Önsöz, s. 13-16.
Pek alışıldık bir girişim değil bu kitap. Felsefi hakikatin kaynağı olarak kitle kültürünün enkazını ciddiye alan Walter Benjamin'in geliştirdiği görmenin diyalektiğinin yorumlanmasını içeren resimli bir felsefe kitabı. Otoritesini hiçbir zaman yazılmamış bir kitaba, Benjamin'in olgunluk yıllarının tamamlanmamış en büyük projesine borçlu: Pasajlar Çalışması (Passagen-Werk). Benjamin bize bir "eser" yerine, Paris'te şekillenen ve sonrasında dönüp Paris'i şekillendiren haliyle, on dokuzuncu yüzyıl sanayi kültürüne ilişkin bir yığın not bırakmıştır. Çok çeşitli tarihsel kaynaklardan yararlanarak derlediği bu notları, asgari düzeyde yorum ekleyerek dosyalamış ve fragmanların nasıl düzenlenmesi gerektiğine ilişkin sadece çok genel bazı ipuçları bırakmıştır.
Kitapta bu hiç yazılmamış çalışmanın fragmanlarına titizlikle bağlı kaldım. Pasajlar'a aşina olan bir okur bu çalışmayı burada aynen yayımlamaktan ziyade mimetik olarak ilerlediğimi ve Benjamin'in yaşayıp betimlediği dünyayı aydınlatmak için yer yer metnin dışına çıkarak açıklamalar sunmaya çalıştığımı fark edecektir. Bu araştırmacılık biçiminin Pasajlar projesini keşfetme ya da icat etme süreci olup olmadığını söylemek çok güç. Bu yüzden okuru baştan uyarmak gerek: Buradaki metin özgün Almanca ve Fransızca elyazmasının İngilizce için yapılmış bir özeti değil, farklı bir metindir — kendisini oluşturan tarihsel verilerin katmanları içinde derin bir uykuya dalmış olan Pasajlar'ın bilişsel ve siyasal gücüne hayat vermek amacıyla anlatılan bir hikâye-içinde-hikâyedir: Benjamin'in kendi tarihsel deneyiminin hikâyesi içinde on dokuzuncu yüzyıl Paris'inin hikâyesidir.
Ancak belki de hepsinden öte, bu metin yorumlama sürecinin hikâyesidir. Benjamin'in Pasajlar'daki yorumlarının anlamı şifrelidir. Okura Benjamin'in niyetine dair çok az cevap verir ama birçok ipucu sunar ve bu ipuçları bizi kaçınılmaz olarak metnin dışına yöneltir. Açıkça görülebileceği gibi, Benjamin çalışmasını müstakil bir edebi ürün olarak değerlendirmemize izin vermemiştir. Pasajlar bizi daha ziyade (ve bu onun siyasal gücünün önemli bir parçasıdır) kendi isteğimizi bile hiçe sayarak tarih detektifleri haline getirmekte ve eserin yeniden inşasına faal olarak katılmaya zorlamaktadır. Kanonun parçası yapmaya pek teşne olduğumuz parlak Benjamin yazıları, gerçekten de, metnin dışındaki dünyaya dair bir dizi açıklamadır (manşettir). Bu sayede Pasajlar'a girip ilerlememiz mümkündür. Benjamin bizi yorumlarının anlamının kilidini çözecek toplumsal ve tarihsel gerçeklik imgeleri aramaya zorlar, ki bu kitaptaki yorumlar da bunların önemini anlamamız için bir anahtardır. Ne var ki bu süreç içinde dikkatimiz yeni bir yöne çevrilecektir: Benjamin kimselere çaktırmadan spot ışıklarının altından uzaklaşmıştır ve bu ışık şimdi toplumsal-tarihsel olgulara ışık tutmaktadır. Ayrıca (ve bu Benjamin'in pedagojik başarısına delalet eder) Benjamin bize bu olguların siyasal anlamını kendi kendimize keşfettiğimizi hissettirir.
Benjamin çalışmasını tarihyazımı pratiğindeki "Kopernik Devrimi" diye nitelendirmiştir. Onun amacı şimdinin mitik dolaysızlığını yok etmekti, ama bunu, şimdi'yi, bunun sonucu olarak teyit eden bir kültürel sürem (continuum) içine yerleştirerek değil, tarihin "sürem"ini infilak ettirme gücü olan tarihsel kökenler burcunu keşfederek yapacaktı. Sanayi kültürü çağında bilinç, mitik ve düşsel bir durumda var olur ve bunun tek panzehiri tarihsel bilgidir. Ancak şimdiyi mitten kurtarmak için gereken özel tarihsel bilgiyi açığa çıkarmak kolay bir iş değildir. Bir kenara atılıp unutulan bu şey yaşayan kültürün bağrında gömülüdür ve tam da gücü elinde bulunduranların pek işine yaramadığından görülemez kalır.
Benjamin'in "Kopernik Devrimi" "tarih"i meşrulaştırıcı ideolojik işlevinden tek hamlede arındırır. Fakat tarih şimdiyi aldatıcı bir şekilde dönüştüren kavramsal bir yapı olarak terk edilirken, o aynı tarihin kültürel içerikleri de şimdiyi gündeme getirebilecek eleştirel bilginin kaynağı olarak kurtarılmaktadır. Benjamin kültür (alt ya da üst kültür) aktarımının (ki kurtarma operasyonu bakımından bu esastır) çok büyük öneme sahip bir siyasal edim olduğunun farkına varmamızı sağlar — kültür kendi içinde, verili olanı değiştirme gücüne sahip olduğu için değil, tarihsel hafıza kolektif siyasal değişiklik istencini önemli ölçüde etkilediği için bu öneme sahiptir. Hatta bu onun tek besin kaynağıdır.
Pasajlar hakkında yazmak tam da Benjamin'in sorunsallaştırdığı kültür aktarımı edimine bir örnektir. Bu tutum bahsettiğimiz projeyi aşırı yüklü bir kavramsal alana, biçim ile içerik arasında çok büyük bir çelişkiye müsamaha göstermeyecek bir alana yerleştirir. Fakat bence belli oranda bir gerilim kaçınılmazdır. Biçim açısından bakıldığında elinizdeki çalışma akademiktir; içerik bakımındansa her ne kadar akademinin kültür anlayışına yönelik bir protesto niteliğinde olsa da, akademik araştırma kurallarına da sıkı sıkıya bağlıdır. Fakat bu felsefi sıkılık mührünün tekelini akademinin kültür anlayışına vermek için de ortada siyasal açıdan meşru bir neden göremiyorum. Ayrıca şunu da eklemek gerek: Pasajlar hakkında popüler değeri yüksek kısa bir özet yapma seçeneği de, Pasajlar'da açıkça görüldüğü üzere, Benjamin'in bizi bu konuda uyardığı tehlikelerden hiçbir şekilde kaçınamayacaktı.
Bu kitap uzun olduğu gibi argümanları da karmaşıktır. Her şeyden önce okurun çaba harcaması şarttır. Fakat sadece akademik kültler dünyasına (ki bunların arasında Benjamin "kültü" artık önde gelen bir role sahiptir) adım atmış olanlara hitap eden bir entelektüel jargonla metnin iyice karmaşık bir hal almaması için, kendi adıma epey çaba gösterdim. Kitap uzmanlık isteyen bir bilgi gerektirmiyor. Herhangi bir şekilde felsefi bir altyapıya sahip olmak da şart değil; uzunca bir süredir önünde huşuyla eğilmemiz gerektiği öğretilen kültürel "hazineler" kanonu kadar, günlük hayatta karşılaştığımız sanayi kültürünün sıradan nesnelerinin de bize bir şeyler öğretebileceği önermesine açık olmak yeterlidir.
(...)
Çevirilere ilişkin bir not: Benjamin'in İngilizce çevirileri mevcut olduğunda bile kendi çevirilerimi kullanmış olmamın nedeni bunları yetersiz bulmam değil, her durumda belli bir yargıda bulunmayı ve özgün metinde daha açık bir şekilde ortaya çıkan anlam çağrışımlarından yararlanmayı zorunlu görmemdi. Ancak kimi zaman İngilizce çeviriler öyle ustacaydı ki, çevirmenlerin yeteneğine olan saygımdan ötürü çevirilerine sıkı sıkıya bağlı kaldım ve alıntıların yanında isimlerini verdim.