyaşlarının o kesif kokusu yükselir. Yeryüzü Halleri'nin diğer kitaplarından farkı, tasavvufu, sofistike Türk şiirini öncelemesi, hizasını şair atalarımızla yoklamasıdır; o da usul yerini bulsun kabilinden.Ba, yeni şiirleridir Birhan Keskin'in. Öbür kitaplarından daha ilginç sorular, sorunlar içerse de, 20 Lak Tablet + Yolcunun Siyah Bavulu'nun, Yeryüzü Halleri'nin albenisinden yoksundur. Şiirlerinden birinde "Yüzüm: dağlı Leyla" der. Ama bu cinsel kimliğine ilişkin bir tespitten çok, Arapça 'leyl' sözcüğüne, tenha, zifir çöl gecelerine yaptığı bir göndermedir. Nitekim Ba'nın son şiirinde Leyla'nın ilk büyük harfinden de vaz gelir. Birhan Keskin tek kelimeyle tuhaf bir şairdir. Bir o kadar Türkçe'ye vâkıf, şiir bilgisi fazla. Ba'da pagan keşişlere, Hurufî dervişlere has bir resim verir. Son dönem en çok tartışılan kavramlardan biri imgedir: imaj. Giderek şiirle imge kavramları özdeşleşmiştir. Daha kötüsü, imge, toplumcu şiirin biricik öğesi sayılır olmuştur. Daha kötüsü, hemen her siyasal öbekten şairler bu kervana katılmışlardır. İmge, dış dünyanın bir tasavvurudur, içsel, öznel bir tasarımı. Modern, postmodern şiirin en önemli araçlarındandır. İmgesiz şiir yazılamaz mı? Ne münasebet. Türk ve Dünya edebiyatından yığınla örnek göstermek mümkündür. Kaldı ki abartılı bir imge tutkusu şiiri hem sofistike bağlarından, hem okurdan koparır. Nitekim bugün genç kuşaktan şairler bir imge alıştırması olarak görmektedirler şiiri. '80 Sonrası Şiir'e bakıldıkta öne çıkan şairlerin bu handikabı aştıkta dillere pelesenk şiirlerin nabzını tuttukları, tutabildikleri müşahade edilmektedir. Birhan Keskin'in şiir macerası da bu iddiamın bir örneğidir.Hoş, imgeyle simgeyi aynı kefeye koyanlardanım ben. Tarihte simgecilerin imgecilere göre daha önemli şiirler yazdıklarını düşünüyorum çoktandır. Ahmet Haşim'in, Yahya Kemal'in şiirlerindeki müzikalite hangimizde var? Uzun zamandır da birlikte kullanmaya özen gösteriyorum bu iki terimi. Birhan Keskin'i de aynı tavırda gördükte, hiç değilse Ba'da, içim şenlenmedi desem yalan olur.Ba (Arap alfabesinin ikinci harfi, elifba'nın üçüncü hecesi, Yunan alfabesindeki beta) bir s'imgedir. Aşkın, acının, aczin memnu işareti. Hurufîlik bir tercih değil yazgıdır, her şairin amel defterindeki ilk şerh. Birhan Keskin gözü pek, doğurgan bir şair, rafızî bir harf meleğidir. Umarım Lâle Müldür'le, Gülseli İnal'la arasındaki mesafeyi açar. Keza Trakların ilk kadın şairidir o. Yannis Ritsos'un örümcek diye tarif ettiği yaratık aslında Birhan Keskin'dir, kim bilir belki de çıplak duvara dik tırmanmayı ondan öğreneceğiz. |