| ISBN13 978-975-342-730-2 | 13,5x21,5 cm, 408 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Önsöz, s. 15-17 Nedir başlangıç? Başlamak için ne yapmak gerekir? Bir faaliyet ya da bir an ya da bir mekân olarak başlangıcı özel kılan nedir? Öyle kafamızın estiği zaman başlayabilir miyiz? Başlangıç için nasıl bir tutum ya da ruh hali gerekir? Tarihsel açıdan bakıldığında, başlangıç için en elverişli denebilecek bir an, başlangıcın en önemli faaliyet olduğu bir birey var mıdır? Edebiyat eseri açısından başlangıç ne kadar önemlidir? Başlangıç hakkında bu tür sorular sormaya değer mi? Eğer öyleyse, bunları somut, anlaşılır ve bilgilendirici şekilde ele almak ya da cevaplamak mümkün müdür? Bunlar bu kitabın başlangıç soruları. Fakat bu soruları ele aldığımızda neyse ki bir sınırlandırma işlemi gerçekleşiyor – neyse ki diyorum zira öbür türlü, tartışılması neredeyse olanaksız derecede karmaşık sorulardır. Başlangıçları hem yapılan hem de üzerine düşünülen bir şey olarak ele aldım. Bu ikisi kimi zaman kol kola gider, ama dil kullanıldığında bunlar her zaman zorunlu olarak birbirine bağlanır. Dolayısıyla bir başlangıcı tarif etmek ya da buna dikkat çekmek istediğimizde belli bir lügat kullanırız – başlangıç ve yola çıkış kökenler ve özgünlük, iptida, açılış, devrim, otorite, kalkış noktası, radikalizm vs. Aynı şekilde kişi gerçekten yazmaya başladığında başlangıç girişimini niteleyen bir dizi karmaşık koşul oluşur. Dolayısıyla dil yoluyla başlangıç hakkında yazmak ya da düşünmek, bir başlangıcı yazmakla ya da düşünmekle bağlantılıdır. Nitekim sözel bir başlangıç hem yaratıcı hem de eleştirel bir faaliyettir, tıpkı dili disiplinli bir tarzda kullanmaya başladığımızda, eleştirel düşünce ile yaratıcı düşünce arasındaki ortodoks ayrımın çözülmeye başlaması gibi. Başlangıç yalnızca bir eylem türü değil, aynı zamanda bir ruh hali, bir çalışma şekli, bir tavır, bir bilinçtir. Başlangıç pragmatiktir – mesela zor bir metni okuyup anlamak için nereden başlamamız gerektiğini ya da yazarın esere nerede ve neden başladığını düşündüğümüzde olduğu gibi. Başlangıç aynı zamanda teoriktir – mesela genel olarak başlangıca özgü bir epistemolojik vasıf ya da icra/performans olup olmadığını sorduğumuzda olduğu gibi. Her yazar için başlamak saptanmış bir kalkış noktasına bağlı bir şey için yola çıkmaktır. Başlangıç engellendiği durumda bile, (ender durumlar hariç) her zaman peşinden başka şeylerin geldiği bir ilk adımdır. Bu nedenle başlangıçlar, her zaman çok açık bir şekilde anlaşılmasa da, bir role sahiptir. Kuşkusuz başlangıçlar biçimsel olarak yararlıdır: Ortalar ve sonlar, süreklilik, gelişim – tüm bunlar kendilerinden önce bir başlangıcın olduğunu ima eder. Fakat karmaşık bir biçimin kendine ait bir mantığı vardır. Peki ya başlangıçların? Düşünen sanatçı, düşünen eleştirmen, filozof, siyasetçi, tarihçi ve psikanalitik araştırmacı için şurada burada başlangıçların olduğunu varsayarsak, başlangıçlar üzerine bir inceleme kolaylıkla sonsuz örneğin yer aldığı bir katalog halini alabilir. Bu kitapta tam da bu tür bir katalog derlemekten (bunun mümkün olduğunun farkında olduğumda bile) kaçınıp, onun yerine başlangıçlar sorununu ilginç, epeyce ayrıntılı, pratik ve teorik bir tarzda ele almaya çalışacağım. Burada kişinin başlarken ya da başlangıç hakkında düşünüp yazarken yalnızca ne tür bir dil kullandığını ve ne tür bir düşüncenin vuku bulduğunu göstermeye çalışmıyorum; aynı zamanda roman gibi biçimlerin ve metin gibi kavramların dünyadaki başlangıç ve varlık biçimleri olduğunu göstermeyi istiyorum. Ayrıca bir kültürel dönemden diğerine geçerken gerçekleşen değişiklikler bir başlangıcın ne olduğu ya da olması gerektiği anlayışındaki değişiklikler olarak da incelenebilir. Örneğin bugün bir eleştiri yapıldığında, eleştiri yazmaya başlangıç konusunda fevkalade koşullara bağlı bir farkındalık işbaşındadır; bugün bir yazarın eserini anlamak için yaşamının mutlak ve asli bir önceliğe sahip olduğu fikrine geçmişe nazaran daha uzağız. Bunun nedeni nedir ve dahası bugün bir yazarın eserini incelerken nereden başlamalıyız? Bugün eleştirel farkındalığın ayrıcalıklı terimleri ve başlıca veçheleri nelerdir? Bu tür soruları ele almaya kalkışan bir eser yalnızca başlangıcı bakımından değil, aynı zamanda sürekliliği, konu seçimleri, sözcük dağarcığı konusunda da mahcup olma riskiyle karşı karşıyadır. Elinizdeki kitapta da böyle bir mahcubiyet potansiyelinin olduğunu göz önünde bulunduruyorum. Benim eleştirel terimlerim (geçişli ve geçişsiz başlangıçlar, otorite, niyet, yöntem, –köken'den ayrı olarak– başlangıç, metin, yapı) aşağıda gayet açık bir şekilde görüleceği üzere çok geniş ilgi alanlarına ait fikir çağrışımlarına dayalıdır. Kitabın altı bölümünden ya da epizodundan her biri, başlangıcın bir veçhesine dayalı olan bir iç bütünlüğe sahiptir; her biri temeldeki başlangıçlar konusundan çok uzaklaşmayan bir tarihsel örüntüyü (örneğin romanın gelişimini) kapsamaktadır, ama paradoks gibi görünse de Avrupa romanının hem erken hem de geç dönem safhalarını ele almam da mümkün oldu. Bu altı epizot, bir arada çizgisel bir tarzda olmamakla birlikte, başlangıçları incelemeyi sağlayacak bir yapı oluşturur. Epigrafta Vico'yu alıntılama ve eserlerini sonuç kısmının konusu yapma tercihim benim şu (döngüsel) savlarımı en iyi şekilde ifade etmemi sağlıyor olabilir: Başlangıçlar birinci ve önemlidir ama her zaman bariz değildir, başlangıç son kertede basit çizgisel bir gerçekleşmeden ziyade temelde geri dönüş ve tekrar içeren bir faaliyettir, başlangıç ve yeniden-başlangıç tarihselken, kökenler ilahidir, başlangıç yalnızca yöntem yaratmaz, aynı zamanda kendi kendisinin yöntemidir, çünkü bir niyete sahiptir. Kısacası, başlangıç farklılık yaratmak ya da üretmektir; ama –konunun büyüleyiciliği de buradan geliyor– zaten-bilindik olanla dildeki insan çalışmasının verimli yeniliğini birleştirmenin sonucu olan bir farklılıktır burada bahsedilen. Her bölüm yeni ile alışıldık olan arasındaki bu etkileşim üzerinde yükselmektedir, bu olmadan (ex nihilio nihil fit*) gerçek bir başlangıç olamaz. Bu kitap gibi bir denemenin temelindeki ilgi konusu, bu denemenin asıl temasıdır: dil ve tarih cemaati – başlangıçtan itibaren ve her türlü başlangıca rağmen. Bunu başlangıçta söyleyerek sonrasında tarihsiz dilin ve dilsiz tarihin verdiği muhafazakâr emniyet hissinden kaçınmak amacındayım. Dolayısıyla başlangıçlar radikal bir sertliği dizginlemekten ziyade olumlamakta ve en azından bir yeniliğe kanıt oluşturmaktadır – başlamış olmaya. * Hiçbir şey yoktan var edilemeyeceğinden. –ç.n. |