Murat Çelikkan, "O benim de anneannem!", Radikal Gazetesi, 16 Şubat 2005
Arkadaşım Fethiye Çetin, bir kitap yazdı. Kitabın adı, Anneannem. Çetin, İstanbul Barosu avukatlarından azınlıklar uzmanı. Yücel Sayman yönetimindeki baronun Azınlık Komisyonu'ndan. Komisyonun düzenlediği sempozyum, daha sonra baro yöneticilerinin AB ve Alman vakıflarından kaynak almaları gerekçesiyle mahkemelik olmuş, Baro yöneticileri casusluk suçundan yargılanıp beraat etmişti. Fethiye, en son Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde düzenlenen toplantısının baş konuşmacılarındandı.
O da, toplantı da, malum kesimlerin saldırısına uğradı. Bu toplantılara devam edeceğimizi duyurmuştum, ama anlaşılıyor ki devamı Yapı Kredi'de gelemeyecek. Yöneticileri ürkmüş!
Toplantıların yeni adresini belirtirim.
Fethiye Çetin, kitapta anneannesinin hikâyesini anlatıyor. Kahramanlık şiirleri söyleyerek büyütülen Cumhuriyet kızı Fethiye, anneannesinin ölümüne yakın, onun 'kılıç artığı', adının da Heranuş olduğunu öğreniyor. Fethiye'nin kişisel öyküsü, tüm tartışmaların ötesinde bu topraklarda yaşadığımız trajediyi, hepimizin trajedisini dile getiriyor.
Evet, kitabı ağlayarak okudum, eminim siz de öyle okuyacaksınız.
Kitabı okuyan dostlarımın kitapla ilgili düşüncelerini sizinle paylaşmak istedim. Canım Fethiye, eline sağlık!
Mehmet Bilal
Hovannes ve İsguhi Gadaryan'ın sevgili kızı olarak Palu'da mutlu bir çocukluk yaşarken, bir gün tüm erkeklerin bilinmeze götürüldüğü, çoluk çocuk tüm kadınların yollara düşürüldüğü ölüm sürgününe, sürgün sırasında çocukların ninelerince suya atılmalarına, annelerin çıldırmalarına tanık olan, Çermik Jandarma Komutanı onbaşı Hüseyin'in şefkatiyle hayatta kalabilen, kökenini zorla ardında bırakarak bir an bile şikâyet etmeden yeni bir din ve dille bambaşka bir hayatı, 95 yıl boyunca bir gün annesine, babasına, dedesine, yakınlarına kavuşma hayaliyle yaşayan ve yürek yakan hikâyesi, torunu tarafından en ufak bir duygusallığa ve suiistimale yer vermeden anlatılan Heranuş Gadaryan benim de anneannem.
Evrim Alataş
Çocukluğun koridorlarında dolaştığımızda dahi, değil bez bebekler, kanlı nehirlere kulaç atarken buluyorsak kendimizi, Fethiye Çetin'in ve Heranuş'un dediği gibi 'O günler gitsin, bir daha gelmesin'. Anneannem, bir coğrafyanın 'yazgıda bir' halklarının dikenli özeti. Kitabı okurken, eteğinin altına bir erkek çocuk koyup kurtaran büyük nenemi, derelere atılan Ermenileri anlatan dedemin çatlak sesini düşündüm. Bir Alevi Kürt olan dedemin hem de 'Heranuş'un, kendi dedemin ve büyük nenemin yazgısındaki dikenler ne acı ki dört mevsim çıkıp, batıyor da kanatıyor hep. Gitsin evet, bir daha gelmesin.
Lale Tayla
50 bin mi, 100 bin mi yoksa 1 milyon mu?: Üstünde durmayın. Kırım mı? Kıyım mı? Sistematik mi? Kendiliğinden mi?: Bir kenara koyun! Gidip Fethiye Çetin'in kitabını alın. Ve nerede olduğunuza bakmazsızın okumaya başlayın (benim mekânım kuaför koltuğu idi). Kitabın sonuna geldiğinizde (bir oturuşta bitiyor çünkü) aile resimlerinin olduğu albüme bakarken ağlamaktan çekinmeyin. Başınızı kitaptan kaldırdığınızda, şaşkınlıkla size bakanlara aldırmayın ve gözünüze birini kestirin, (benim kurbanım yan koltukta saçına röfle yaptıran genç bir kadındı) kitabı ona verin.
Anneanneniz için!
Gaye Boralıoğlu
Gayriresmi tarih vardır ve çoğu kez resmi tarihten daha gerçektir; üstelik de 'hissi'dir. Günün birinde gayet şahsi bir dille yazılmış şahsi bir hikâye, müfredat programları, genelgeler, yönetmelikler, hukuk düzenlemeleri, dışişleri nezdinde görüşmelerle oluşturulan koskoca bir devlet ideolojisini delip geçer ve orada durup sahiplenilmeyi bekler. Anneannem ve onunla dile gelen Ermeni meselesi, bu kategoride ele alınmalıdır.