ISBN13 978-975-342-419-6
13x19,5 cm, 232 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın, 1996
Dünyayı Bugünde Sevmek, 2012
Düşünme Etiği, 2021
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Şükran Yücel, "Fatmagül Berktay'dan Tarihin Cinsiyeti: Kadınlar Tarihi Yeniden Yazarken", Cumhuriyet Kitap Eki, 30 Ekim 2003

Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın kitabının yazarı Fatmagül Berktay, son kitabı Tarihin Cinsiyeti 'nde, tarihi bugüne kadar tarihte unutulmuş olan kadınlar açısından okumanın düşünsel temelini inceliyor. İnsanlık nüfusunun en az yarısını oluşturan kadınların tarihteki yeri nedir? Çok az sayıda kadının tarihe geçtiğini biliyoruz ama bu bulgu gerçeğin ne kadarını ifade ediyor? Tarih şimdiye kadar ne kadar gerçekçi ve nesnel davranmış kadınlara ve kadınlarla birlikte diğer tüm ezilenlere? Tarihi öne çıkartılan "kahramanlar"ın değil de unutulmuş ve unutturulmuş nice adsız insanın yazdığı gerçeği tarihçilerin de ilgi alanına girmeye başladı. Walter Benjamin'in deyişiyle "tarihin enkazının altında kalanlar" artık toprağın üstüne gün ışığına çıkarılmaya başlanıyor. Elbette enkazın en altında kalan kadınlara ait belgeler de feminist araştırmacıların gayretleriyle tozlu arşivlerden çıkarılıp tarihteki yerlerini almaya başladılar. Tarih bugüne kadar hep Batılı, erkek tarihçiler tarafından yazıldı. Pek çok tarihsel dönemde kölelerle aynı statüde yer alan kadınların tarih yazmak için hiç şansları olmadı. Yalnız kadınların değil dünyanın Batı tarafından "uygarlık" götürme bahanesiyle sömürülen ve geri bıraktırılan halklarının tarihi de beyaz "insanlığın" uygarlık tarihi içinde yer almadı. Şimdi tarihin cinsiyetini, rengini ve "gerçekliği"ni tartışmanın tam zamanı. Ve bir süredir de bu yapılıyor zaten.

Tarihin bugüne kadar hep erkekler tarafından yazıldığını ve iktidar aracı olarak kullanıldığını vurgulayan Berktay, "kadın tarihinin hedefinin, kadınları tarihe kazandırmak ve kadınların tarihini de kadınlara kazandırmak" olduğunun altını çiziyor. Feminist tarihçiliğin açıkça taraflı olduğunun vurgulanmasının klasik bilim anlayışının sözde "tarafsızlık" iddiasına bir meydan okuma olduğunu ve kadın hakları mücadelesiyle bağını ortaya koyduğunu söylüyor. Berktay'ın kitabı, bir bilim kadınının bilimsel bir araştırması olarak yazılmış olsa da, "kadın tarihi" konusu nedeniyle öznelliği de içeren heyecan verici bir çalışma. Çünkü yazarın da başta Collingwood'dan alıntıladığı gibi, tarih, "kişinin kendisini bilmesi için"dir. Kadınlar ise uzun süre kendi tarihlerinden, dolayısıyla belleklerinden yoksun bırakıldılar. Ama kadınlar da tarih yapıyorlar ve gün geçtikçe bunun daha fazla bilincine varıyorlar. Kadınların tarih yazma yolunda gerçekleştirdikleri uzun ve zorlu yürüyüşte ilerlemelerine, Fatmagül Berktay'ın kitabı gibi kadınlara belleklerini kazandıran ve "kadın tarihi" üzerine düşünce üreten ve ciddi araştırma içeren teorik kitapların katkısı kuşku götürmez. Penelope'nin her gün söküldüğü için yeni baştan örmek zorunda kaldığı dokuması gibi umarsız bir çaba değil bu.

Toplumsal tarih tarafından görmezden gelinmeye çalışılsa da, hakları için Osmanlı'dan bugüne mücadele veren kadınlarımızın tarihi her yeni gün yeni araştırmalarla su yüzüne çıkıyor. 15. yüzyılın sonunda ve 16. yüzyılın başında eser vermiş Mihri Hatun gibi kadınların bu dünyada bıraktıkları izler silinecek gibi değildir.

Fatmagül Berktay kitabında kadınların insan haklarını insan hakları hukukunda yeni bir açılım olarak inceliyor. Kadına karşı ayrımcılığı ve şiddeti yasaklayan yasalara ve uluslararası sözleşmelere imza konulmasına karşın pratikte toplumsal ve kültürel gelenek ve alışkanlıklar nedeniyle yasaların hayata geçirilememesi, somut bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda daha verilecek çok mücadele olduğu açık bir gerçek.

Kültürel Görecelik

Berktay kitabında kültürel göreceliği kadın hareketi açısından sorguluyor. Feminizm içindeki farklı bakışlara da değinerek, farklı kültürlerden ve toplumsal statülerden kadınların tek bir potada değerlendirilmesinin mümkün olmadığını fakat bu kültürel farklılıkları kabul ederek de kadınlar için ortak bir temel oluşturmanın mümkün ve gerekli olduğunu savunuyor. Bu noktada Berktay, küresel, ulusal ve yerel düzeylerde krize girmiş olan modernizmin öğretilerini sorguladığı gibi postmodernizmi de iki yönlü olarak tartışıyor. Postmodernizmin kıyıda kalmış, tarihin içinde unutulmuş olan ve marjinalleştirilmiş ötekilerin farklı seslerini ifade etmelerine olanak tanıyarak radikal ufuklar açtığını fakat aynı zamanda bu öteki sesleri "dondurulmuş bir ötekilik" içine hapsederek iktidar taleplerinden ve olanaklarından uzaklaştırma tehlikesini barındırdığına işaret ediyor. Berktay'ın bu tehlikeye karşı önerisi, "akla dayalı eylemi mümkün kılacak ortak bir temel" bulunması ve "birbirleriyle iletişim kurmaları"dır. Bunun için de "ortak bir söyleme ihtiyaç" olduğunu ve "böyle bir ortak söylemin, her bir grubun ve durumun benzersizliğini –farklılıklarını silmeksizin– hesaba katması" gerektiğini ekliyor.

Yasak Meyvenin Tadı

Berktay evrensel iktidar ilişkilerini her birinin farklı ve özgün durumunda kültürel ve toplumsal açıdan incelerken aynı zamanda kadınların ezilmeye direnişine yol açacak bir karşı kültür oluşturmalarını sağlayacak bir teorinin gerekliliğini vurguluyor. Bu kadınlara aynı zamanda yasak meyveyi ikinci kez tatma hazzını yaşatacaktır. Dinsel söylencede, Havva Adem'i bilgi ağacından elmayı yemeye ikna ederek aslında tarihteki ilk önemli ve büyük görevini yerine getirmiştir. Eğer elma yenmemiş olsaydı, "insanlık tarihi" de olmayacaktı. Kadının sayesinde cennetten kovulan ve yeryüzüne fırlatılan insanoğlu, kadının yasak meyveyi bir kez daha yemesiyle yeni bir döneme girebilir.

Havva'nın günahı bağlamında Berktay'ın kitabında yer verdiği tarih içindeki "meşum kadın" imgelerine göz atmakta yarar var. Tarih boyunca kötülüğün simgesi olmak durumunda kalmış kadınların mitsel tarihine değiniyor Berktay: Eski Yunan'da "gecenin kızları" olarak adlandırılan demonlar, 19. yüzyılın vampir kızları, kan emicileri, Kont Dracula'nın kadınları, Salem'in cadıları, edebiyatın yıkıcı ve tehlikeli kadınları, kara filmlerin femme fatalleleri erkek fantezisinin kötülük kaynağı olarak biçimlendirdiği imgeler olarak söylence olarak da kalmıyor, mahkeme kayıtlarına geçen belgelerle "tarih"teki yerlerini alıyorlar.

Doğu ile Batı'nın Birleştiği Yer

Beyaz, modern ve rasyonel Batı kendini tanımlamak için "Doğu"yu "öteki" olarak kullanırken, hem Batı'nın hem de Doğu'nun "ötekileştirmekte" birleştiği kimlik "kadın" olmuştur. Türk modernleşmesinde bir simge olarak kullanılan kadına biçilen modern rol modeli, erkeklerin çizdiği sınırlar içinde var olmuş bir temsili kimliktir. Berktay, Osmanlıdan Cumhuriyet'e feminizmi irdelerken bu kimliğin analizini de yapıyor. Kimlik politikasının sınırlarında da İslamcı kadın kimliğini mercek altına alıyor. Bütün dünyada var olan parçalanmış kimlik sorunlarının, Doğu ile Batı'nın kavşağında olan bizde iyice "öteki"lerden "öteki"ni beğen durumuna gelişindeki karmaşa da kadının bize özgü postmodern konumunun belirtilerinden biri olarak üzerinde düşünülmesi gereken bir boyut olarak kitaptaki yerini alıyor.

"Kendi"ni Yazmak

Bazı cesur ve yaratıcı kadınlar, romanlarıyla, hikâyeleriyle, günlükleriyle, hatıra defterleriyle ve mektuplarıyla kendilerini ve yaşadıklarını anlatmamış olsalardı bugün bir kadın tarihinin peşine düşmemiz çok daha güç olacaktı kuşkusuz. Tarihte okuma yazma öğrenmeleri bile engellenmiş olan, nacak daha şanslı statüde doğmuş kadınlara tanınan bir ayrıcalık olarak düzenli eğitim görmeseler bile özel dersler alma şansına erişmiş kadınlar, Mary Wollstonecraft gibi kadın hakları için tutkulu ve coşkulu kitaplar yazarak kadın tarihine benzersiz katkılarda bulundular. Fatmagül Berktay'ın belirttiği gibi, "Kadınlar için özyaşamöyküsü yazımı kendilerini tanımlamanın ve kendi deneyimlerine ve emellerine yabancı ya da düşman olduğunu düşündükleri bir dünyaya kendilerini sunmanın bir yolu olabilir."

Bu öyküler kuşkusuz onlara yol açmayan bir dünyanın zafer ve başarı öyküleri değildir. Ama sadece yazılmış olmaları bile bugün bize kadınların geçmişteki yaşamlarının ipuçlarını veriyor. Virginia Woolf, "Karanlıkta Kalanların Yaşamları" adlı denemesinde, özyaşamöyküsünün "ezilenlerin edebiyat türü" olduğunu söylerken kadınların kendine ait bir tarih yazmalarının ve bu dünyaya ilişkin eleştirel bir bakış açısının başlangıcına da işaret ediyordu.

Heidegger ve Arendt'te Özgürlük

Heidegger'le olan ilişkisi nedeniyle Hannah Arendt'in düşüncesinde yeni ve özgün olanın görmezden gelindiğine değinen Berktay, Arendt'in "çoğulluk" ve "şiddetten arınmış bir kamusal alan" düşüncesine hayatını adayarak siyasete yaptığı bilgece katkıyı vurguluyor. Arendt, çoğulluğu "yeryüzünün yasası" olarak kabul ederek ve farklılık, iletişim, diyalog, doğum ve özgürlük gibi kavramları öne çıkararak daha insani bir dünya isteğini de ortaya koymuştur. Arendt'in "özgürlük" anlayışı, insanın doğayı kesin egemenliği altına alarak Çernobil gibi çevre felaketlerine sürüklediği negatif özgürlük anlayışı değildir. Herkesin temel farklılıklarının öne çıkarıldığı, bir ortaklıkta buluşulabildiği, "bir araya gelme sanatı"nın uygulanabildiği daha barışçıl bir ütopik dünya hayali, Arendt'i Heidegger'in karamsarlığından ayırır.

Fatmagül Berktay'ın kitabında bizden de iki önemli kadın portresi yer alıyor. Bir politik önder, eylemci ve kadın olarak Behice Boran ve yazar Suat Derviş. Cesaretleri, düşünceleri ve öncü kimlikleriyle öne çıkmış ve tarih yazmış kadınlar. Kuşkusuz bu örnekler çoğalabilir. Berktay, feminist düşünceden yola çıkarken, hazır reçeteler sunma kolaycılığına düşmüyor. Tarihin Cinsiyeti'nin amacı, farklılıklar temelinde birbirinin sesine kulak vermek, "öteki"ni tanımak, bilmek ve anlamak... Berktay'ın kitabı "kadın" konusunda kadınların ve erkeklerin okuması gereken önemli bir başvuru kitabı. Açık seçik anlatımı ve akıcı diliyle ülkemizin aydın kadınlarının çoğunun bile küçümsediği, yok saymayı güvenceli saydığı kadın bakış açısını cesaretle ifade ediyor ve cinsiyetlendirilmiş bir tarihin, teorinin ve felsefenin izini duyguları bir kenara itmeyen bilimsel ve akılcı bir dille sürüyor.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X