Çetin Balanuye, "Bilinç: Doğal ve Mucizevi Ama Mucize Değil!", Baykuş, Sayı: 3, 2008
Narsistik kişilik bozukluğu olarak nitelenen psiko-patolojinin bazı bireylere musallat olan bir ruhsal bozukluk olmayıp, insan türünün genel normallik saydığı ruhsal durum olduğu ve böylece bir tür olarak narsistik bozukluğu andıran bilinç hallerinden ibaret olabileceğimiz fikri olanca tedirgin ediciliğiyle yaygınlaşıyor. “Sıradışı bir kusursuzluğa sahibim” biçiminde bir benlik algısı geliştirmekten kendini alıkoyamayan insan, bir anlamda, bu algıyla hesaplaşma enderliklerini de kendi dinamiklerinden türetebiliyor. Bilimler ve felsefenin farklı kulvarlarından insan-türünün narsistik yanılgılarına dikkat çeken çalışmalar çoğaldı. Ülkemizde son yıllarda yayınlanan kitaplarla sınırlasak bile, sözgelimi, De Landa’dan Çizgisel Olmayan Tarihin Bin Yılı, John Gray’den Saman Köpekler ve Damasio’dan Descartes’ın Yanılgısı ilk akla gelenler arasında. Şimdiki yazının konusunu oluşturan Saffet Murat Tura’nın Histerik Bilinç’i de bu bağlamda ele alınabilir diye düşünüyorum.
Elimizdeki kitap, sonuçları açısından önemli, önemli olduğu oranda spekülatif bir tez ve bu tezi kurmaya yönelik iki temel bölümde izlenen iki farklı temellendirme çabasından oluşuyor. Kitabın tezi, tüm özetlerde bulunması olası kusurları üstümüze alarak söylersek, bilinç denen şaşırtıcı olanağın, doğanın gözlemlenebilir nedensellikleri kapsamında açıklanabilir bir türeyiş olduğudur. Tura’nın diliyle söylendikte: “... Bilincin doğa bilimi tarafından ele alınabilir bir olgu, bir doğa olayı olarak düşünülebileceğini” savlamak.
Kitabın açılışında, Tura, “bilinç” sözcüğünü tüm çalışma boyunca “fenomenal bilinç” terimiyle karşıladığını belirterek yola çıkmaktadır. Bu önemlidir. Çünkü Tura’nın odaklandığı bilinç kavramı, çoğun yalnızca biz insanlara özgü bir ayrıcalık olarak kabul ettiğimiz (ki bunun da epeyce tartışmalı olduğu kitapta da vurgulanıyor), dille temsilî bir ölçüde olanaklı bir ben-farkındalığı anlamına geliyor. Bir başka deyişle, bilinçle şöyle ya da böyle ilişkili hiçbir gözlemlenebilir fiziksel olguyla doğrudan nedensellik bağı kurulamayan, âdeta salt bireyin öznel farkındalığı kapsamında bir bilinç durumundan söz ediliyor. Fenomenal bilinç, bu kavrayışla, sözgelimi histerik körlük ya da sağırlık vakalarında daha somut olarak örneklendirilebilecek bir sıradışılığa işaret ediyor. Tıbben görmesine engel bulunmayan birinin aniden gelişen körlüğü, bu anlamda nesnel dünyaya kapalı bir nedenselliğin sonucu olarak bireye özgü bir bilinç edimine dönüşüyor. Histeri örneği, kuşkusuz, yalnızca fenomenal bilinç kavramını okuyucunun düşüncesinde berraklaştırma amacına yönelik olarak seçilmiş. Aslen, “farkındalığım” dediğimiz şey, çoğu zaman, bilinçle ilişkili olduğunu varsaydığımız (beyin, nöronlar, transmitterler, vb.) fiziksel etmenlerin hiçbiriyle doğrudan ilişkilendirilemiyor. Bu nedenle, fenomenal bilinçle ilgili olarak insan türünün narsizmini, kozmik kendini beğenmişliğini temellendirmek olanaklı oluyor: Bu dünyayı aşan, aşkın bir olanağın, demek tanrısal bir lütfun belirlediği sıradışı bir varlığım!
Tura, bu geri planın farkında bir yazar olarak, fenomenal bilincin (1) varolduğunu, (2) doğal-bilimsel yöntemlerle en azından öngörüsel olarak açıklanabilir olduğunu ve (3) bunun iki farklı yolda gösterilebileceğini ileri sürüyor.
Peki bu yollar neler?
Tura, yollardan ilkine “uzlaşımsal”, diğerine de “teorik” yol diyor. Bu isimlerin ne anlama geldiğini bir çırpıda anlamak kolay değil. Her bir yolun içinde metnin alt alt yolları iyice derinleştiğinden, tartışmanın yer yer ciddi derinliklerde dolaşmasından dolayı... Anlaşıldığı kadarıyla ilk yolun uzlaşımsal olarak nitelenmesi, fenomenal bilinç belirtilerinin, olağan koşullarda birbirleriyle pek de iletişim içinde olduğu söylenemeyecek, nöroloji ve psikiyatrinin alanlarının her ikisinin de sezgi, gözlem, deney ve yorumlama rezervlerinden yararlanılarak okunmasından kaynaklanıyor. Tura, bu yolun uygulamasına psikanalizin esinlerini dikkate alan bir araştırmacı olarak giriyor. Ancak, dikkate değer olan, vaka takdimi niteliğindeki hasta bulgularının (histerikler) hem deklaratif hasta beyanlarının psikiyatrik okumasının hem de aynı vakaların klinik-nörolojik değerlendirmesinin bilimselliği kabul gören bir nesnellikle yapılmaya çalışılması.
Bu ilk yola, konunun uzmanı olmayan okuyuculara kolaylık olması açısından, “hekim Tura’nın fenomenal bilinci araştırdığı yol” dersek, diğer yola da “filozof Tura’nın bilinç çalışması” demek çok yanlış olmaz. Çünkü diğer yol, teorik bir tartışma çevresinde yürüyen yol, bilinçle ilgili hemen tüm soyut akıl yürütmeleri, savları ve yaklaşımları gözden geçiriyor. Daha çok analitik felsefe dili diye bilinen bir üslûbun hâkim olduğu bu bölüm, meslekten hekim olmayan okuyucular için bilinç tartışmalarına derli toplu bir giriş yapma olanağı da veriyor.
Her iki farklı yoldan ele alınan tez, sonunda önemli ölçülerde ikna edici bir argümanla desteklenmiş oluyor: Fenomenal bilinç, doğal bir fenomen olarak ele alınabilir ve açıklanabilir. Belki daha da önemlisi, bu tartışmanın uzak erimde ortaya çıkması olası etik ve politik sonuçları. Bilinç eğer Tura’nın göstermeye çalıştığı gibi, doğayı aşan, aşkın, kozmik bir mucize değil de, tersine doğaya içkin, onun nedenselliği içinde ve fizik dünyanın olanaklarıyla anlaşılabilir bir şeyse, bu saptama peşinden özgür irade, bilinçli özgür seçim ve giderek insanın yüceliği gibi köklü felsefi kabulleri gözden geçirmeye zorlayacaktır. Bilinçli varlıklar oluşumuz, parçası olduğumuz fizik dünyanın nedenselliğine yalnızca daha karmaşık, incelikli ve gözleme az elverişli bir doğal tasarım yoluyla bağlı oluşumuzdan kaynaklanıyorsa, mutlak özgür irade anlamına gelen “belirlenmemiş olmak”, romantik bir yanlış inancın evrimleşmesinden başka bir şey değil anlamına gelecektir.