Salah Kemaloğlu, “Parçalanmış hayatların parçalı romanı”, Dergibi, 5 Aralık 2002
Murat Uyurkulak, Tol adlı ilk romanıyla parçalanmış, ötekileştirilmiş, örselenmiş hayatların bir varolma biçimi olarak seçtikleri intikamın izleğinde, 1950'lerden bugüne "Türkiye'nin gayri resmi tarihine, gayri resmi bir bakış" fırlatıyor.
Türkiye'de pazar ekonomisine endekslenmiş popüler konuların ve isimlerin ardında gizlenen romanların nitelikleri tartışılırken, genç romancı Murat Uyurkulak, "Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi" sözleriyle başlıyor romanına. Bir çokları için artık geride kalan bu kavramlarla giriş yaptığı romanıyla, Uyurkulak, popüler romanların vesayeti altındaki edebiyat dünyasında kendine farklı bir yer arıyor. Bunun yanında roman, Türkiye'deki birçok insana hiçbir çağrışımda bulunmayacak “Tol" gibi Kürtçe bir isim taşıması, yazarın, romanın mecrası hakkında önemli ipuclarını veriyor.
Kinin intikamı
"Tol, Bir İntikam Romanı" genç bir yazar Murat Uyurkulak'ın ilk romanı. Modern çağda kavramsal bir izafiyete maruz kalan intikam sözcüğü Kürtçe karşılığı olan "Tol"la tanımlanmış. Bu sözcüğün dilin belâgatindeki yeri hem Uyurkulak'ın romanındaki intikamın şiddetini, hem de bu kelimenin kendi dil bütünlüğü içinde zaman ve mekandaki sınırsızlığı ortaya çıkarıyor. Yazar, ötekileştirilmiş, ezilmiş, mağdur insanların ruhlarından taşan intikamın izini sürüyor. "Dibe vurmuş yaşamlardan" intikamın izleğinde kendini varetme biçimlerini tartıştırıyor.
Uyurkulak, sol bir dünya tasarımında olan iki ayrı kuşağın kaybettiklerinin ardında yaşadıkları debelenmelerin, kişilerin iç şiddetinin, saldırganlığının ve alkolün esrik havasının içinde "Tol"u örgütlüyor. İzmir'de bir yetiştirme yurdundan, Diyarbakır'ın surları ile dar sokaklarına giden bir trenin ardında sürüklenen hikayelerle gerçekleşen roman, İstanbul'da eylem güzergahlarında, Ankara'da bir otelin koridorlarında ve dağlarda örselenmiş insanların intikamını anlatıyor. "Kötü annelerin" çocuklarının, iktidarın vurduğu şamarlarla içlerinde biriken kinin intikamı "Tol"...
Parçalanmış hayatların parçalı romanı
Tol, çoğu zaman hoyrat bir iç siddete dönüşen, uçlara taşan sevgisizliğin ve sevginin, "aşkın ve nefretin" tezatlarında şizofrenik eğilimleri olan kahramanların anlatımlarında parçalanmış bir roman. Bizleri rahatsız eden merhametsizlik ve ruhsuzluk içinde bir trenin kompartımanında intikam, ihanet ve intihar kavramlarının gölgesinde "dişe diş" bir hesaplaşma...
Uyurkulak, kahramanlarının hayatlarını birbirini tamamlayan hikâyelerle anlatıyor. Zamanın ve kahramanlarının konumlanışına göre dilini esneten yazarın, bir üslup arayışında olduğunu bir çok hikayesinde ulaştığı anlatım zenginliğini bazen kaybetmesinden görüyoruz. Bunun içinde oldukça parçalı oluşan kurgu, romanda bazı kırılmalara neden olmuş. Ancak çoğu zaman başvurduğu şiirsel anlatımındaki zenginlik ve "bilinç akım"larındaki başarılı aktarımlarla bir Virginia Woolf denemesi duygusunu uyandırması açısında oldukça güçlü ve şaşırtıcı bir düzeye ulaşmış.
"Ben sözümü söyledim"
Uyurkulak, sol bir gelenekten geldiğini anlatarak bu kitapta kendisini yönlendiren dürtünün yeraltında yaşamak zorunda kalan, devletten "zulüm gören" sevdiklerinin ve kendisinin hikâyesini anlattığını söylüyor. Tol'u gayri resmi bir tarihe gayri bir resmi bir bakış olarak değerlendiren Uyurkulak, "Ben sözümü söyledim. Şimdi artık başkaları söyleceklerini söylesin" diyerek bütün eleştirilere karşı mütevazice bir tavır alıyor. Uyurkulak, kitaba "Tol" ismini vermesini, Kürtlerin ötekiliğine yapmak istediği politik vurguya ve kelimenin dilin bütünselliği içindeki gücüne bağlıyor. Yazar, "Tol kelimesini duyduğumda çarpılmıştım" diyor. Sokak dilinden kopmamaya çalıştığını belirten Uyurkulak, romanın içindeki bir çok ögenin romanın fantastik arayışı içinde kendiliğinden oluştuğunu söylüyor.