Yahya Koçoğlu, "Anneannem Heranuş", Bianet, 9 Aralık 2004
İstanbul Barosu Azınlıklar komisyonu (eski) sözcüsü olarak tanıdığımız Fethiye Çetin, Anneannem adlı kitabında bir 'muhtedi' (ihtida eden, dönme, sonradan Müslüman olan) torunu olduğunu anlatıyor.
Yani, anneannesinin, Elazığ'ın Palu ilçesi (eskiden Maden ilçesi) Habab köyünden Ermeni Heranuş hanım olduğunu...
Adı, Seher olarak değiştirilen Heranuş Hanım, 1915 Ermeni tehcirinde, annesinin elinden askerlerce zorla alınmış ve bir Müslüman kızı olarak büyütülmüş, evlendirilmiş, 'toruntaht' sahibi olmuş. Amerika'daki ailesini, kardeşlerini ve yeğenlerini göremeden ama umudunu yitirmeden 95 yıl yaşamış. Ermeni olarak doğmuş, Müslüman töreniyle toprağa verilmiş.
Fethiye Çetin, anneannesinin Ermeni olarak doğduğunu, yıllarca bilmiyor. "Sen bize çekmişsin" lafının içerdiği anlamı yıllardan sonra çözüyor.
Ev gezmelerinde çörekli ikramların anlamını, mezarlıklardan değil yaşayanlardan korkulması nasihatinin anlamını yıllardan sonra anlıyor Fethiye Çetin. Ya da başının arkadan terlemesinin, ailenin bir özelliği olduğunu...
Avukat Fethiye Çetin, kitabında, anneannesinin yaşamını anlatıyor. Ama bu yaşam, onlarcasını bildiğim, binlerce olduğunu düşündüğüm "kılıç artığı" çocukların hikayelerinden biri sadece.
Çetin, eskiyle yakın zamanı harmanlayarak akıcı bir dille kaleme aldığı kitabın 79. sayfasında, "kılıç artığı" sözünü açıklıyor:
"...
Bir başka buluşmamızda Hasan bana, anneanneme ve benzerlerine, halk arasında 'kılıç artığı' dendiğini söyledi. Birinden söz edilirken 'O da kılıç artığıdır,' dendiğini.
Kanımın donduğunu hissettim. Bu sözü daha önce duymuştum ama bunun anneannem ve benzerleri için bu kadar soğukkanlı bir biçimde kullanılması içimi yaralamıştı. Çörekli anılarla oluşan iyimserliğim yerini karamsarlığı bırakmıştı."
Yüz binlerce kişinin ölümüne yol açan tehcire, Süryaniler, "seyfo" der. Anlamı "kılıç"tır, seyfo sözcüğünün. Aynı sözcüğün seçilmesi tesadüf olamaz.
Şimdi bile Gayrimüslimlerin mezhep, hatta din farkı bilinmezken, o dönemde Ermenilerle Süryanilerin ayırdına varılmış değildir. Bu nedenle tehcir, Ermenilerle birlikte Süryani "gavurları" da içermiştir. Yani, “soğan soğandır” tehciri uygulayanların gözünde.
Çetin, kitabında, anneannesi öldükten sonra akrabalarını nasıl bulduğunu da aktarıyor. 11 Şubat 2000 tarihli Agos gazetesinde yayımlanan ölüm ilanında, anneannesinin adını, doğduğu yeri, anne ve babasının adını ve yaşadıklarını anlatıyor ve Gadaryan soyadlı yakınlarını bulma isteğini dile getiriyor:
"Sağlığında bulamadığımız yakınlarını (yakınlarımızı) bu ilan vasıtasıyla bulmayı acıları paylaşmayı umuyor, 'o günler gitsin bir daha yaşanmasın' diyoruz."
Bu ilan Fransa'da Haraç gazetesinde eleştirel bir yazıyla ele alınıyor. Bu yazıyı okuyan ve kendisi de Habab köyünden ve Gadaryanların akrabası olan Başepiskopos Mesrob Aşçıyan, Gadaryan ailesinden tanıdıklarına haber veriyor.
İki torun arasında yazışma böyle başlıyor. Oraya giderek anneannesinin orada doğan kardeşiyle görüşüyor, kuzenleriyle sarılıyor, büyük ninesi ve dedesinin mezarına gidip çiçek koyuyor. Kitabın kapağında da anneannesinin anne ve babasının Amerika'daki mezarının fotoğrafı bulunuyor.
Kitabın bence önemli bir özelliği de tehcire uğrayan birinin anlatımını içeren Türkçe kaynak azlığında yayımlanmış olması.
O günleri yaşayanların çok azalması yanında, yaşadıklarını aktarmamaları bu konuyu karanlık kılıyor. Yaşadıklarını aktaranların anlatımları ise yakın zamana kadar Türkçe basılmıyordu.
Kaleme alanla olayları yaşayan arasında kan bağı olmasına rağmen yıllardan sonra anlatılanların başkalarınca da anlatılması gerekiyor. Yaranın deşilmesi ve içindeki irinin akıtılması için...